Aile, insanlığın var oluşundan beri toplumların varlıklarını devam ettirmeleri için en temel unsur olmuştur. Öyle ki, canlıda hücrenin hayati önemi ne ise aile de toplumlar için aynı öneme sahiptir. Aile, ilk eğitimin başladığı, ebeveyn rol modelinin alındığı, değerlerin ve beşeri ilişkilerin öğretildiği ve bireylerin eğitimlerini, psikolojilerini, sosyal, kültürel ve iktisadi hayatlarını etkileyen toplumun en küçük birimidir. Aile, bireyin ilk sosyalleştiği, nesiller arası birikim, tecrübe ve ilişkilerin aktarıldığı, insani güdülerin meşru zeminde karşılandığı ve neslin devamının sağlandığı biyolojik, sosyal, psikolojik, ekonomik ve dini bir müessesedir. Aile, toplumsal hayatın diğer kurumlarıyla kurduğu ilişkiler sayesinde, üyelerini karşılaştığı sosyal sorunlara karşı koruyan bir baş etme mekanizması olarak da fonksiyon icra etmektedir.
Tarih Boyunca Ailenin Yaşadığı Süreç
Ailenin serüveni ilk olarak Hz. Adem ve Hz. Havva ile başlamış ve sonrasında insanlığın yaşadığı toplumsal, teknolojik, ekonomik, dini ve kültürel etkileşimlere bağlı olarak sürekli bir değişim ve dönüşüm yaşamıştır. Bu toplum yapılarını sırasıyla; ilkel, tarım, feodal, sanayi, modern, post-modern ve dijital toplum olarak nitelendirebiliriz. Her bir aşamada karşılaşılan olgular ailenin yapı, rol ve işlevinin dönüşmesine neden olurken birtakım işlevleri ise devam edegelmiştir.
Zaman içerisinde sanayi toplumuyla ailenin yapısı geniş aileden çekirdek aileye ve bireyselliğe ve dijitalleşmenin etkisiyle alternatif olarak ortaya çıkan uzaktan aileler, sanal aileler ve cinsel kimlik karmaşası neticesinde birlikte yaşama modelleri ortaya çıkmıştır. Evlilik, tarım ve feodal dönemde ekonomik ya da politik amaçlara hizmet ederken; sanayi toplumunda duygusal bağlılık ve aşka dayalı bir yapıya dönüşmüş, sanayi sonrası dönemde ise bireysel ve çift odaklı ilişkilere evrilmiştir. Sanayi öncesi ve sanayileşme döneminde cinsiyet rollerinde kadının evde, erkeğin iş yerinde olması baskın iken sanayi sonrası modern ve dijital dönemde ise kadınların eğitim düzeyinin artmasıyla çalışma hayatına ve işgücüne katılım oranları yükselmiştir. İşlevler yönüyle tarım toplumunda üretim, eğitim, güvenlik ve din aile tarafından sağlanırken, sanayi toplumunda eğitim kamuya, üretim ise aile dışına çıkmıştır. Sanayi sonrası ve dijital dönemde ise aile kısmen bireysel kimlik gelişimi ve sosyal bağlar için bir zemin olmuştur. Sanayi toplumu ve öncesinde ailede çocuklar işgücü kaynağı olarak görülürken, sanayi sonrası ve dijital dönemde korunaklı, bağımsız bir konuma geçmiş ve çevrim içi teknolojilerle bilgiye kolayca ulaşabilmiştir. Aile özellikle teknolojinin etkisi ile değişime uğramıştır. Sanayi toplumunun ortaya çıkardığı teknolojiye dayalı gelişmeler eğitimden iş bölümüne her alanda aileyi etkilerken dijitalleşmenin etkisi ile ailede sanallaşma ve uzaktan ebeveynlikte önemli artışlar görülmüştür.
Ailede değişimlerin yanında asırlardır pek değişmeyen, etkisi azalsa da devam eden ve hala günümüzde de önemini koruyan birtakım işlevlerin varlığı söz konusudur. Toplumlarda her ne kadar liberal yaşam tarzı giderek öne çıksa da ailelerin geçmişte olduğu gibi günümüzde de koruma, güvenlik ve sorunlara yönelik bir baş etme mekanizması olma vasfı devam etmektedir. Özellikle çocukların bakım ve yetiştirilmesinde birincil sorumluluk aileye ait olmaya devam ederken hem çocuklara hem de yetişkin bireylere fiziksel ve duygusal destek sağlama görevinde aile hâlâ en önemli konumda yer almaktadır. Ailenin topluma ait değer, gelenek ve normlarını geçmişten geleceğe aktarmada var olan rolü günümüzde de azalmasına rağmen devam etmektedir. Böylece, aile toplumsal rollerin, değerlerin, normların ve geleneklerin yeni nesillere aktarımını sağlayarak toplumsal uyumun devamına katkı sağlamaktadır. Ailenin bireyler üzerindeki ekonomik işlevleri giderek azalsa da henüz tam olarak kaybolmamıştır. Özellikle sosyal ve ekonomik dayanışma üzerinden duygusal bağların varlığı devam ederken akrabalık ilişkileri ise bu dayanışmayı birçok toplumda hala diri tutmaktadır. Nihayetinde, aileler her dönemde çağın ruhuna uygun değişimler ve dönüşümler yaşamışlardır. Bu anlamda aile, karşısına çıkan meydan okumalara ve toplumdaki değişen ihtiyaçlara, sahip olduğu uyum sağlama yeteneği sayesinde her dönem cevap verebilmiştir. Dolayısıyla liberal politikalarla birlikte küreselleşme, kentleşme ve teknolojik gelişmeler aileyi temelde etkileyen esaslı olgular olmuş ve hala etkileri görülmektedir. Bu anlamda kentleşme toplumlarda etkisini büyük oranda göstermiş ancak insanlık tarihiyle özdeş olan teknolojik gelişmelerin beklenmedik ve önemli etkilerinin hala devam edeceği anlaşılmaktadır. Her dönemde teknolojik gelişmeler toplumları etkilerken özellikle Müslüman bilim adamlarının katkılarına Batılılar tarafından ulaşılması neticesinde Rönesans ve beraberinde sanayileşme dönemi teknolojik gelişmeleri tarihte görülmemiş kadar hızla artırmıştır. Sonrasında sırasıyla elektrikli cihaz ve makineler, elektronik ve bilgisayarlar, internet, yapay zeka, nano-teknoloji, gen mühendisliği ve metaverse gibi teknolojiler etkileri itibariyle sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda büyük değişimlere yol açmıştır. Bu gelişmeler, insanın gelecekte biyolojik ve zihinsel sınırlarını aşabileceğine dair beklentileri güçlendirmektedir.
Dijitalleşmenin Transhümanizme Evrimi
İnsanoğlunun ilk çağlardan beri karşılaştığı zorlukları aşma ve hayatta kalma mücadelesi sürecinde zihinsel ve fiziksel sınırları zorlayan yeni bir aşamaya geldiği görülmektedir. Özellikle 2000’li yıllarda başlayan dijitalleşme ile akıllı cihazların entegrasyonunun 2020’li yıllarda insan makine entegrasyonuna evrilmesi ile insan kapasitesinin teknolojik imkanlarla aşılması ve biyolojik sınırların yeniden tanımlanacağına dair görüşler sıklıkla gündeme gelmeye başlamıştır. Dijitalleşmenin oluşturduğu zemin sayesinde var olacak transhümanizm, insanın zihinsel ve biyolojik sınırlarını yeniden tanımlamaya çalışan teknolojik ve felsefi bir harekettir. Ölümsüzlüğün bilincin dijital bir ortama aktarılması ile aşılacağı (sanal ölümsüzlük), yapay organlar ve biyonik uzuvlarla fonksiyonelliğin ilerleyebileceği, gen mühendisliği, nano ve biyo-teknolojilerle insan sağlığına müdahale edilip ömrünün uzatılacağı, sinir biliminde ilerlemelerle öğrenme ve sorun çözme yeteneklerinin gelişeceği, teknolojik implantlar sayesinde zorlu koşullarla kolay mücadele edileceği varsayılmaktadır. Nihayetinde insan ve yapay unsurların karışımı ile ortaya çıkması muhtemel olan hibrid varlıklar post-human çağın da habercisi olabilirler.
Dijitalleşme, Transhümanizm ve Aile
Her teknolojik gelişmenin hem olumlu hem de olumsuz etkilerinin olması söz konusudur. Bu anlamda dijitalleşme aile bireyleri arasında iletişimin hızlı ve kolaylaşmasını, ailenin stres atma ve eğlence amaçlı birlikte zaman geçirmesinde alternatiflerin artmasını, aile üyelerinin eğitimleri, yeni bilgi ve becerilerin kazanılmasına katkı sağlayarak çalışma hayatına katılımları ve çocukları ve ebeveynlerin farklı kültürler hakkında bilgilenmelerini ve onlarla etkileşim halinde olmalarını kolaylaştırmaktadır. Bununla birlikte, dijital platformlar dikkatli kullanılmadığı takdirde aile üyelerinin bireyselleşmesi ve izolasyonunu, çocukların daha etkin kullanımıyla ebeveynlerin yetersiz kalmaları neticesinde aile rollerinde örselenmeler, sosyal medya, oyun ve kumar siteleri, kısa video platformları sayesinde aile üyelerinde davranışsal bağımlılık gelişimine yol açmaktadır. İlaveten, çocuk ve gençlerin siber zorbalığa, uygun olmayan içeriklere ve cinsel kimlik karmaşasına maruz kalmaları, çevrimiçi alışveriş kolaylığı sayesinde aile bütçesinin zorlanması, dominant küresel kültürün yerel kültürü ve değerleri baskılayarak bireylerin kendi toplumlarına yabancılaşması gibi bazı mahzurları da beraberinde getirmektedir.
Yukarıda ifade edilen ve halihazırda gerçekleşmiş olan dijitalleşme ve yapay zekanın mevcut etkilerinin yanı sıra birey ve aile, transhümanist yaklaşımların öngördüğü ileri teknolojik gelişmeler neticesinde ciddi bir şekilde etkilenecektir. Bu anlamda transhümanizm, aileye dair var olan tanım ve düşünceleri derinden etkileme ve aile yapısını değiştirme potansiyeline sahiptir. Aile, sadece biyolojik ve kan bağları ile meydana gelmiş olmanın ilerisinde, yapay zekâ, nano ve biyo-teknolojiler, gen mühendisliği ve giydirme teknolojilerin katkısıyla çok daha esnek ve dinamik bir yapıya bürünebilir. Ebeveynlerin sorumluluklarını ve rollerini dönüştürerek ailede çocukların gelişim süreçlerini etkileyebilir. Dijital aletler, biyo-teknoloji, metaverse ve yapay zekâ fırsatları, fiziksel yakınlık, yüz yüze etkileşim ve duygusal bağlar gibi geleneksel fonksiyonları aileden koparabilecektir. Her ne kadar transhümanizm döneminde ailenin yaşayacağı muhtemel değişimlerin çoğu bugünkü değerlerle insani, ahlaki, dini ve etik olarak uygun görülmemekle birlikte gelecekte nasıl karşılanacağına dair bir öngörüde bulunmak kolay olmayacaktır. Aşağıda ailenin yaşayacağı bazı muhtemel senaryolar kısaca yazılmıştır.
Biyolojik Yapı: Gen teknolojilerindeki ilerlemeler ve yapay rahim gibi teknolojik imkanlarla insanın üreme yeteneğinin teknolojiye aktarılması mümkün olabilecektir. Embriyo seçimi ve genetik tasarımlı bebekler sayesinde bireyler biyolojik olarak çocuk sahibi olmadan yapay rahimler sayesinde “aile” kurma imkanına kavuşabilirler. Böylece, geleneksel olarak biyolojik-kan bağları ile var olan aile yerini “teknolojik aile” ye bırakabilir ve bebeğin bakım ve diğer ebeveynlik sorumluluklarını üstlenerek çocuk sahibi olabilir. Ayrıca, gen mühendisliği gelişmeleri sayesinde ebeveynler müstakbel çocukların genetik olarak karakterlerini, sağlığını, zekasını, yeteneklerini etkileyebilecek seçimleri yapabilirler. Genetik tasarımla ebeveynler çocukların fonksiyonlarına ilave olarak zihinsel kapasitelerini artırarak öğrenmelerini hızlandırabilir ve potansiyellerini çok üst seviyeye getirebilirler. Dolayısıyla, ebeveynler çocuklarına yönelik sadece biyolojik bağlarıyla değil ayrıca onların genetik kodlarındaki tercihleriyle de doğum öncesinde de sorumluluk sahibi olabileceklerdir.
Farklı Aile Modelleri: Ailede biyolojik bağlar önemini yitirince, aileye dair yaklaşımlar ve tanımlamalar esnekleşebilir ve çeşitlenebilir. Biyolojik ailede kan vasıtasıyla sağlanan aile bağları yerini çok farklı gruplaşmaların ve platformların varlığı neticesinde ortaya çıkabilecek dijital ve sosyal değerlerle tanımlanan ailelere bırakabilir. Kan bağından gelen geleneksel dayanışma modelleri yerine dijital platformların sunduğu dijital varlıklarla ortaya çıkan topluluklarla iş birliği ve dayanışma tercih edilebilir. Dijital varlıkların sosyalleşmesi henüz tahmin edilemeyecek boyutta duygu, düşünce ve davranışların gelişmesine yol açabilir. Bunun yanında, coğrafyaya ve zamana dair engellerin aşılmasını mümkün kılan dijital ağlar vasıtasıyla sanal gerçeklik, giydirilmiş aletler, yapay zeka ve metaverse gibi zeminlerde aileler ve aile üyelerinin bir arada olmasına imkan verilebilecektir. Her an etkileşim içinde olacaklar fakat yüz yüze etkileşimin azalmasından empati ve duygusal bağlar zayıflayacaktır. Dijital aileler, yasal ve biyolojik özelliklerine ilaveten aralarında var olabilecek ortak dijital kimlikler ile de şekillenebileceklerdir.
Dijital Aile Dinamikleri: Yapay zeka ile var olan robotlar farklı rollerle aile fertlerinin yerini alabilirler. Yeni işlevlerle birlikte yapay zekalı akıllı robotlar; bakıcı, asistan, öğretmen ve hasta bakıcı gibi rollere evrilerek ailenin yapısını değiştirebilirler. Robotlar ebeveynlere, çocuklarına uzaktan birçok desteği verebilmelerini mümkün kılabilecektir. Aile içindeki duygusal bağların, sanal gerçeklik ve metaverse benzeri platformlarda nasıl şekilleneceği henüz belli değildir. Robotik ebeveynler çocukların bakımı, eğitimi, güvenliği için devreye girebilecek ancak çocukların ihtiyacı olan duygusal desteğin nasıl sağlanacağı henüz belli değildir. Bununla birlikte özellikle desteğe ihtiyaç duyan çocuk ve yaşlılar ile etkileşime girebilen ve günlük işleri yapabilecek insanımsı robotlar ailenin vazgeçilmez üyesi olacaktır.
Dijital Ebeveynlik Yaklaşımları: Ebeveynlerin çocuklarını yetiştirmede yapay zeka destekli dijital asistanlar sayesinde her an geri bildirim alabilirler ve böylece çocuklarının duygu ve davranışları doğrultusunda onlara özel eğitim seti hazırlayabilirler. Hatta yapay zeka çocukların psikolojik durumlarını, yaşadıkları sorunları ve korkuları, beden dillerini ve ses tonlarını değerlendirerek ebeveynlerin çocukları hakkında daha isabetli kararlar almalarını sağlayabilirler. Aile bireylerinin duygusal ve zihinsel ilerlemelerinde dijital oyun, müzik ve sanat terapileri duygusalların dışavurumunu kolaylaştırabilecek ve ebeveynler ve çocuklar arasında yeni bağların kurulması sağlanacaktır. Gelişmiş algoritmalar, aile üyelerinin duygu, düşünce ve davranışlarını izleyerek aile içi çatışmaların azalmasına yönelik önerilerde bulunabilir. Böylece transhümanizm çağda, ebeveynlerin çocukları ve eşleri ile daha fazla empati yapma imkanları sağlanabilecektir. Fakat, aile üyelerinin herhangi birinin daha fazla diijitalleşmeye yoğunlaşması halinde evde teknoloji uzmanı ya da “dijital otorite” rolünü alanlar sayesinde ebeveynlerin günümüzde olduğu gibi otoriteleri sarsılabilecektir.
Dini ve Ahlaki İkilemler
Transhümanizm aileyi esaslı bir şekilde dönüştürme gücüne sahiptir. İletişim, ebeveynlik rolleri, bireylerin fonksiyonları, eğitimleri, sağlık, sosyal ve duygusal destekler gibi birçok konuda aile etkilenecektir. Böylece ailede rollerin ve sorumlulukların değişebileceği yeni aile içi dinamikleri ortaya çıkabilecektir. Böyle bir süreçte dini, ahlaki ve etik sorunlar ve ikilemler söz konusu olacaktır. Transhümanizm biyolojik ve zihinsel sınırları aşarak “üstün insan” üretme potansiyeli ile geleneksel dini normlarla çatışma potansiyelini de taşımaktadır. Yaratılışın doğasına meydan okuma, müdahale etme, o sınırları aşma ve insanı “yaratıcı” görerek onu tanrılaştırma, çocukların genetik özelliklerinin seçilmesi kader inancı ile ve zihnin dijital ortama aktarılmasıyla ruhun varlığının göz ardı edilmesi dini inanışlarla çelişmektedir. Genetik mühendislik ve yapay doğurganlık bireyi doğallığından uzaklaştırarak ailenin kutsallığında, dini ve ahlaki değerlerde bozulmaya yol açabilir. Dinler için en önemli aşama olan dünyanın sınav ve ahiretin ceza ve ödül yeri olması inancı transhümanistlerin beklediği ölümsüzlük arayışı ile çelişmekte ve dinin kurduğu düzeni inkar ve bozma niyeti anlamına gelmektedir. Transhümanizmin getirdiği imkanlara her bireyin ulaşmasının mümkün olmayacağı ihtimali “üstün kapasiteli insanlar” sınıfı oluşması, eşitlik, sosyal adalet gibi değerlerin göz ardı edilmesine yol açabilir. Hatta toplumlarda biyolojik üstünlüğe dayalı bir ayrıştırmaya neden olabilir. Yapay zeka ve robotların ailede iletişim, bakım, eğitim ve destek rollerini üstlenmesi aile bireyleri arasında sevgi, şefkat, merhamet ve dayanışma gibi duyguların ve bağların azalmasına yol açması ailede hem dini hem de ahlaki olarak zafiyete ve örselenmeye yol açacaktır. Genetik müdahale ve yapay doğum sayesinde çocukların “ürün” ya da “proje” olarak algılanması, onların büyüklere emanet oldukları dini anlayışıyla çelişkiye sebep olacaktır.
Sonuçta, transhümanizm aileyi etkilerken dini ve ahlaki açıdan ikilemlere sebep olmaktadır. Fıtrata müdahale, ölüme meydan okuma, sosyo-ekonomik adaletsizlikler ve aile geleneksel değerlerinin örselenmesi gibi dini, ahlaki ve sosyal olarak önemli problemleri tetikleyecektir. Teknolojinin toplumlara değer katması için varacağı yerin belirli olması ve insanlığın değerleri ile barışık olması önemlidir. Yani, transhümanizmin aileyi bir şekilde dönüştüreceği anlaşılmaktadır. Fakat muhtemel dönüşüm, fırsatlar ve tehditleri içerirken, bireye, aileye ve topluma geçmiş dönemlerde olmadığı kadar yapısal sonuçlarının olacağı aşikardır.