Kamu Diplomasisi Aracı Olarak TİKA’nın Kırgızistan’daki Faaliyetlerinin Değerlendirilmesi
Günümüz yeni dünya düzeninde, insan davranışlarından toplumsal yapıya ve hatta devlet yapısına kadar birçok konuda, tarihte hiç olmadığı kadar hızlı değişimler yaşanmaktadır. Bu değişimler, teknolojinin ve kitle iletişim araçların gelişmesi ve kullanım alanının yaygınlaşması ile eş zamanlı gerçekleşmektedir. Küreselleşmenin başaktör olduğu bu süreçte katalizör görevi yapan teknoloji artık sadece nicelik olarak daha fazla kullanıcıya ulaşmakla kalmayıp, niteliksel olarak da sürekli gelişmekte, insan hayatında daha fazla yer tutarak doğrudan yaşam tarzına etki etmektedir.
Toplumsal yapının sanayiye dayalı üretimden bilginin üretimi ve yayımı temelli bir toplum çeşidine evrilmesiyle başlayan bu yeni düzende toplumlar artık daha fazla iletişim ve etkileşim içerisinde bulunmaktadır. İnsanların gündelik yaşamında görülen değişikliklerin toplumsal boyuta ulaşmasıyla yaşanan bu değişimler, ülkelerin tek başına üstesinden gelemeyeceği terör, düzensiz göç, kıtlık, küresel iklim değişiklikleri, pandemi vb. sorunların çözümünde birlikte hareket etme zorunluluğunu ortaya çıkarmakta ve böylece toplumlar birbirine daha yakın, daha bağımlı, yönlendir(il)meye ve etkileşime açık hale gelmektedir. Bu da devletlerin diplomasi anlayışını doğrudan etkilemekte, sert güç, gizlilik esasına dayalı bildiri, muhtıra veya inisiyatif gibi geleneksel diplomasi uygulamalarının yanı sıra daha açık, hesap verilebilir, çoğulcu, sivil toplumun aktif kullanıldığı ve yumuşak gücün uygulandığı kamu diplomasisi anlayışının benimsenmesini zorunlu hale getirmektedir.
Kuşkusuz, diplomatik faaliyetlerin temelinde devletler arasında devam eden etkileşim, güç ve üstün çıkma mücadelesi olduğu için tarih boyunca devletler bu sürecin en önemli aktörleri olmuşlardır. Ancak bugün gelinen noktada yaşanan gelişmeler devleti diplomasinin başaktörü olmaktan çıkararak kamuya yaklaştırmış, yeni araçlar ve aktörler bu faaliyetlerde öne çıkmıştır. Bu araç ve aktörler içerisinde sivil toplum kuruluşları, düşünce kuruluşları, uluslararası örgütler, eğitim faaliyeti ve kültürel faaliyet yürüten kurumlar, medya kuruluşları, spor kulüpleri, sanatçılar, kanaat önderleri, markalar vb. sayılabilir. Bu araç ve aktörler kimi zaman devlet tarafından kullanılarak partner veya yardımcı pozisyonunda, kimi zaman da tamamen özerk olarak kamu diplomasisi sürecinde yer almaktadır.
Türkiye’de kamu diplomasisinin aktif olarak uygulanabilmesi 2000’li yıllarla birlikte mümkün olmuştur. Uzun yıllar darbelerle, siyasi ve ekonomik krizlerle mücadele etmek zorunda kalan Türkiye, bu dönemle birlikte yeni atılımlara girişerek birçok alanda belli bir gelişmişlik düzeyine ulaşmıştır. İmajın, hakikatin önüne geçtiği dünya siyasetinde daha etkili ve görünür olmak için “köprü değil merkez ülke, vizyoner ve çok boyutlu dış politika, proaktif diplomasi, ritmik diplomasi, model ülke, akil ülke, donör ülke, bölgesel süper güç, küresel aktör, medeniyetler beşiği vb.” söylemlerle hem ekonomik, askeri ve teknolojik üstünlük sağlamaya, hem de tarihi birikim ve kültürel derinliğinden beslendiği değerleri yaşatmaya ve yaymaya yönelik bir dış politika yürütmeye başlamıştır. Bu dış politikayı da yumuşak güç ve kamu diplomasisi temelli oluşturarak devletler arası ilişkilerde geliştireceği politikaları bu anlayışa göre düzenlemektedir. Hatta yeni dönem Türk dış politikası ve kamu diplomasisi birbiri içine girmiş, kamu diplomasisi dış politikanın en önemli araçlarından biri haline gelmiştir.
Türk kamu diplomasisinde devlet, kendi kurum ve kuruluşlarıyla uygulama sürecine doğrudan dahil olduğu gibi STK’lar, düşünce kuruluşları, kanaat önderleri vb. aracılığıyla dolaylı yollardan destek vererek bu sürecin amaca uygun bir şekilde sürdürülebilmesini sağlamaktadır. Bu kurumlar içerisinde Türkiye’nin en önemli kamu diplomasisi uygulayıcı kurumu TİKA’dır. TİKA 1992 yılında kurulmuş olmakla birlikte 30 yıllık ömrünün ilk on yıllında düşük bir performansla varlığını sürdürmüş, ancak hizmet içeriği, kurumsal kapasite ve hizmet alanı bakımından son 20 yılda atağa kalkarak dikkatleri üzerine çekmiştir. İlk 10 yıl yurtdışında 12 temsilciliğe sahip olan TİKA’nın son 20 yılda 50 temsilciliği daha açılmış olup; mevcut ofis sayısı 62’dir. İlk on yıllında düşük bir performans göstermesinin nedeni olarak, Sovyetlerden ayrıldıktan sonra yeni bir sürece giren Orta Asya Cumhuriyetleri’nin devletleşme ve kurumsallaşma süreçlerini kolaylaştırmak, yeniden yapılanma, uyum ve kalkınma ihtiyaçlarına cevap vermek, kültürel erozyona uğramadan kendi kimliklerini ve siyasi haklarını korumalarını sağlamak amacıyla ani bir devlet refleksiyle yeni kurulmuş olması gösterilebilir. Ayrıca dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Orta Asya’ya yönelik çabalarıyla uyumlu olarak faaliyete başlayan TİKA’nın Özal sonrası dış politikadaki değişimlerden etkilenmesi ve koalisyon hükümetleriyle yönetilen Türkiye’nin o yıllarda, içerisinde bulunduğu ekonomik ve siyasi problemlerden dolayı enerjisini ve dikkatini başka alanlara yöneltmiş olması TİKA’nın geri planda kalmasına neden olarak gösterilebilir.
Kurulduğu yıllarda Orta Asya başta olmak üzere Kafkaslar, Balkanlar ve Afrika’daki birkaç ülkede kalkınma yardımı şeklinde faaliyet yürüten TİKA, yeni yapılanmalarla Türkiye’nin adını uluslararası düzeye taşımış ve “dünyanın en cömert ülkesi” unvanını almasını sağlamıştır. Dış politikada sürekli değişen koşullar ve yeni ihtiyaçlar çerçevesinde bir yandan kurumsal gelişimini de tamamlamaya çalışan TİKA, iyileştirmeye açık boyutlarıyla da dikkat çekmekte ve aynı zamanda kendini inşa etmeye devam etmektedir. Kurumun yeni yapılanmalara giderek yapmış olduğu revizyonlar, kurumsallaşmasını sağlayabilme ve kendini inşa etme adına atmış olduğu adımlar olarak kabul edilebilir. İlk olarak 1992’de Dışişleri Bakanlığı’na bağlı olarak kalkınma yardımı sağlamak amacıyla ve “Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığı” adıyla kurulan kurumun, 1999’da Başbakanlık’a bağlanması bu revizyonlardan ilki olmuştur. 2011’de kurumun adındaki “kalkınma” kelimesinin “koordinasyon” olarak değiştirilmesi ve 2018’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlanması, Türk kamu diplomasisinin yönünü göstermesi açısından manidardır. Türkiye’nin tanıtımında önemli bir yere sahip olan Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde faaliyetlerine devam edecek olması ve önceleri nakdi olarak yapılan kalkınma yardımlarının artık proje tabanlı faaliyetlere dönüştürülmesi, TİKA vasıtasıyla Türkiye’nin, kamu diplomasisi faaliyetlerinde en iyi sonuca ulaşmak istediğinin göstergesidir.
Yapılan faaliyetler incelendiğinde TİKA’nın, faaliyetlerini BM’nin bin yıllık kalkınma hedefleriyle önemli ölçüde örtüşen doğrultuda şekillendirdiği görülmektedir. TİKA bu hedefler doğrultusunda idari, sosyal, ekonomik altyapıların ve üretim sektörlerinin geliştirilmesi, toplumlararası iletişimin, barış ve kültürel işbirliğinin sağlanması, acil insani ve sosyal yardımlar şeklinde faaliyet yürütmektedir.
TİKA’nın yapmış olduğu tüm faaliyetlerde asıl amacın, farklı platformlarda ifade edildiği üzere “vakıf medeniyetini temsil ederek dost, soydaş, dindaş ve komşu coğrafyalar başta olmak üzere dünyadaki sorunların çözümüne katkı sunmak” şeklinde tanımlanması mümkündür. Türkiye’nin Girişimci ve İnsani Dış Politikası1 ile de uyumlu şekilde tüm dünyada daha adil koşullar oluşturulması ve mağdurların kollandığı, sistemik sorunların ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir dünya düzenine geçilmesi, Türkiye’nin son dönemde asıl politik önceliği olmuştur. BM dahil bir çok platformda “dünya beşten büyüktür” vb. çıkışlarla resmen vurgulanan girişimci ve insani dış politika söylemi, sığınmacı politikası ve tahıl koridoru örneklerinde görüldüğü üzere fiili olarak eyleme de dönüştürülerek tutarlı bir gerçeklik yakalamıştır. Bu yaklaşımın uluslararası ilişkiler bağlamında beklenen çıktılarının, Türkiye’nin dış politikasını çeşitlendirmek, beslemek ve yumuşak güç üreterek faaliyet yürütülen ülkelerde tarihsel, kültürel ve toplumsal bağları güçlendirerek, uygulanacak politikalara uygun zemin hazırlamak olduğu söylenebilir. Böylece TİKA, faaliyetleriyle tarihi ve kültürel arka planı canlandırmakta ve bu anlamda Türkiye’ye karşı sevgi ve sempatinin artmasını sağlamaktadır. Bu anlamda yapmış olduğu faaliyetler TİKA’yı, kalkınma yardımı yapan diğer ülke kuruluşlarından ayırmaktadır. Öyle ki bu kuruluşlar genelde, jeostratejik çıkarları geliştirmek, ülke ve bölgesel ittifakları güçlendirmek için yakın coğrafyalarında ve tarihsel ilişkileri bulunan eski koloni ülkelerinde, yeraltı kaynaklarına, stratejik öneme veya enerji hatlarına sahip donör ülkelerde faaliyetlerini yoğunlaştırmaktadırlar. TİKA ise “Türk Tipi Kalkınma Modeli” oluşturarak karşılık beklemeden, çıkar ilişkisinden uzak, barışa, huzura ve insanlığa hizmet boyutuyla anlamlandırılabilecek faaliyetler yürütmektedir. Buradaki “karşılık, çıkar” yaklaşımını, sömürge amaçlı yer altı kaynaklarının, doğal zenginliklerin veya insan gücünün elde edilmesi şeklinde yorumlamak gerekmektedir. Çünkü yürütülen faaliyetler sonucunda ülkelerle ekonomik, tarihi, kültürel vb. yakınlığın sağlanması bir çıkar değil, kamu diplomasisinde ulaşılması hedeflenen beklendik bir davranıştır.
TİKA’nın faaliyet coğrafyasına bakıldığında farklı kültür, din, dil, etnik gruplara sahip birçok ülkede sömürü anlayışından ve menfaat beklemeden özellikle acil insani ve sosyal yardım sektöründe faaliyet yürütmekle birlikte, tarihi ve kültürel arka planını canlandırabileceği, dolayısıyla da bu açıdan kendine yakın hissettiği Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar, Orta Doğu ve Afrika ülkelerini öncelediği görülmektedir. Kurulduğu ilk yıllarda sadece Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan, Gürcistan, Moğolistan, Moldova, Bosna-Hersek, Ukrayna-Kırım, Kosova Afganistan, Etiyopya, Arnavutluk ve Kafkaslar’da faaliyet yürütmüştür.
Sonraki yıllarda ise TİKA, Türkiye’nin izlemiş olduğu yeni insani dış politika anlayışına ve önceki yıllarda edindiği kurumsal tecrübe birikimine bağlı olarak, çoğunlukla sponsorluk ve ayni hibe desteği şeklinde yapılan kalkınma yardımı yerine ülkenin tüm kurumlarıyla koordineli bir şekilde projeye dayalı koordinasyon sağlayıcı bir kurum kimliği kazanmıştır. Bu dönüşümle birlikte, Türkiye’nin yeni dış politikasını sürekli besleyerek kamu diplomasisi yürüten diğer kurumlarla işbirliği içerisinde faaliyet yürütmeye başlamıştır. Nihayetinde TİKA ve diğer kurumlar tarafından ortaya konan performans, Türkiye’yi “dünyanın en cömert ülkesi” seviyesine ulaştırmıştır.
Türkiye’nin gelişmişlik düzeyinin ve yeni dış politikasının yanında, inancına ve kültürel yapısına dayalı paylaşımcı bir geleneğe sahip olması, kamu diplomasisi uygulamalarını kolaylaştırıcı etkenler olarak vurgulanabilir. Ayrıca sahip olduğu Osmanlı geçmişi, faaliyet yürütülen ülkelerdeki kültürel varlıkların korunmasına ve halkın gönlünün kazanılmasına, dolayısıyla da kamu diplomasisi yürütülebilmesine imkan sağlamaktadır. Ancak Türkiye’nin sahip olduğu jeopolitik konumu dolayısıyla sürekli saldırılara maruz kalması, Türk kamu diplomasisi karşısında bir sorun oluşturmaktadır. Ayrıca kolaylaştırıcı bir unsur olarak yukarıda bahsi geçen Osmanlı geçmişi, uluslararası düzeyde zaman zaman Türkiye’nin imajının zedelenmesi için kullanılmakta, İslamofobi adı altında korku ve endişe ortamı oluşturularak Türkiye’nin dış politikası kısıtlanmaya çalışılmaktadır. Bu da Türkiye’nin, faaliyetlerinde daha dikkatli, duyarlı, akılcı, somut veriler elde edebileceği ve olumlu dönüt alabileceği adımlar atmasını gerekli kılmaktadır.
Türkiye’nin genel çerçevede kamu diplomasisi uygulamalarını kolaylaştırıcı ve zorlaştırıcı unsurlar olduğu gibi, Kırgızistan’da da bu tür unsurlar bulunmaktadır. Kırgızistan ile Türkiye’nin tarihi ve kültürel ortaklığa sahip olmaları, Türklerin atayurdunun bu topraklar olması, Türkiye’den bakıldığında bu toprakların Türk Dünyası’nın bir parçası olarak algılanması, tüm bu gerekçelerden dolayı da Türkiye’nin, Kırgızistan’nın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olması kolaylaştırıcı unsurlar olarak sayılabilir. Ancak, Türkiye ile tarihsel birlikteliği olan Kırgızistan’ın daha yakın zaman diliminde SSCB’nin idaresinde yönetilmiş olması, bağımsızlıktan sonra da devlet kadrosunda ve halk içerisinde SSCB eğitim sisteminde yetişmiş ve dolayısıyla da Rusya’ya yakınlık hisseden önemli bir kitlenin bulunması, Rusya’nın ve Rusçanın bu topraklarda ağırlığının hissedilmesi, Türkiye’nin Kırgızistan’a yönelik faaliyetlerinde zorlaştırıcı etken olarak gösterilebilir. Ayrıca bağımsızlıkla birlikte kültürel ve dini yönden çok farklı Batılı ve Doğulu ülkenin, dikkatlerini bu ülkeye yöneltmeleri ve burada misyonerlik adı altında faaliyet yürütmeleri de Türkiye’nin alanını kısıtlamaktadır.
Her ne kadar faaliyetleri zorlaştırıcı unsurlar olsa da Türkiye TİKA başta olmak üzere birçok kurumuyla Kırgızistan’da faaliyetlerini yürütmektedir. Hatta Kırgızistan’da ABD’den sonra en fazla faaliyet yürüten ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin 1991’de resmi olarak Kırgızistan’nın bağımsızlığını tanıyan ilk devlet olması ve 1992’de Ankara ve Bişkek’te karşılıklı Büyükelçiliklerin açılmasıyla başlayan ikili ilişkiler, iki ülke bürokratları arasında imzalanan işbirliğine yönelik anlaşmalarla, resmi temas ve ziyaretlerle sürekli canlı tutulmuştur. Ancak Türkiye’nin yakın geçmişinde yaşanan 15 Temmuz kalkışmasının müsebbibi olan FETÖ yanlılarının Kırgızistan’da muhafaza edilmesi ve eğitim kurumlarına destek verilmesi dolayısıyla ilişkilerde Sayın Erdoğan tarafından ifade edildiği gibi “kısmi duraklama” yaşansa da Kırgızistan’da siyasi yapının değişmesiyle birlikte ikili ilişkiler ve faaliyetler yeniden sürdürülmeye başlanmıştır.
TİKA’nın Kırgızistan’a yönelik faaliyetlerinin, diğer ülkelerde yapılan çalışmalarla benzer sektörlerde olduğu görülmektedir. Sosyal ve idari alt yapıların geliştirilmesine yönelik sektörler sırasıyla eğitim, sağlık, huzurevi ve yetimhanelere yönelik çalışmalar, işsizlikle mücadele, su ve sanitasyon çalışmaları, sivil topluma destek çalışmaları şeklindedir. Ekonomik altyapıların üretim sektörlerinin geliştirilmesine yönelik faaliyetlerde ise ticari ve mali sektör, tarım, hayvancılık, teknoloji, enerji ve bilişim, turizm ve ulaştırma, ormancılık olarak sıralanmaktadır.
Kırgızistan’da eğitim veren okulların büyük bir çoğunluğunun SSCB zamanından kalma eski binalar olması, yeni eğitim sistemiyle yetişen genç eğitimcilerden ziyade eski eğitim sistemini uygulayan kadronun eğitime yön vermesi, binaların donanım ve altyapı bakımından yetersiz olması vb. durumlar, yeni eğitim kurumlarının açılmasını, eskilerin revizyondan geçirilmesini, uzman eğitimci kadroya yönelik tecrübe paylaşımının yapılmasını, eğitim kurumlarının donanım açısından desteklenmesini gerekli kılmaktadır. Bu nedenle TİKA bu alanda yoğunlaşarak eğitim kalitesinin yükseltilmesine yönelik çok sayıda proje gerçekleştirmiştir.
Ekonomik altyapıların ve üretim sektörlerinin geliştirilmesine yönelik olarak da çok yoğun faaliyet gerçekleştirildiği görülmektedir. Nüfusunun %30,39’u 0-14 yaş; % 55,72’si 15-54 yaş aralığında olan Kırgızistan’da, hem yeni yetişecek nesile, hem de aktif iş hayatında yer almaya uygun nüfusa yönelik iş imkanı oluşturacak girişimlerde bulunulmaktadır. Türkiye’nin üretime dayalı ekonomik tecrübesini paylaşmaya yönelik eğitim programları, konferanslar, seminerler, gezi programları vb. organize edilmekte veya destek sağlanmaktadır. Üretime yönelik yeni fiziki ortamlar oluşturulmakta mesleki eğitimler verilmekte, aynı zamanda teknik donanım desteği sağlanarak kapasitelerinin artırılmasına ve ülkedeki işsizliğin azaltılmasına yönelik adımlar atılmaktadır.
Sağlık sektöründe de özellikle altyapı ve kurumların fiziki donanımları yetersizdir. Sağlık personeli açısından, eğitim sektörünün aksine, SSCB zamanında yetişen doktorların bilgi ve tecrübe düzeyleri yeterliyken sonradan yetişen yeni nesil sağlıkçıların önemli bir kısmında bilgi ve tecrübe eksikliği görülmekte, bu da vatandaşların sağlık personeline olan güvenini sarsmaktadır. Bu yüzden TİKA, nüfusun önemli bir kısmının yaşadığı şehir olan başkent Bişkek başta olmak üzere, ülkenin farklı bölgelerinde sağlık merkezleri, hastane, ambulans, teknik teçhizat vb. sağladığı gibi nitelikli sağlık personelinin yetişmesi için eğitim programları düzenlemektedir.
TİKA’nın Kırgızistan’da aktif olmadığı ve az sayıda faaliyet yürüttüğü sektörlerin başında acil insani ve sosyal yardımlar gelmektedir. Ülkede yaşanan bir etnik çatışma ve doğal afetten başka acil müdahaleyi ve insani yardımı gerektirecek bir olay yaşanmadığından bu alanda fazla faaliyet gerçekleştirilmemiştir. Üstelik Türkiye kaynaklı sivil toplum kuruluşlarının ramazan ve kurban organizeleri, yakacak, elbise vb. acil insani ve sosyal yardımlarda bulunarak bu ihtiyacı gidermeleri de TİKA’nın bu alana yoğunlaşmama nedeni olarak gösterilebilir. Ülkenin hemen her bölgesinde çok sayıda akarsuyun varlığı da suya duyulan ihtiyacı ve su-sanitasyon çalışmalarını minimuma indirmiştir.
TİKA, 1990’lı yılların başından beri Kırgızistan’da Türkiye adına varlığını sürdürmekte ve ihtiyaç duyulan alanlarda talep doğrultusunda faaliyet yürütmektedir. Peki bu kadar uzun süredir bu ülkede varlığını sürdüren bir kurumun varlığı Kırgızistan devleti veya vatandaşları tarafından yeteri kadar hissedilmekte midir? Kamu diplomasisinin amaçlarından olan cazip hale getirme, kendi tarafına çekme, olumlu imaj oluşturma, itibar kazanma vb. beklentilerini TİKA, Türkiye adına bu ülkede yeteri kadar sağlayabilmekte midir? Bu soruların cevaplarını verebilmek zordur. Ancak, Türkiye’nin sadece TİKA ile değil birçok kurum ve kuruluşuyla bu ülkede varlığını sürdürmekte olduğunu, dolayısıyla yapılan her faaliyetin, halk nazarında, kurumların ayrı ayrı adlarıyla değil Türkiye’ye mal edilerek anılması ve değerlendirilmesinin beklendik bir davranış olduğunu unutmamak gerekir. Her kurumun ayrı değerlendirilmesi, işin uzmanları veya siyasetçiler tarafından önemsenen veya alakadar olunan bir durumdur.
Ayrıca Kırgızistan’ın uzun yıllar SSCB idaresinde yönetilmesi, bağımsızlıktan sonra Rusya’nın politikaları, Amerika ve birçok Batılı ülkenin faaliyetleri, Çin’in sınır komşusu olması ve yayılmacı politikası gibi etmenler de Türk kamu diplomasisini zorlaştırmaktadır. Bu nedenle Türkiye her ne kadar Kırgızistan’a özel önem vererek birçok faaliyette bulunmuş olsa bile daha akılcı, uzun süre etkisini devam ettirecek, siyasi otoritelere göre değişmeyen, Türkiye’nin imajına olumlu katkıda bulunabilecek nitelikte, daha halka dönük çalışmalar yürütmelidir. Bu doğrultuda tüm bu çıkarımlardan hareketle TİKA’nın Kırgızistan’a yönelik çalışmalarında mevcut sorunların ve iyileştirilmeye ihtiyaç duyulan konuların şu şekilde sıralanması mümkündür:
Türkiye’nin Kırgızistan’da TİKA vasıtasıyla var olma kapasitesi 1992’den beri çok yoğun olmakla birlikte varlığının farkındalığı istenen düzeyde değildir. Bu konuyla ilgili olarak iletişim alt yapısına dair uzmanlık düzeyinde tedbirler alınmalıdır. Kırgızistan’da Türkiye algısı daha ziyade bu ülkede yayınlanan Türk dizileri vasıtasıyla oluşmuş bulunmaktadır. Film sektörünün devletler tarafından yumuşak güç üretmek için yoğun bir şekilde kullanıldığı ve olumlu sonuçlar alındığı düşünüldüğünde Kırgızistan’da diziler yoluyla olumlu bir Türkiye algısının oluşması, iki ülke arasındaki bağları sağlamlaştırma adına faydalı bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Ancak genel nüfusun TİKA’nın yapmış olduğu faaliyetlerden yeteri kadar haberdar olmaması, halkın ilgi alanıyla açıklanabileceği gibi TİKA’nın iyileştirmesi gereken bir sorun olarak da değerlendirilebilir.
Kırgızistan’da nüfusun 2,2 milyonu şehirlerde, 4,3 milyonu kırsal kesimde yaşamaktadır. Bu dağılım göz önüne alındığında TİKA’nın faaliyetlerini bu dağılıma göre planlanması daha verimli sonuçlar alınmasını sağlayacaktır. Genç nüfusa yönelik çalışmalar yapıldığı gözlemlense de çalışmaların daha ziyade şehirlerde yoğunlaşması, kırsaldaki faaliyetlerin şehirlere göre daha az sayıda olması Kırgızistan’ın genel sosyo-demografik ve sosyo-ekonomik durumuyla uyuşmamaktadır. Çünkü kırsalda yaşayan nüfusun yoğun olmasının yanında, şehir nüfusunun büyük bir bölümü, gerek akrabalık ilişkileri açısından gerekse ekonomik anlamda kırsal ile bağını hala devam ettirmektedir. TİKA faaliyetlerinin, ülkenin bu özel durumu göz önüne alınarak planlanması daha verimli sonuç alınmasını sağlayacaktır.
Kırgızistan’da Türkiye adına faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları, ticari kuruluşlar, eğitim kurumları vb. arasında koordinasyonun zayıf olması, yapılan faaliyetlerin birbirinden kopuk olmasına neden olmaktadır. TİKA’nın “koordinasyon ajansı” sıfatıyla bu koordinasyonu sağlaması faaliyetlerin belli bir disiplin içerisinde yürütülmesini sağlayacaktır.
TİKA’nın misyonuna bakıldığında “talep odaklı” ve “ülke şartlarına uygun” yani ülkelerden gelen talepler doğrultusunda faaliyet yürütüldüğü görülmektedir. Bu yaklaşım aslında ülkenin gerçek ihtiyacının belirlenerek bu ihtiyaca göre faaliyet yürütülmesi, ihtiyaç duyulmayan alanlara yatırım yapılmaması açısından doğru bir yaklaşımdır. Ancak bu taleplerin, halkın gerçek ihtiyacı mı yoksa yöneticilerin popülist yaklaşımlarından kaynaklanan talepleri olup olmadığı araştırılmalıdır. Aksi halde yapılan faaliyetler halkın ihtiyaçlarına cevap vermekten ziyade yöneticilerin popülaritesine katkı sağlayacaktır. Bu da talep edilen faaliyetlere yönelik detaylı bir fizibilite çalışmasını gerekli kılmaktadır.
TİKA’nın Kırgızistan’a yönelik faaliyetlerinde göz önüne alınması gereken bir başka sorun, Türkiye’nin özellikle 2000’li yıllardan sonra ulaşmış olduğu yenilikçi, hızlı, esnek, şeffaf bürokrasi anlayışı ile Sovyet düşünce sisteminin ağırlıklı olduğu Kırgızistan bürokrasisinin uyuşmamasıdır. Bu anlayış farkı faaliyetlerde zorlaştırıcı unsur olabilmektedir.
Kalkınma ajanslarının faaliyetlerine bakıldığında yapılması planlanan projelerin içinin doldurulması, istatistik verisi olmanın ötesinde amaca uygun kullanımının sağlanması ajansların genel misyonudur. Tamamlanan projelerin yetkililere tesliminden sonra amaca uygun kullanımına yönelik veya halka sağladığı kazanıma yönelik takibin eksik olduğu görülmektedir. Bu takibin ve tespitlerin yapılması, daha sonra yürütülecek faaliyetlerin yönünü çizme açısından belirleyici olacaktır.
TİKA’nın Kırgızistan’da yürütmüş olduğu faaliyetlerin Türkiye medyasında veya TİKA’nın faaliyet raporlarında yer almasına karşın Kırgızistan basın ve medya organlarında fazla yer almadığı görülmektedir. Bu durum, TİKA’nın giderilmesi gereken bir eksikliği mi, yoksa TİKA’nın “görünürlük kaygısı taşımamak” şeklinde ifade ettiği misyon veya geleneksel Türk infak kültürünün doğal bir sonucu mu oluştuğu sorusunu akla getirmektedir. Ancak şu da unutulmamalıdır ki diğer halklar tarafından görünür hale gelmek, fark edilmek, dikkat çekmek, kamu diplomasisinin veya yumuşak gücün hedeflerindendir. Dolayısıyla da bu ülkede yapılan faaliyetlerin yine bu ülkenin medya organlarında yer almasının sağlanması, medya alt yapısının oluşturularak aktif bir şekilde kullanılması, yapılan faaliyetlerin halka ulaştırılması halk nazarında olumlu Türkiye algısını sağlayacaktır.
Ayrıca Kırgızistan, Türkiye tarafından terör örgütü olarak ilan edilen FETÖ yapılanmasının uzun yıllardan beri varlığını sürdürmekte olduğu bir ülkedir. Bu yapılanmanın ülkede kreşten üniversiteye çok sayıda eğitim kurumu bulunmakta ve her yıl çok sayıda öğrenci bu kurumlarda eğitim almaktadır. Ayrıca iş dünyası, ticaret, medya, sanat, bürokrasi vb. birçok alanda faaliyet yürüten bu yapılanma, çok geniş bir kitleye hitap ettiğinden, Türkiye’nin TİKA veya diğer kurumları vasıtasıyla Kırgızistan’a yönelik yürüttüğü kamu diplomasisi faaliyetlerini zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla da diğer ülkelerde daha kısa sürede ve zahmetsiz elde edilebilecek sonuçlara ulaşabilmek, Kırgızistan’da uzun sürede ve zahmetli bir şekilde mümkün olmaktadır. Söz konusu yapılanmanın yıllardır bu ülkede sürdürmüş olduğu faaliyetleri, gecikmeli de olsa YTB, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı vb. kurumların üstlenmesi gelecekteki faaliyetler açısından umut verici olarak değerlendirilebilir.