Köleleştirilen Afrikalı Müslümanlara ne oldu?
Batılıların bugünkü zenginliğinin temelini oluşturan köle ticaretleri resmen üç yüz yıl devam etmiş ve milyonlarca özgür insan köleleştirilerek Modern Avrupa’nın temelleri bu vesile ile atılmıştı. Nispeten kısa sayılabilecek bu zaman dilimine sıkıştırılmış milyonlarca köle, Batı’nın gerçek yüzünü görmek için başlı başına bir örnek. Batı’nın kölelik tarihi aynı zamanda vahşetin de tarihidir.
İnsanlık tarihinin en kirli sayfalarından olan Afrikalıların mal gibi alınıp satılması Modern Avrupa’nın hangi temeller üstüne inşa edildiğini de ortaya çıkartıyor. Özellikle Orta Çağ sonrasında Avrupa’ya hammaddenin yanı sıra yüz binlerce köle de getirilmişti. Köylerinde hayatlarını devam ettiren Afrikalılar, vahşi Avrupalılar tarafından yakalanmış, ailelerinden ve sevdiklerinden ayrılarak aylar sürecek zorlu yolculuklara çıkartılmışlardı. Bu yolculuklarda toplam kölelerin %50’ye yakını ölmüş ve sağ kalanları da Avrupalı efendilerin en rezil isteklerine cevap vermek zorunda bırakılmışlardı.
Orta Çağ Fransasında, kölelerin hakları o kadar çok kısıtlanmıştı ki, köleler ile evlenenler dâhi ömür boyu hapis cezasına çarptırılıyordu. Fransa’da, 1685 yılında çıkarılmış kanunla, kaçan köle ya öldürülür ya da kölenin kulağı kesilirdi. 1767’de ise çıkarılan bir kanunla siyahların Fransa’ya girmesi yasaklanmıştı. Bu kanuna göre siyahlar adi ve hakir görülmüş, beyazlarla aynı haklara sahip olmaları uygun görülmemişti.
Kölelerin eşya gibi kullanıldığı İngiltere’de de Kraliçe Elizabeth bizzat köle ticareti ile ilgilenmiş ve bu işi teşvik etmişti. Batılıların bu iğrenç Kraliçesi sadece bir köle seferinde resmi olarak 47.146 köleyi Afrika’dan gemilerle İngiltere getirmişti. Sözde medeni Avrupalılar, özgür Afrikalı çocukları da pek çok bilimsel deneyde kullanmışlardı. Bir denek olarak kullanılan bu kölelerin birçoğu ya sakat kalmış ya da ölmüştü. Afrika’nın azgelişmişliğinin temel nedeni olarak gösterilen bu vahşi ticaret Avrupa’nın kapitalist yüzünü de ortaya çıkartmıştı.
Özellikle Amerika’da yoğunlaşan siyah derili insan nüfusu onca ölüme ve vahşete rağmen yok olmadı ve köleliğin resmi olarak kalkmasından sonra da devam eden önyargı ve ırkçılığa karşı direndiler. Bugün hâlâ, siyah derili insanlara ve Müslümanlara karşı önyargılı ve dışlayıcı yaklaşan Avrupalılar bunun zihni altyapısını üç yüzyıllık köleci geçmişlerinden alıyorlar.
1452’de Portekiz Kralı VI. Alfonso’ya izin veren Papa, savaşlarda yakalanan putperestlerin köle olarak satılabileceğine ve kullanılabileceğine dair resmi bir bildiri çıkartarak bu büyük zulme onay vermişti. Sylviane A. Diouf’un “Servants of Allah” adıyla yazdığı kitapta verdiği bilgilere göre Amerika’ya götürülen milyonlarca köle arasında 3 4 milyon kadar Müslüman Afrikalı da vardı. Avrupalılar, kabileler arası savaşları tetikliyorlar ve taraflara bugün olduğu gibi silah yardımı yapıyorlardı. Savaş sonrasında da kazanan taraf, aldığı esirleri Avrupalılara satıyordu. İspanyollar Afrika’dan Amerika’ya doğrudan Müslüman köle götürmeyi sakıncalı buluyorlardı. Çünkü Endülüs’ten dolayı Müslümanlarını tanıyorlardı ve her ne kadar zincire vurulsalar bile inançları yüzünden bu insanların ruhen tam anlamıyla köleleştirilemeyeceklerini biliyorlardı. Diğer Avrupa ülkeleri tarafından götürülen Afrikalı Müslümanlar, gerçekten de sömürgecilere her zaman sorun çıkarttılar ve Brezilya’da çıkan köle isyanlarını da onlar organize ettiler.
Yeni Dünyaya köle ticaretinin başladığı 1500’lü yıllarda Afrika’nın hemen her tarafında Müslümanlar çoğunluğu oluşturuyorlardı ve birçok yerde de İslâm devletleri kurmuşlardı. Batı Afrika’da kurulan İslam Devletleri eğitim ve öğretime büyük önem verdiler. Tarihçi John Hunwick, Batı Afrika’da okuryazarlık ve İslâm’ın yayılmasının paralel gittiğini ifade ederek şöyle diyordu; “İslâm’ın yayıldığı her yerde, Arapça ve Kur’an öğretilen küçük okullar ile Arap dilinin ve Müslüman halkların edebiyatının daha derin çalışıldığı yüksekokullar, özellikle de Müslümanların maddi ve manevi yaşamlarının temelini oluşturan din ve hukuk literatürünü öğreten okullar teşvik edilmiştir.”
Batı Afrika’da Müslümanlar arasında okuryazarlık en ücra köylere kadar yayılmıştı. Bugün bile asla ulaşılamayan eğitim seviyesi daha 1500’lü yıllarda, sömürgeciler gelmeden önce Afrika’da mevcuttu. Batı Afrika’ya gelen Cezayirli bir seyyah 15.yüzyılın sonlarında Kano şehrinde 3000 hoca bulunduğunu notlarında belirtiyordu. Diouf’un verdiği bilgilere göre 16. yüzyıl sonlarında sadece Mali’nin Timbuktu şehrinde tam 150 okul vardı. Bir Fransız tüccar Senegal’de gördüğü hemen herkesin okuma yazma bildiğinden bahsediyordu.
Batılılar tarafından kaçırılarak Avrupa ve Amerika’ya köle olarak götürülen Müslüman Afrikalılar asla dinlerinden vazgeçmediler. Zorla Hıristiyanlaştırılanlar da sadece görünürde Hıristiyan kaldılar. Gineli Muhammed Kaba 1778 yılında 20 yaşındayken kaçırılmış ve Jamaika’ya götürülmüştü. Vaftiz edildikten sonra Robert Tuffit ismini aldı. İsmi Ebubekir Sıddık iken Edward Donlan olarak değiştirilen bir arkadaşı vardı ve 1834 yılında kölelikten azat edilmişti. Bu olay üzerine Muhammed arkadaşını tebrik etmek için bir mektup gönderdi. Mektubu Arapça olarak yazmıştı. Hıristiyan bir aracının eline mektubu teslim ederken, bunu arkadaşını İslâmiyet’ten vazgeçirmek için yazdığını söylemişti. Jamaika’ya getirildikten tam 56 yıl sonra yazdığı bu mektupta arkadaşına şöyle hitap ediyordu; “Allah’ın adıyla. Her şeyi yaratan ve onlara merhamet eden Allah’a hamd ve Muhammed’e selam olsun. Bu mektup Muhammed Kaba’dan Bekir Sadıki Şerif ’edir.”
Yine uzun yıllar Hristiyan olarak gözükmüş Kuzey Carolinalı Ömer İbn Said, 1831 yılında yazdığı hatıratına şöyle başlıyordu; “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ın salât ve selamı peygamberimiz Muhammed üzerine olsun”. Brezilya’da bulunan Fransız elçi Kont de Gobineau 19. yüzyıl ortalarında bu konuda şöyle yazmıştı; “Minas’ın tamamı olmasa bile çoğu görünüşte Hristiyan’dı, ama gerçekte çoğu Müslümandı. Dış görünüşlerine rağmen Kur’an’ı en azından kabaca anlayacak kadar Arapça bildiklerinden, Afrika’da sahip oldukları dinlerine sadık kaldılar ve ona hararetle sahip çıktılar”. Köle taciri Nicholas Owen de şöyle diyordu; “Onların Hıristiyanlığı kabul etmeleri için o kadar çabalamamıza rağmen; bizimle geçirdikleri bunca yıldan sonra hâlâ dinimiz alay konusu olmaktan başka onlar üzerinde hiçbir etki yapmadı”.
Peki, geçen yüzyılda Amerika’daki Afrika kökenli insanlar nasıl bir mücadele verdiler? Amerika’daki köle düzenine isyan eden ve vatana ihanet etmekten idam edilen John Brown, ırkçı Amerikalılara karşı direnişi ile zencilerin özgürlüğüyle sonuçlanacak savaşın da ilk habercilerinden biri olmuştu. 1834’ten itibaren kölecilikle mücadeleye başlayan Brown, 2 Aralık 1859’da köle ayaklanması hazırlamak ve vatana ihanet suçlarından asılarak idam edilmişti. Irkçı Amerikalılara karşı direnişi nedeniyle kısa sürede çok meşhur olan Brown, zencilerin özgürlüğüyle sonuçlanacak savaşın da ilk habercisi olmuştu.
26 Haziran 1919’da New Orleans States ve Jackson Daily News gazeteleri “Zenci J. H. bugün yakılacak” haberini manşetten verdiler. Ertesi günü ise başta Chattanooga Times olmak üzere gazeteler haberi şöyle aktardılar; “Bu akşam saat 7;40’ta J. H. kızgın demirle işkence gördükten sonra yakıldı. 2000’den fazla insan oradaydılar. Şapşal zenci, kızgın demirle dağlanırken metal çubuğu eliyle tuttu, ortalığı yanık et kokusu sardı. Dakikalarca süren işkenceden sonra, maskeli cellâtlar kara bedene benzin döktüler. Alevler bir anda yükseldi ve onun yalvarmaları, kalabalığı eğlendirmekten başka bir işe yaramadı.”
22 Mayıs 1918 tarihli Memphis Press gazetesi ise bir diğer vahşetin haberini şöyle veriyordu; “Birisi zencinin üzerine benzin döküp ateşi tutuşturduğunda, 15 bin kişilik kalabalık alkış tuttu. Bağırdılar, çağırdılar ve zenciyi daha yakından görmek için itişip kakıştılar. Kalabalık ileri geri dalgalanıyor ve sık sık yer değiştiriyordu. Suçlunun etleri tümüyle yandıktan sonra geriye dumanı tüten bir paçavra kaldı ama halk dağılmadı.” 4 Mayıs 1917 tarihli Vicksburg Evening Post gazetesi ise bir başka vahşeti şöyle duyuruyordu; “Bütün toplumsal sınıflardan erkekler ve kadınlar oradaydı. Çocuklar da oradaydılar. Yüksek sosyeteden birçok hanımefendi infazı cezaevinin bitişiğindeki terastan izledi. Zencinin cesedi düştüğünde vatandaşlar idam ipinden bir parça almak için yarıştılar.”
Velhasıl, aradan geçen yüzyıllara rağmen Afrika’dan kopartılan Müslümanlar tam anlamı ile asla Batılılar gibi olmadılar. İlk nesillerden sonra İslâmî kitap ve eğitimin yokluğu, baskılar, parçalanan aileler ve bilinçli Müslümanların bir kısmının Afrika’ya geri dönmeleri gibi nedenlerden dolayı köleleştirilmiş Afrikalılar arasında İslam inancı kaybolmaya başlamıştı ama Afrikalı köleler, aradan geçen 500 yıla rağmen 21. yüzyılda Malcolm X gibi önderleri ile yeniden ayağa kalkarak asıllarını her şeye rağmen koruduklarını gösterdiler.