17 Kasım 2025, Pazartesi

Bilgi, İrade, Düzen Ekseninde “Yeni Bir Dünya” Mefküresi – Enes Güneyli

Cihannüma İstanbul Forum, 13-15 Aralık 2024 tarihlerinde birçok ülkeden düşünürlerin mütefekkirlerin, politika yapıcıların, akademisyenlerin ve kanaat önderlerinin ufuk açan sunumlarıyla yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Forum, “Bilgi-İrade-Düzen” ana teması başlığında insanlığın karşı karşıya olduğu entelektüel, ekonomik ve siyasi zorlukları ele almayı amaçlamıştır. Bu bağlamda uluslararası iş birliklerini teşvik etmek, ekopolitik bakımdan yenilikçi çözüm önerilerine dair ışık tutabilecek bir platform olması hedeflenmiştir.

İstanbul Forum’da, geleneksel akademik tartışmaların ötesine geçerek, politika gündemlerini şekillendirebilecek ve toplum uygulamalarını bilgilendirebilecek eyleme geçirilebilecek nitelikte her biri birbirinden değerli konuşmacıların pratik stratejilerin üretilmesine yönelik önermeleri olmuştur.  Forum’da sadece zorlukları ele almak değil, aynı zamanda hem gelenek hem de modernite ile dönüşüme giren yeni düşünce modelleri müzakere edildi. “Bilgi-İrade-Düzen” ana teması ekseninde özenle belirlenen alt başlıklardaki konular etrafında içerik şekillendirildi.

Bilgi Krizi ve Epistemik Yeniden İnşa

Forum boyunca hâkim olan endişe, Müslüman toplumları derinden etkileyen “bilgi krizi” olmuştur. Bu kriz sadece bilgi yetersizliğinden kaynaklı bir sorun değil, geleneksel epistemolojik çerçeveler ile modern bilimsel metodolojiler arasındaki temel bir kopuş ile karakterize edilmekteydi. On sekizinci yüzyıldan bu yana İslam dünyası, klasik metafizik ilkelerinin kademeli olarak aşınmasına tanık olmuştur. İslami entelektüel mirasın ayırt edici özelliklerinden biri olan rasyonel ve vahyedilmiş bilginin geleneksel entegrasyonunun yerini pozitivist ve çoğu zaman indirgemeci bir bilimsel söylem almıştır. Bu kopuş yalnızca bir metodoloji meselesi değildir; hakikat, ahlaki düzen ve sosyal uyum anlayışındaki daha derin bir çözülmeyi yansıtmaktadır. Tarihsel olarak ulema, teolojik anlayışları rasyonel sorgulama ile birleştiren bütüncül bir bilgi sisteminin koruyucuları olarak hizmet vermiştir. Ancak modern eğitim reformları ve seküler akademinin yükselişi ulemanın geleneksel rolünü geriletmiştir. Forumdaki panelistler, sadece mevcut akademik paradigmaları “İslamileştirmek” için değil, özerk bir bilgi üretim sistemini yeniden inşa etmek için de eleştirel bir yeniden değerlendirmenin gerekli olduğunu savundular. “Tahkik” süreci, yerli epistemolojilere olan güveni yeniden tesis etmenin ve Müslüman alimleri yalnızca Batılı eleştirilere yanıt vermek yerine yeni sorular sormaları için güçlendirmenin bir yolu olarak önerildi. Yinelenen bir tema, klasik İslam düşüncesinin zamana meydan okuyan içgörülerine saygı gösterirken modern bilimsel gelişmelerle yapıcı bir şekilde etkileşim kuran entelektüel bir senteze duyulan ihtiyaçtı. Katılımcılar bağımsız araştırma kurumlarının kurulması ve disiplinler arası diyaloğu teşvik eden müfredat reformları yapılması çağrısında bulundu. Bu tür çabalar sadece entelektüel kültürü yeniden canlandırmakla kalmayacak, aynı zamanda Müslüman toplumların küresel bilgiye aktif katkıda bulunanlar olarak rollerini geri kazanmalarına olanak tanıyacak bir aktiflik duygusunu da getirebilecektir.

Birinci gün yapılan tartışmalar, İslam dünyasında bilgi üretiminin yeniden canlandırılması için çok yönlü bir yaklaşımın gerekliliğini vurgulandı.

Bu temel görüşler ve tavsiyeler kısaca şöyledir; İslam dünyasındaki bilgi krizi, büyük ölçüde sömürgeci müdahalelerin yol açtığı tarihsel kesintiler, epistemolojik parçalanma ve kurumsal gerileme ile derin bir biçimde ilişkilidir. Bu bağlamda karşılaşılan temel zorluklardan biri, otantik bir İslami bilgi temelini muhafaza ederken çağdaş bilgi sistemleriyle sağlıklı bir ilişki kurabilme ihtiyacıdır. Bu durum, gelenek ile modernite arasında süregelen gerilimi daha da görünür kılmaktadır.

Ulemanın ve geleneksel bilgi kurumlarının çağımızda nasıl bir işlev üstlenmesi gerektiği, mevcut bağlamda geçerlilik ve etkinliklerini yeniden değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, Batılı bilgi paradigmalarıyla savunmacı ya da özür dileyici bir şekilde angaje olmanın ötesine geçerek, İslam entelektüel mirasına olan güvenin yeniden inşası büyük bir ihtiyaç olarak öne çıkmaktadır.

Bilginin İslamileştirilmesi, entegrasyonu ve Batılılaştırılması gibi girişimler, belirli tarihsel dönemlerin zorluklarına yanıt olarak ortaya çıkan entelektüel projelerdir. Bu tür yaklaşımların her biri kendi döneminde önemli işlevler üstlenmiş olsa da, günümüzün değişen bağlamlarında bu projeleri eleştirel bir şekilde değerlendirerek, onların içgörülerinden yararlanmak ve sınırlarını aşmak gereklidir. Zira bu girişimlerin ortaya çıktığı bağlamsal şartların birçoğu artık değişmiş durumdadır. Dolayısıyla, çağdaş epistemik zorlukları aşabilmek adına ileriye dönük ve yenilikçi bir yaklaşım benimsenmelidir.

Bilgi, durağan değil; hem tarihsel mirasla hem de güncel gelişmelerle sürekli etkileşim içinde olan dinamik bir süreç olarak ele alınmalıdır. Bu çerçevede, kalıcı ve sürdürülebilir bilgi üretimi için güçlü, bağımsız ve aynı zamanda küresel düzeyde etkileşim içinde olan akademik ve entelektüel altyapıların inşası hayati önem taşımaktadır. Bilgi ile etik ve toplumsal düzen arasındaki ilişki de yeniden düşünülmeli; böylece entelektüel üretimin adil ve anlamlı toplumsal yapılara katkı sunması sağlanmalıdır.

Klasik İslami epistemolojik çerçevelerin günümüzün meselelerine uygulanabilirliğini sağlamak için bu çerçevelerin yeniden canlandırılması gerekmektedir. Bu bağlamda, İslami ve modern bilgi sistemlerini birbirine karşıt değil, birbirini tamamlayan bir şekilde uyumlaştıran entegre eğitim modellerinin geliştirilmesi büyük bir öncelik taşımalıdır. Ayrıca, akademisyenler, kurumlar ve yeni nesil düşünce önderleri arasında bilgi alışverişini ve ortak çalışmaları teşvik edecek şekilde Müslüman dünyası genelinde entelektüel ağların genişletilmesi elzemdir.

Son olarak, metodolojik çoğulculuğun desteklenmesi, kökleri İslami ilkelere dayanan ancak değişen entelektüel manzaralara uyum sağlayabilecek çeşitli yaklaşımlara alan açılması, İslam düşüncesinin yeniden canlandırılması açısından stratejik bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır.

İstanbul Forum 2024’ün ilk gününden elde edilen görüşler, gelecekteki entelektüel çabalar için bir yol haritası sunmaktadır. Tartışmalar “İrade” ve “Düzen “e doğru ilerledikçe, Müslüman dünyasında anlamlı bir dönüşümün hem kendine güvenen hem de metodolojik olarak titiz bir entelektüel canlanmaya bağlı olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Önümüzdeki zorluk, bu tartışmaları epistemik özerklik için uygulanabilir stratejilere dönüştürmek ve bilgi krizinin sadece teoride değil, aynı zamanda kurumsal ve toplumsal dönüşüm yoluyla da ele alınmasını sağlamaktır.

Ekonomik Egemenlik ve Yeni Kalkınma Stratejileri

İkinci gün ekonomik egemenlik ve sürdürülebilir kalkınma modelleri potansiyeli ele alındı. Tartışmalarda Batı merkezli ekonomik bağımlılık eleştirildi ve yenilikçi mali stratejiler ve yerel etik çerçevelere dayanan sanayi politikaları için öneriler geliştirildi. Kendi kendine yeterliliği teşvik eden, sanayi politikalarını ve bölgesel iş birliğini bütünleştiren kapsamlı ekonomik stratejilerin oluşturulması üzerinde duruldu. Panelistler, stratejik yatırımlar ve sürdürülebilir uygulamalar yoluyla ekonomik egemenliğin nasıl sağlanabileceği üzerinde durdular.

Bilgi-İrade-Düzen çerçevesinde ekonomik zorlukların ve olasılıkların eleştirel bir incelemesini sundu. Tartışmalar, etik ve adil ilkelere dayanan modeller oluşturmak için geleneksel kapitalist çerçevelerin ötesine geçerek ekonomik düşüncede bir paradigma değişikliğine duyulan ihtiyacın altını çizdi. Konuşmacılar, İslami finansın sınırlılıklarını tartışarak, İslami finansın ilgi görmesine rağmen dönüştürücü bir ekonomik alternatif sunmak yerine büyük ölçüde mevcut finansal yapılar içinde sınırlı kaldığını vurguladılar. İslami ekonomi ilkelerinin sanayi politikası, işgücü piyasaları ve teknolojik inovasyonu ele alan daha geniş ekonomik stratejilere entegre edilmesinin gerekliliği temel bir çıkarımdı.

Ayrıca, ekonomik egemenliğin rolü, özellikle Müslüman dünyasının küresel finans sistemlerine bağımlılığı bağlamında tekrarlanan bir temaydı. Konuşmacılar bölgesel işbirliğinin artırılması, kilit ticaret yolları üzerinde stratejik kontrol sağlanması ve dış baskılara karşı kırılganlıkların azaltılması için ekonomi politikalarının yeniden değerlendirilmesi çağrısında bulundu. İİT ülkelerinin demografik potansiyeli de hem bir fırsat hem de bir zorluk olarak vurgulandı ve genç işgücünün enerjisinden yararlanmak için eğitim, istihdam ve inovasyona yatırım yapılması gerektiği belirtildi. Sürdürülebilir ekonomik değişimin entelektüel bağımsızlık, kurumsal reform ve etik ekonomik yönetişime bağlılığı birleştiren bütüncül bir yaklaşım gerektirdiği fikrini pekiştirdi.

İstanbul Forum 2024’ün üçüncü gününde ise dünyada değişen siyasi manzaraya ilişkin derin analizler sunuldu. Tepkisel siyasetin ötesine geçerek kendi kaderini tayin ve sürdürülebilir yönetişimi mümkün kılan proaktif, bilgiye dayalı stratejilere yönelmenin gerekliliğine işaret edildi. Konuşmacılar siyasi bağımsızlığın sadece hukuki bir statü olmadığını, ekonomik, epistemik ve askerî açıdan kendine yeterlilik gerektiren devam eden bir süreç olduğunu vurguladılar. Uluslararası finans kuruluşlarının rolü, dış müdahaleler ve epistemolojik bağımlılıklar, Müslüman toplumların ele alması gereken önemli engeller olarak vurgulandı.

Ayrıca, yeni siyasi söylemlere duyulan ihtiyaç, çağdaş küresel zorlukların üstesinden gelmek için entelektüel ve kurumsal yenilenme çağrılarıyla birlikte önemli bir çıkarım oldu. Farklı hegemonya karşıtı hareketler arasında işbirliğini teşvik etmenin, iç siyasi ve sosyal yapıları güçlendirmenin ve yönetişim ile İslami düşünce arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmenin önemi, sunulan başlıca görüşler arasındaydı. Dünya hızlı dönüşümlerden geçerken, Müslümanların siyasi deneyimi, adil ve özerk bir geleceği şekillendirmek için hem eleştirel düşünmeyi hem de kararlı eylemi gerektiren bir kavşak noktasında kalmaya devam ediyor. Forum sırasında yapılan konuşmalar, bu tür çabalar için değerli çerçeveler sunarak, kökleri tarihsel süreklilik ve çağdaş gerçeklere dayanan terimlerle siyasi düzeni tanımlama konusunda failliği geri alma zorunluluğunu pekiştirdi.

İstanbul Forumu 2024, günümüz İslam dünyasını şekillendiren temel meselelerin kapsamlı ve düşündürücü biçimde ele alınmasına zemin hazırladı. Yapılan tartışmalar, bilgi, irade ve düzenin birbirini tamamlayacak şekilde eşgüdümle takip edilmesi gerektiği fikrini pekiştirdi. Entelektüel canlanma, siyasi ve ekonomik stratejilerin yönünü belirlemeli; sürdürülebilir bir yönetişim, sağlam bir bilgi temeline dayanmalıdır.

Yeni Bir Dünya İçin Ortak Mücadele ve Direnç

Forumdan çıkan temel çıkarımlardan biri; mevcut küresel düzeneklere uyum sağlamaktan öte, İslami değerlerle ve tarihsel gerçeklikle örtüşen alternatif bilgi üretim modelleri, ekonomik yapılanmalar ve siyasi yönetişim sistemleri geliştirme zorunluluğuydu. Forum, küresel hegemonik aktörlerin dayattığı yapısal engellere dikkat çekerken, aynı zamanda içerideki zaafların da stratejik entelektüel ve kurumsal reformlarla ele alınması gerektiğine işaret etti.

İleriye dönük olarak, forumun sunduğu perspektifler; bölgesel işbirliğinin güçlendirilmesi, fikrî direncin artırılması ve ekonomik-siyasi bağımsızlığın geliştirilmesi gerekliliğinin altını çizmektedir. Önümüzdeki süreç, Müslüman toplumların küresel gelişmelerde pasif izleyiciler değil, daha adil ve dengeli bir dünya düzeninin aktif kurucuları olmalarını sağlamak adına hem eleştirel düşünmeyi hem de kararlı eylemi zorunlu kılmaktadır.

İstanbul Forumu 2024, bu anlamda sadece bir tartışma platformu değil; gelecek yıllarda aktif katılım, derinlemesine çalışmalar ve yapıcı işbirlikleri için de güçlü bir zemin oluşturmuştur. Dekolonizasyon eleştirellerinden öteye geçemeyen söylemler, batı merkezli anlayış biçiminin iflası, Siyonizm’in uluslararası sistemi esir alması durumu gibi birçok defacto kriz sadece İslam alemine bir tehdit değil tüm insanlığı kaosa sürükleyen vaka olduğu dünyanın büyük bir kısmı tarafında daha iyi anlaşılmıştır. Bu anlayış biçimlerinin insanlığı getirdiği nokta ekopolitik bakımdan adaletsizlik, sosyokültürel bakımdan ise paradoksal buhranlardan öteye geçememiştir. Prof. Dr. Necmeddin Erbakan‘nın İslam düşünce geleneğine göre adalet anlayışına dayalı yeni bir dünya sistemini inşasının kurulmasına yönelik hayatı boyunca vermiş olduğu mücadele insanlığın ortak huzurun sağlaması için büyük bir ümit ışığı olmuştur. İkinci dünyasından sonra İnsanlık bu derece kaotik ve zorlu dönemlerden geçmemişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’nın uzun bir süredir uluslararası platformlarda ifade ettiği “Dünya 5’ten büyüktür” mottosuyla daha adil bir dünyanın mümkün kılınması gerektiğine dair çabalarının önemi her geçen gün daha fazla anlaşılmaktadır. İki milyarlık İslam alemi ve bu eksende daha adil bir dünyanın kurulmasını arzulayan diğer toplumlar, devletler, kurum ve kuruluşlar ve STK’ların tüm enerjini bu doğrulta harcamaları gerekliliği artık zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir. Gelecek nesilleri de tehdit eden azınlık küresel elitlere karşı daha cesur sistem eleştirelini ve adil bir dünya kurulmasının tahakkuk ettirilmesi için bahse konu olmayacak tefrikalardan kaçınılmalı ve çok daha fazla çalışması gerekmektedir. Bu inancımızın bir gereğidir. Asıl mesele budur;

Kadim gelenekteki su felsefesi şöyledir: Çünkü suyun bir formülü vardır. Su, her zaman en az direnç gösteren yolu izler akmak için. Önüne bir taş çıksa, su o taşla uğraşmaz; mücadele ederek etrafından dolaşır ve kendi yolunda ilerlemeye devam eder.

Ne zaman ki engel olacak bir kayaya denk gelir, o zaman da damla damla çalışmaya başlar.              Kayayı delen, suyun gücü değil; damlaların sürekliliğidir.

İşte buna çabalayan insanlar sabrı, hiçbir şey yapmadan oturmak sanırlar. Ama çabanın sürekliliğiyle mükâfat gelir. Büyük bir kayayı bile delen su, yolunda akmaya devam eder.

Su hep akar; çünkü aktıkça dolaştığı derelerin eninde sonunda denizlere, okyanuslara kavuştuğunu bilir. Su şeffaftır, su paylaşımcıdır, su hayatı başlatandır. Onun olduğu yerde yaşam vardır.

İşte bu sebeple, “Su gibi aziz ol.” denir.

 

 

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir