6 Aralık 2024, Cuma

Dr. Ahmet Zeki Bulunç – Barış Harekâtı’nın Siyasi ve Diplomatik Kazanımları

Tarihi Süreç ve Gerçekler

Kıbrıs uzlaşmazlığı Rum-Yunan tarafının ve destekçileri uluslararası emperyalist aktörlerin iddia ettikleri gibi 20 Temmuz 1974 Türk Barış Harekâtı ile başlamış olan bir mesele değildir. Kıbrıs uyuşmazlığının temel nedeni, 1959 Zürih Antlaşması, Kıbrıs Türk Halkı, Türkiye’nin garantörlüğü, Türk Barış Harekâtı ve Türk askerinin adadaki varlığı değildir.

Kıbrıs’ın yakın tarihinde yaşanan gerçekler, özellikle Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs Türk halkını “imha” etmek için gerçekleştirdikleri katliamlar, etnik temizlik ve soykırım faaliyetleri, Kıbrıs uyuşmazlığının 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı ile başlamadığını, aksine söz konusu en ağır insanlık suçlarının bir daha gerçekleştirilemeyecek şekilde sonlandırıldığı yadsınamayacak şekilde ortaya koymaktadır. Kıbrıs uyuşmazlığının nedeni, Yunanlıların 1790’lardan günümüze, Megali İdea ülküsü çerçevesinde devam eden Büyük Yunanistan hayali ve Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etme (ENOSİS) mücadelesidir.

Özetle günümüzde de devam eden Kıbrıs uyuşmazlığının temelinde Megali İdea ve ENOSİS hedefi, Türk halkını azınlık bir toplum statüsüne düşürmek, Kıbrıs’ın tamamına Rum-Yunan egemenliğini yaymak, Adada Türk askeri varlığına son vermek olduğu için 1967 yılında başlayan Kıbrıs müzakerelerinde bir uzlaşmaya varılabilmesinde gereken siyasi iradeyi ortaya koymadılar. Uyuşmazlığın özü garantörlük, Türk askerinin varlığı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ortadan kaldırılması, toprak, mülkiyet, tazminatlar gibi tavizlerle “Kıbrıs’ın halkını ve toprağını birleştirilme” ve sözde “işgale” son verme meselesi değildir.

Kıbrıs Türk halkı için uyuşmazlığın gerçek nedeni, Rum-Yunan ikilisinin ENOSİS mücadelesinin nasıl sonlandırılacağı, Türk Halkının egemenliği, can-mal güvenliği ile uluslararası antlaşmalarla Türk tarafının (KKTC-Türkiye) kazanılmış meşru haklarının nasıl garanti edileceği, Egemen ve Bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde varlığını sürdürmesi meselesidir.

Rumlar hiçbir zaman 50 yılı aşkın müzakere süreçlerinde siyasi eşitliğe, iki eşit-egemen halka ve egemenliğin eşit şekilde iki Kurucu Halk ve iki Kurucu Egemen devlet tarafından paylaşılmasına dayalı bir federasyona razı olmamış; olmayacaklarını da Annan Planı’na hayır demeleri ve en son Temmuz 2017 tarihinde Crans Montena görüşmelerinde masayı devirmeleriyle kanıtlamışlardır. Hedefleri Rumların yöneteceği ÜNİTER bir devlette Türklere azınlık hakları verilmesi ve uzun vadede Ozmosis yoluyla Türk halkını eriterek ENOSİS’in gerçekleştirilmesidir.

Bu amaçla belirledikleri strateji, 1968’den beri son 50 yılda yaptıkları gibi Türk tarafını (KKTC ve Türkiye) sonuç vermeyen “federasyon görüşmelerine” hapsetmek, “çözümü sağlayacak federasyon” görüşülür, aldatmacasıyla müzakereleri ucu açık bir süreçte sürdürmek, Kleridis’in “Teslim olmalarını ve diz çökmelerini sağlamak için Kıbrıs Türklerini gettolara kapattık” anlayışıyla Türk halkını çökertmekti. Böylece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını, gelişmesini, güçlenmesini önlemektir.

Rum-Yunan Soykırım Planları ve 20 Temmuz Türk Barış Harekâtı

Akritas Planı ve İpheostos Planları derinliği ve kapsamı olan gerçek soykırım palanlarıdır. Bu planlar, Türk halkını programlanmış imha planlarıdır. Belgelerle kanıtlandığı üzere sözü edilen planlar Rum ve Yunan devlet yöneticileri ve organları tarafından hazırlanmış ve uygulanmıştır. Akritas Planı önemlidir çünkü planın amacı, “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak ve Türk halkını imha etmek” ve ENOSİS’İ ilan etmek olarak belirlenmiştir. Bu amaçla Akritas Planı 21 Aralık 1963 yılında, İphostos Planı da 1974 yılında uygulanmış ve Türkler çocuk, kadın, erkek, yaşlı, sivil demeden köylerinde katledilerek toplu mezarlara gömüldüler.

1959 Zürih, Londra ve 1960 Antlaşmaları ve bu antlaşmalarla bağlantılı tarafların yayımladıkları memorandumlar ve bildirilerle kurulan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti iki halkın tam siyasal eşit oldukları ve egemenliği paylaştıkları bir Ortaklık Devleti idi.  Kıbrıs devletinin kuruluşunda bağımsızlığında ve egemenliğinde Kıbrıs Türk halkı ve Rum halkı kurucu ortaklardı. Bu yapının oluşturulmasının nedeni “Bir Kıbrıs milleti” var olmadığı, buna karşılı iki ayrı halkın var olduğu idi. Bu nedenle Kıbrıs Cumhuriyeti Garantör Devletlerce garantilenmiş bir ortaklıktı. Tarafların rıza ve mutabakatı ile kabul edilmiş olan “Kıbrıs’ın bağımsızlığını korumak için” uygulamaya konan garanti sisteminin yeterli olacağı varsayılmıştı. Antlaşmalar ve garanti sistemi uzlaşmazlığın temel nedeni olan ENOSİS ve onun karşıtı olan TAKSİM de yasaklandığı için böyle bir beklenti yaratılmıştı. “Ancak ortaklıkların kalıcı olabilmesi ortakların iyi niyetine ve ortaklığa birlikte sahip çıkmalarına bağlı olduğu unutulmuştu. Rum-Yunan ikilisi için 1960 Ortaklık Devleti “Enosise sıçrama tahtası” olarak değerlendirilmişti.[i] Rum-Yunan tarafı Kıbrıs Devleti’nin kuruluşunun üçüncü yılında Enosis için Akritas Soykırım Planı ile Türk halkına karşı soykırıma geçti. Çok kısa bir sürede Enosisi gerçekleştirecekleri plan ve programlarını yapmışlardı. Ancak Kıbrıs Türk halkının on bir yıllık inançlı, kararlı direniş ve sapmayan Türklük savaşımı sonunda Barış Harekâtı ile Adada yeni siyasi coğrafyanın sınırlarının çizilmesi ve nüfus mübadelesinin kabul edilmesi sonucunda ENOSİS hedefi yerine bağımsız ve egemen iki devlet gerçeği ile yüzleştiler. Sonuç olarak sürekli ret etikleri ve Türk halkıyla hiçbir şeyi paylaşmak istemedikleri uzlaşı modeli federasyon çökmüş ve bitmiştir.

20 Temmuz 1974 Türk Barış Harekatı’nın en önemli siyasi, ekonomik, sosyal ve diplomasi sonuçlarının başında bu gerçek gelmektedir. Bir diğer anlatımla Barış Harekâtı’nın Kıbrıs Türk halkının var oluşu, güvenliği ve geleceği için çok önemli olan önde gelen sonuçlarından biri Kıbrıs Adası’nın bir Yunan toprağı olmasını, Türk halkının “İMHA” edilmesini önlemesi, katliam, etnik temizlik, Soykırım Planlarının bir daha gündeme gelememek üzere tarih sayfalarına gömülmesi, Kıbrıs Adası’nda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olarak iki egemen ve eşit statüde iki devletli bir yapının oluşmasını sağlaması ve Türk deniz yetki alanlarını (Mavi Vatanı) sağlamış olmasıdır.

Barış Harekâtı ile Doğu Akdeniz’de elli yıl önce yeni bir jeopolitik oluşum meydana gelmiş ve Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ağırlık merkezi olduğu yeni jeopolitik dengeler kurulmuştur. Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak varlığının devamı Türkiye ve Doğu Akdeniz jeopolitiği açısından vazgeçilemez bir öneme sahiptir. Türkiye’nin Anadolu ve Trakya yarımadaları ile Türk Boğazları gibi deniz jeopolitiğinin “asli hazinelerini” güneyden koruyan, “Türkiye’nin ileriden savunmasındaki güney kalesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” ve Türk dünyasının ilk ada Türk devletini ortadan kaldıracak Annan Planı gibi planlarla, KKTC’nin jeopolitik varlığına son verecek, Türk Boğazları ve Mavi Vatandan koparacak uzlaşma arayışları kesinlikle kabul edilemez. “İçimizdeki Atlantikçi mandacılar, adadaki Rumcu AB’ciler ne derse desin Türkiye, jeopolitik geleceğini güvence altında tutmak zorundadır. Emperyalizm Türkiye’nin denize çıkmasına ve deniz jeopolitiğinde hâkim oyuncu olmasını istemez.[ii] Annan Planı, Crans Montana yaklaşımı gibi uzlaşma anlayışları kabul edilemez. Obama Doktrini (2015) bağlamında ABD’nin Doğu Akdeniz Politikası ve buna dayalı uygulamalarla Suriye, Doğu Akdeniz, İsrail politikalarının belirlenmesi bağlamında bu hususlar daha da önem kazanmaktadır. Özellikle İsrail’in Gazze saldırıları ve soykırım uygulamalarının, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz politikalarının yaşandığı günümüzde, ABD’nin, uluslararası Kıbrıs Antlaşmalarından özellikle Garanti ve İttifak Antlaşmalarına aykırı olarak GKRY’de 2018 yılında askeri ataşe görevlendirmiş olması, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok sayması ve Kıbrıs Adası’nda “resmi muhataplığı” GKRY üzerinden sürdürmesi gibi gelişmeler, jeopolitik açıdan ortaya çıkan gelişme potansiyelinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız egemen bir devlet olarak varlığının devamı açısından konunun önemini daha da artırmaktadır.

Türk tarafı olarak bize düşen, egemenliğimiz, devletimiz ve siyasi eşitliğimiz başta olmak üzere bütün haklarımıza ve uluslararası hukukun kazandırdığı bütün haklarımıza ve mevcut statümüze tam anlamıyla sahip çıkmak; egemen ve bağımsız bir KKTC’ni yaşatmaktır.

Kıbrıs Türk Halkının yeniden doğuşunun, bağımsız egemenliğini, kurtuluşunu, özgürlüğünü ve kesin güvenliğini kazandığı Türk Barış Harekatı’nın 50. Yıl dönümünü Anavatanımızla birlikte kutlamanın onur ve mutluluğunu yaşıyoruz. Mutlu Barış Harekâtının 50. Yıl dönümünde egemen bir halk olarak, kendi bağımsız devletimizin çatısı altında, kendi bayrağımızın gölgesinde, Anavatanımızın ve kahraman ordumuzun, Güvenlik Kuvvetlerimizin güvencesinde kutlamanın huzur ve gururunu yaşıyoruz.

Kıbrıs Türk halkı olarak en büyük bayramımız 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramını kutlarken bugünlere ulaşmamızda etkin mücadele veren Liderimiz Dr. Fazıl Küçük’e, Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş’a, şehitlerimize, gazilerimize Tanrıdan Rahmet diler, Anavatanımıza, Türk Silahlı Kuvvetlerimize, Kahraman Mücahitlerimize ve Büyük bir direniş gösteren Kıbrıs Türk Halkına şükranlarımızı sunarız.

[i] KKTC Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın yazı, görüş ve analizlerinden yapılan değerlendirme.

[ii] Cem Gürdeniz, KKTC: Türk Deniz Jeopolitiğinin Vazgeçilmez Anahtarı,  https://www.veryansintv.com/kktc-turk-deniz-jeopolitiginin-vazgecilmez-anahtari/ :Erişim Tarihi: 26   Haziran 2022, 09:00.

 

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir