1963’te NATO Başkomutanlığı görevine gelen Lyman Lemnitzer’in 5 Haziran 1964 tarihinde Johnson Mesajının/Mektubunun Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye iletildiği tarihte gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti literatürde genelde çok üzerinde durulmamış bir gelişmedir. Bilindiği gibi Türkiye’nin Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatlerini korumak ve adadaki Enosisçi Rumların taşkınlık ve katliam gibi eylemlerine son vermek üzere adaya müdahale etmeyi gündemine aldığı bir sırada ABD Başkanı Lyndon Johnson Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye gönderdiği bir mektupla bu müdahaleyi önlemiştir. ABD’nin Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki haklı talep ve endişelerini göz ardı etmekle kalmayıp yakışıksız, buyurgan-üstenci ve tehditvari bir üslupla kaleme alınmış bir mektup göndermesi Türkiye’nin Soğuk Savaş’ın başından itibaren takip ettiği ABD eksenli dış politikasının da ciddi şekilde sorgulanmasına yol açmıştır. Bu mektup Türkiye-ABD ilişkileri tarihinde en önemli kırılma noktalarından biridir. Yunanistan’ın ve Adadaki Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran anlaşmalara ve Kıbrıs anayasasına aykırı şekilde iki toplumlu yetki paylaşımı esasına dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak için terör ve tedhiş yollarına başvurdukları durumda ABD’nin söz konusu müdahalesi Türkiye tarafında büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. ABD Başkanı, Ankara’daki Büyükelçisi Hare vasıtasıyla İnönü’ye mesaj göndermekle kalmamış, dönemin NATO Başkomutanı Lemnitzer’in Ankara’ya ani bir ziyaret yapmasını da sağlayarak Türk yetkililerini itidale davet etmek suretiyle Kıbrıs’a olası bir müdahaleyi önlemeye çalışmıştır. Lemnitzer Başbakan İnönü ve Genelkurmay Başkanı Sunay ile görüşmüştür. Lemnitzer’in ziyareti Johnson Mektubu gibi Türkiye’nin adaya müdahalesini önlemede önemli bir yere sahiptir. Lemnitzer Türkiye’nin tek taraflı bir müdahalesinin NATO ittifakına vereceği zararların anlatılmasında önemli bir rol üstlenmiştir.
Kıbrıs Sorunu ve Johnson Mektubuna Giden Süreç
Kıbrıs sorunu Türk Dış politikasının 1950’li yıllardan bugüne kadar gelen başlıca sorunlarından birini oluşturmaktadır. Zürih ve Londra Anlaşmalarını temel alan Ağustos 1960’ta bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması kısa süreli bir çözüm olmuş ne Yunanistan ne de Kıbrıslı Rumlar Enosisçi düşüncelerinden vazgeçebilmişlerdir. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran anayasadaki Türklere tanınan haklardan rahatsız olmuşlar, bu devleti Kıbrıs Türkleriyle paylaşmayı istememişlerdir. Kuruluşunun ardından vergi yasası ve silahlı kuvvetlerin oluşturulması konusunda yaşanan ilk anlaşmazlıkların ardından Makarios yönetimi anayasada değişiklikler yaparak Türklere tanınan hakları geri almak istemiştir. Bu durum toplumlararası çatışmalara yol açmıştır. Bu doğrultuda Aralık 1963’te Türklere yönelik saldırıların en kanlısı olarak tarihe geçen Kanlı Noel hadisesi yaşanmıştır.[i]
1 Ocak 1964 tarihinde Makarios garanti ve ittifak anlaşmalarını feshetmiştir. Tabiidir ki bu gelişme Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’de ciddi bir tepki yaratmıştır.[ii] Bu gelişme yeni bir konferans toplanması zaruretini de ortaya koymuştur. Bu doğrultuda İngiltere’nin önerisi üzerine Londra’da tarafları bir araya getiren bir kongre toplanmıştır.[iii] 15 Ocak 1964’te başlayan ve Türkiye ve Yunanistan dışişleri bakanları ile adadaki iki toplumun liderlerini, Denktaş ve Kledires, bir araya getiren görüşmelerde Denktaş, Kıbrıs Türk toplumunun tam olarak güvenliğini teminat altına almak için iki toplumlu federal bir devletin kurulması dolayısıyla taksim tezini savunmuş, Yunan ve Kıbrıs Rum tarafı ise adadaki çoğunluğun çıkarlarına uygun ve uygulanması 1960 anayasasına göre daha kolay bir anayasanın hazırlanarak yürürlüğe sokulması tezini ileri sürmüştür. İngiltere bu ihtilaf üzerine adadaki güvenliğin sağlanması için kendi komutasında 10 bin kişilik bir NATO gücünün kurulmasını gündeme getirmiştir. ABD’nin desteklediği teklifi Makarios hariç taraflar kabul etmiştir. Talep ve tezlerin uzlaştırılamadığı Londra Konferansı başarısız olarak dağılmıştır.[iv]
Londra Konferansının başarısızlığa doğru gittiği günlerde Başbakan İsmet İnönü “vaziyet çıkmaza giriyor” değerlendirmesinde bulunmuştur. Başbakan Yardımcısı Kemal Satır ise, Kıbrıs davasının sonuna kadar savunulacağını, Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğinin sağlanması adına hiçbir fedakârlıktan kaçınılmadan gayret gösterileceğini beyan etmiştir. Türk hükümet adamları Kıbrıs’la ilgili gidişattan memnuniyetsizliklerini bu şekilde izhar ederken NATO Başkomutanı Lyman Lemnitzer’in[v] 28 Ocak 1964’te Ankara’ya ani bir ziyareti gerçekleşmiştir. Lemnitzer ziyaretinde o sırada gündemde olan Kıbrıs’ta güvenliğin sağlanması için NATO gücü oluşturulmasını önermiştir. Lemnitzer’in ziyareti ağırlıklı olarak bu konuyla ilgilidir. Başbakan İnönü Ankara’ya gelen Lemnitzer’e gerekirse Türkiye’nin müdahale hakkını tek başına kullanacağını bildirmiştir. Lemnitzer, gazetecilerin, “Türkiye’nin Kıbrıs’a bir çıkarma yapması halinde NATO’nun herhangi bir müdahalesi olur mu şeklindeki sorusuna bunun cevabını diğer yetkililer verebilir şeklinde yanıtlamıştır. Lemnitzer NATO meselelerinin ve bunun içinde Kıbrıs meselesinin de görüşüleceğini söylemiştir. NATO Başkomutanı Başbakan İnönü ve Genelkurmay Başkanı Sunay ile görüşmüştür. Görüşmelerden basına yansıyan duyumlara göre Başbakan İnönü Lemnitzer’e “Kıbrıs anıtlaşmasının 4. Maddesine göre Türkiye’nin gerekirse Kıbrıs’a tek başına müdahale edeceğini belirtmiştir. Türkiye bu sıralarda Londra Konferansı’ndan şartlı çekilmiştir. Dışişleri Bakanı Erkin’in verdiği bilgilere göre; Kıbrıs’ta NATO gücü oluşturulması konusunda Türkiye, iki şart sunmuştur. Bunlardan biri Kıbrıs’taki Türk alayındaki asker sayısının artırılması diğeri ise Batılı tarafsız uluslararası kuvvetlerin bağlı olacağı Türk-Yunan ve İngiliz Garanti Kuvvetleri İrtibat Komitesinin Makarios kadar Türk makamlarını da muhatap alması. [vi] Böylece ani bir şekilde Ankara’ya gelen Lemnitzer burada sadece iki saat kalmayı planlarken bir gece kadar kalmıştır. Görüşmelerde Lemnitzer’e Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki görüşü ve bunun içerisinde NATO gücü hakkındaki şartları bildirilmiştir. Görüşmeler sonucunda taraflar arasında herhangi bir anlaşma yapılmamış ve mutabakata varılmamıştır. NATO Başkomutanının siyasi şahsiyet olmadığı, bu konuda yetkisi bulunmadığı, ancak edindiği bilgileri NATO Konseyine götürmekle sorumlu olduğu, bunun için Türk kamuoyuna bir görüş de açıklamayacağı Türk yetkililer tarafından paylaşılmıştır. Gazetecilerin ısrarlı sorularına karşılık Lemnitzer, Kıbrıs konusunda iyimser de değilim kötümser de değilim şeklinde bir görüş açıklamıştır. [vii]
Lemnitzer’in ziyaretinden bir süre sonra 4 Mart 1964 tarihli Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi(BMGK) kararı çıkmıştır. Bu kararla adada Kıbrıs Rum yönetimi yasal hükümet olarak tanınmıştır. Artık Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti değil, Kıbrıs hükümeti vardır. Böylece garanti antlaşmaları ortadan kalkmıştır. Ayrıca BMGK kararı doğrultusunda Adada Birleşmiş Milletler Barış Gücü oluşturulmuştur. Ayın sonlarına doğru barış gücü adada göreve başlamıştır. Hemen belirtilmeli ki barış gücü etkili olamamış hatta Rumların oldu bitti ve taşkınlıklarına müzahir bir tutum takınmıştır.[viii]
Türkiye 13 Mart 1964 tarihinde Makarios’a bir ültimatom vererek, şu talepler yerine getirilmezse adaya müdahale edeceğini bildirmiştir: Türkleri hedef alan eylemlerin son bulması, ateşkes sağlanması, Lefkoşa’da yeşil hat oluşturulması, Türk yerleşim yerlerine var olan kuşatmanın kaldırılması, haberleşme özgürlüğünün sağlanması, Türk rehinelerin salıverilmesi.[ix]
Makarios’un mecburi askerlik yasasını çıkarmak ve anayasaya aykırı bakan atamaları yapmak istemesi Türkiye’nin bir müdahalesini artık kaçınılmaz kılan gelişmelerdir.[x] Haziran’ın ilk günlerinin gelişmeleri adım adım Johnson Mektubunun ortaya çıkışına da zemin hazırlamıştır. 2 Haziran 1964 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu Kıbrıs’a müdahale kararı almıştır. 4 Haziran 1964 İnönü ABD Büyükelçisi Hare’e adanın bir kısmını işgal etmeyi düşündüklerini kalan kısmı Rumların işgal edebileceğini araya Birleşmiş Milletler gücü yerleşebileceğini söylemiştir.[xi]
Johnson Mektubu ve Lemnitzer’in Ankara Ziyareti
Türk Dış Politikasının ve bunun içerisinde Türk-Amerikan İlişkilerinin en önemli kırılma noktalarından biri 5 Haziran 1964’te ABD Başkanı Johnson’un Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye gönderdiği ve Johnson Mektubu olarak tarihe ve literatüre geçen mesajı olmuştur. ABD’nin Ankara’daki Büyükelçisi Raymond Hare İnönü’ye meşhur Johnson Mektubunu iletmiştir. Mektup üstenci ve tehdit edici içerik üslubu ile o ana kadarki Türk-Amerikan ilişkileri ve müttefiklik ruhu ile kesinlikle telif edilemez bir mana ve mahiyete sahiptir. Bilindiği gibi bu mektupta Türkiye’nin tek taraflı olarak Kıbrıs’a müdahale edemeyeceği, müzakerelere şans tanıması gerektiği, ABD’nin vermiş olduğu silahları Kıbrıs’a askeri müdahalede kullanamayacağı, Türkiye’nin Kıbrıs’a tek taraflı müdahalesi Sovyetlerle karşı karşıya gelmesine yol açarsa NATO müttefiklerinin Türkiye’yi koruyup korumayacaklarını kendi aralarında ele almadıkları hususları yer almaktadır. Dolayısıyla bu içeriğiyle Türkiye tehdit edilmiş ve müdahalesi önlenmiştir. Mektupta ayrıca İnönü görüşmeler yapmak üzere ABD’ye davet edilmiştir. İnönü, elçiye güvenlik ihtiyacımız takdir edilmelidir demiştir.[xii]
İnönü’ye mektubun verildiği gün NATO Başkomutanı Ankara’ya tekrar ani bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Genelkurmay Başkanı Sunay ve Başbakan İnönü ile görüşmüştür. Yaptığı açıklamada, “Bütün meseleleri görüşeceğiz. Kıbrıs konusu da görüşmelerin ağırlık noktasını oluşturacaktır.” demiştir. Johnson’un mesajından sonra NATO Başkomutanının ani ziyareti hayret ve endişe ile karşılanmıştır. Türk yetkililer ziyareti, Türkiye’nin Kıbrıs’a olası bir müdahalede bulunmasını önlemek için yapılan bir ziyaret olarak telakki ettikleri değerlendirmesinde bulunmuşlardır. Ankara’nın Makarios ve Rum yöneticilerin anayasa ve hukuk dışı davranışları konusunda ABD’den kesin görüşünü istemesi üzerine Johnson, İnönü’ye mektup göndermiştir. Böylece ABD büyükelçisinin İnönü ile görüşmesini ilettikten sonra Başkan Johnson elçisi üzerinden İnönü’ye meşhur mesajı iletmiştir. Mesaj hakkında Dışişleri Bakanı Erkin, “vaziyet hakkında istişare arzusunu izhar eden ve Türkiye’nin ihtiyaçlarını göz önüne alan bir mesajdır” şeklinde açıklama yapmıştır. Gazetelere yansıyan bilgilere göre NATO Başkomutanı Lemnitzer, Türkiye’yi itidale sevk etmek amacı ile müdahaleyi geciktirmek için gelmiştir.[xiii] Ayrıca Lemnitzer Ankara’daki temasları sırasında Kıbrıs’a yapılacak bir Türk müdahalesinin doğuracağı mahzurlar üzerinde durmuş, bölgenin-NATO’nun Güneydoğu kanadı- özel önemini açıklamıştır. Türk dış politikasının yeni bir şekil almasına yol açan ve bir ültimatom niteliğinde olan mektup “Türkiye’de anti-Amerikancılığın başladığı an” olarak da görülmüştür. [xiv]
Sonuç
Johnson Mektubunun İnönü’ye ulaştırıldığı aynı gün gerçekleşen NATO Başkomutanı Lemnitzer’in ziyareti, mektubun dışında Türkiye’nin tek taraflı müdahalesini önlemeye yönelik bir başka girişimi oluşturmaktadır. Lemnitzer Türk yetkililerinin itidale davet edilmesinde, NATO içerisinde Türkiye ve Yunanistan olarak iki müttefikin çatışmasının ittifaka vereceği zararların anlatılmasında etkili olmuştur. Bu yönüyle ziyaret önemli bir yere sahiptir.
[i] Melek M. Fırat, 1960-71 Arası Türk Dış Politikası ve Kıbrıs Sorunu, Siyasal Kitabevi, Ankara 1997, s. 116-126.
[ii] Mustafa Salep, Türk Dış Politikasında Kıbrıs, Nobel Yayınevi, Ankara 2022, s. 252.
[iii] Salep, a.g.e, s.275.
[iv] Fırat, a.g.e., s. 126-127.
[v][v]Bu ziyaret Lemnitzer’in Türkiye’ye ilk ziyareti değildir. Mayıs 1963’te Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Daha sonra Ankara’da gerçekleştirilen Atlantik Anlaşması Derneği Genel Kurulu Toplantısı için Eylül 1963’te tekrar Türkiye’ye gelmiştir. Bkz. Cumhuriyet, 15 Mayıs 1963; Cumhuriyet 10 Eylül 1963.
[vi] Cumhuriyet, 29 Ocak 1964.
[vii] Cumhuriyet, 30 Ocak 1964.
[viii] Hüner Tuncer, 27 Mayıs’tan 12 Mart’a Türk Dış Politikası, Kaynak Yayınları, İstanbul 2014, s. 40.
[ix] Burcu Bostancıoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitabevi, Ankara 1999, s. 440-441
[x] Salep, a.g.e., s. 310.
[xi] Tuncer, a.g.e., s. 41-42.
[xii] Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2017, s. 699-700.
[xiii] Cumhuriyet, 6 Haziran 1964.
[xiv] Bostancıoğlu, a.g.e., s. 442.