3 Aralık 2024, Salı

Bir İnsani Diplomasi Aktörü Olarak Türk Kızılay – Dr. Kerem KINIK

Bir İnsani Diplomasi Aktörü Olarak Türk Kızılay

Ülkemizin güzide kurumlarından Türk Kızılay, bir buçuk asrı aşkın tecrübesiyle doğa ve insan kaynaklı afet bölgelerinde insani yardım çalışmalarına ilk günkü heyecanı, odaklanması ve adanmışlığıyla devam etmektedir. 1868’de Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti (Mecruhin ve Marda-yı Askeriye-yi Osmaniye’ye İmdat ve Muavenet Cemiyeti) adıyla kurulan, 1877’de Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti, 1923’te Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti, 1935’te Türkiye Kızılay Cemiyeti ve 1947’de Türkiye Kızılay Derneği adını alan Kızılay’ımız, Uluslararası Kızılhaç Kızılay Hareketi’ne mensup bir ulusal dernek olarak “kamu otoritelerine yardımcı” vasfıyla insani çalışmalarda bulunur. Bu çalışmalarını Hareket’in 7 Temel İlke’sini -insanlık, bağımsızlık, tarafsızlık, ayrım gözetmeme, gönüllü hizmet, birlik ve evrensellik esas alarak yürütür.

Türk Kızılay “Proaktif bir kurum olarak afetlerde ve olağan dönemde ihtiyaç sahipleri ve korunmasızlara yönelik yardım sağlamak, toplumda yardımlaşmayı geliştirmek, güvenli kan teminini gerçekleştirmek ve zarar görebilirliği azaltmak” misyonunu ve “Türkiye’de ve dünyada, insani yardım hizmetinde örnek alınan, insanların en zor anlarında yanındaki kuruluş olmak” vizyonunu benimsemiştir. İnsani yardım ekosisteminde ve ekosistemin etkileşim hâlinde olduğu toplumsal ve siyasal alanda yaşanan dönüşümlerin ve yenileşim ihtiyacının farkında; geçmişten aldığı köklü mirası çağın ihtiyaçları doğrultusunda yenileyerek güçlendirmekte olan bir kurumdur. Hâlihazırda 2030 Stratejik Planı kapsamında belirlediği 11 amaç ve 45 hedefle “toplumsal dayanıklılığı güçlendirme” ve “güçlü yönetişim ve kurumsal güveni geliştirme”ye yönelik çalışmaktadır. Sadece 2021 yılında yurtiçinde 38,5 milyon yurtdışında 8,5 milyon kişi olmak üzere yaklaşık 46 milyon kişiye ulaşan kurumumuz, 17 ülkede bulunan daimî delegasyonlarımızın da katkısıyla 51 ülkede insani yardım desteği sunmuştur.

Yaşadığımız çağ siyasî, askerî, iktisadî, toplumsal ve kültürel pek çok açıdan kırılma noktalarının ve dönüşümlerin yaşandığı, insani yardıma ihtiyaç duyan kırılgan grupların sayısının geçmişe oranla daha yüksek miktarlarda artmakta olduğu bir dönemdir. Dünya üzerinde insani yardıma ihtiyaç duyan kişi sayısının 274 milyonun üzerinde olduğu ve her gün ortalama 20 bin kişinin yaşadığı yerleri terk etmek zorunda kaldığı belirtilmektedir. Son 30 yılda sadece yakın coğrafyamızda bile Balkanlar, Ortadoğu, Orta Asya, Doğu Avrupa ve Kuzey Afrika bölgelerinde sonuçları itibarıyla geniş insan kitlelerini etkileyen insan ve doğa kaynaklı çok sayıda afet gerçekleşmiştir. Suriye örneğinde olduğu gibi kimi karmaşık insani kriz diye tanımlanabilecek bu afetler; çatışma, doğal afet ve hastalık gibi etkenlerin aynı anda veya birbiri ardınca gerçekleştiği, iç içe geçtiği dolayısıyla siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunların da aynı anda girift ve uzun süreli bir şekilde yaşandığı durumlar doğurmaktadır. Artık hem insani krizlerin yaşandığı hem de insani krizlerden etkilenen ülkeler -sorunların çok katmanlı ve boyutlu olması nedeniyle çok yönlü ve çok aktörlü bir yaklaşımla insani krizlere çözüm aramak durumundadır. Zira gerek sahadaki tecrübelerimiz gerek muhatap olduğumuz paydaşlarla fikir teatilerimiz gerekse insani yardım literatüründeki tartışmalar, insani yardım anlayışında bir paradigma değişikliğine ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.

Temel insani yardım malzemesi sunmanın ötesinde insanların ihtiyaçlı olma durumunu ortadan kaldıracak bir yardım modeline, sadece devletlerin yahut sivil aktörlerin rol aldığı bir çözüm planından öte resmî ve sivil aktörlerin görev ve yetki paylaşımları doğrultusunda iş birliği içerisinde görev aldığı bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır. Acil krizlere anlık yanıtlar vermenin ötesinde kaynak, zaman ve personelin verimli şekilde kullanıldığı, krize neden olan sebeplerin bertaraf edildiği, planlı ve stratejik bakış açısında yaslanan bir yaklaşım benimsenmesi ihtiyacının aşikâr olduğu görülmektedir. Nitekim 2016 yılında İstanbul’da gerçekleşen Dünya İnsani Zirvesi’nde mutabık kalınan Nexus (Üçlü Bağ) yaklaşımı insani yardım, kalkınma ve barışın eş zamanlı ve eş güdümlü yürütülmesi üzerinde durmakta, bu yaklaşım da insani alanda sivil ve resmî aktörlerin iş birliğini gerekli kılmaktadır.

Son yıllarda insani alanda sivil ve resmî aktörlerin iş birliğinin, yukarıda bahsedilen ihtiyaca ve farkındalığa binaen, arttığı söylenebilir. Diğer yandan küreselleşmenin fikir, düşünce, mal ve hizmetlerin ve hatta krizlerin transferini kolaylaştıran etkisi de devletlerin menfaatini koruma saikiyle ve resmî tarafları muhatap alarak hareket eden diplomasi aktörlerinin karşısına yeni muhataplar ve yeni gündemler çıkarmıştır. Artık klasik diplomasi aktörlerinin yanı sıra sivil toplum, sanat, ticaret, ekonomi vb. alanlardan muhtelif aktörler de diplomatik süreçlere katılabilmekte ve hatta etkileyebilmektedir. Diplomasi, bu yeni gündem ve muhatapların katılımıyla çeşitlenmiş, kamu diplomasisi, ticaret diplomasisi, kültürel diplomasi ve insani diplomasi gibi alt alanların belirdiği bir alan hâline gelmiştir.

Devletler, askerî yapılar, BM kurumları, Kızılhaç-Kızılay Hareketi mensubu ulusal dernekler, ulusal ve uluslararası STK’lar, şirketler, bireyler gibi çok sayıda aktörün etkileşim hâlinde olduğu küresel insani yardım sistemi çeşitlenen bu diplomasi alanına farklı boyutlarda katılmaktadır. İlk olarak siyasi, askerî, ekonomik krizlerin ve doğal afetlerin yaşandığı, siyasi otoritenin bulunmadığı yahut zayıf olduğu coğrafyalarda sahada bulunma, sahayı tanıma gibi bir yetkinliğe sahip olan insani yardım aktörleri yerel, ulusal ve uluslararası düzeyde sivil ve resmî aktörlerle muhatap olmakta; bürokratlar sahadaki sivil aktörlerin bilgi, tecrübe ve birikimlerinden faydalanabilmekte, saha verileri ve kanaatler politika yapım süreçlerini etkileyebilmektedir.

İkinci olarak bütçeleri, kurumsal hacimleri, işlem kapasiteleri ve organizasyon kabiliyetleri ile kimi ülkelerde devletin sunamadığı hizmetleri sunan, kırılgan gruplara hem afetlerin yaşandığı akut dönemde acil yardım desteği hem de afet sonrasında yeniden yapılanma desteği veren insani yardım organizasyonları, yaptıkları çalışmalar vasıtasıyla muhatap oldukları halkların, sivil ve resmî aktörlerinin nezdinde ait oldukları ülkenin yumuşak ve akıllı gücüne katkıda bulunmakta, ülkesinin gönül elçisi sıfatını kazanmaktadır. Bu bağlamda takım elbiseli bürokratların bağlı oldukları devletlerin menfaatlerini gözetme maksadıyla formel düzeyde ve ortamlarda yürüttüğü klasik diplomasi alanı, yine temsil edilen ülkenin yumuşak gücünü ve itibarını diğer ülkeler ve toplumlar nezdinde arttırmak üzere bürokrasi dışındaki unsurlardan destek alabilmektedir. Bu veçheden bakıldığında sınır ötesi yardım faaliyetlerinde bulunan insani yardım kuruluşları birer kamu diplomasisi aktörü olarak görülebilir. Örneğin Türk Kızılay, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, Türkiye Maarif Vakfı gibi sivil ve resmî kurumlar, Türkiye’nin yumuşak gücüne olumlu etkilerde bulunan yardımcı unsurlar olarak öne çıkmaktadır.

İnsani yardım kuruluşlarının diplomasi ile muhataplığında üçüncü husus ise bizzat kendilerinin birer insani diplomat olarak işlev gördüğü durumlardır. Dünyamızda yaşanan insani krizlere çözüm üretme ve krizden etkilenen nüfusa destek olma konusu, klasik diplomasi aktörlerinin olduğu kadar sivil insani yardım aktörlerinin de gündemini meşgul etmektedir. Dolayısıyla insani yardım aktörleri sahada kendilerini birer diplomasi aktörü pozisyonunda görev yaparken bulabilmekte; ulusal ve uluslararası platformlarda kırılgan insanların sözcülüğünü yapabilmektedirler.

Diplomasi, insani yardım alanına içkin bir işlev olagelmiştir. İnsani yardım çalışanları, sadece insani yardım götürmekle değil, insani yardım ulaştırmak için gerekli diplomasi kanallarını kullanma, insani yardım erişiminin kısıtlandığı bir alanda erişim kanalları açma, muhasara altındaki sivil halkın ihtiyaçlarını karşılama, evlerinden edilmiş kişilerin güvenli transferini ve yerleşimini sağlama, aile bağlarını yeniden tesis etme, uluslararası insancıl hukukun ihlal edildiği durumlarla ilgili aksiyon aldırma ve hatta insani yardım personelinin ve malzemelerinin güvenliğini temin etme gibi hususlarda birer diplomat, yeni tabirle insani diplomat, olarak görev yapabilmektedir. Örneğin kırmızı bayrak ailesinin bir üyesi olan Kızılay, bu ailenin güçlü bir üyesi olarak resmî ve sivil aktörlerin gündemine insani meseleleri taşıma imkânına sahiptir. Kızılay, hâlen güncelliğini koruyan Ukrayna ve Suriye krizi örneklerinde görüldüğü gibi hangi düzeyde ve hangi paydaşlarla irtibat kurulması gerekiyorsa kurmakta, karar mercilerini insani sorunların çözümü konusunda etkilemek üzere harekete geçmektedir.

Hayata geçirdikleri insani projeler vesilesiyle ülkelerinin yumuşak gücüne ve itibarına dolaylı destek sunan, dolayısıyla kamu diplomasisine katkıda bulunan insani yardım kuruluşlarının diplomasi aktörlüğü, literatüre 2000’li yıllarda giren ve hatta mensubu olduğumuz Uluslararası Kızılhaç Kızılay Federasyonu (IFRC) tarafından formüle edilen insani diplomasi çerçevesinde somutlaşmaktadır. IFRC’nin “karar vericileri ve kanaat önderlerini temel insani ilkeler ışığında ve her zaman kırılgan insanların menfaati doğrultusunda harekete geçmeye ikna etmek” şeklinde tanımladığı insani diplomasi yöntemi, insani aktörlerin başvurduğu diplomatik bir araç olarak öne çıkmaktadır. Türk Kızılay, savunmasız insanların çıkarlarını korumak ve yaşanan sıkıntılara çözüm getirmek adına insani diplomasinin ikna, müzakere, savunuculuk ve iş birliği gibi araçlarını kullanmaktadır. Örneğin Türk Kızılay’ın insani diplomasi yoluyla sadece Suriye İnsani Yardım Operasyonu kapsamında Türkiye-Suriye sınırında, Türkiye’de ve Suriye içerisinde açtığı yaşam alanları ve bu alanlar arasında akışı sağlayan insani yardım koridorları 4,5 milyon Suriyelinin hayatta kalabilmesinde kilit bir rol oynamıştır. Kızılay; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, BM, AB, IFRC, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları gibi çok sayıda paydaş nezdinde Suriye halkının temel ihtiyaçlarının karşılanması ve güvenliklerinin sağlanması konusunu gündeme getirmiş, insani diplomasinin ikna, müzakere, savunuculuk ve iş birliği araçlarını kullanarak karar verme yetkisini elinde bulunduran kişileri harekete geçirmiştir. Zikredilen yaşam hattının ve insani yardım koridorunun açılabilmesi bu çabalar sonucunda vuku bulmuş, örneğin Suriye krizi esnasında Halep’ten 30 bin, Doğu Guta’dan 150 bin sivilin tahliye edilmesi sürecinde yoğun ve zorlu bir insani diplomasi trafiği yürütülmüştür.

Kızılay, insani krizlerin yaşandığı uzak yakın tüm coğrafyalarda insani diplomasiyi etkili bir şekilde kullanmaktadır. Yine örnek verecek olursak daha Ukrayna-Rusya arasında savaş başlamadan önce Rusya’ya geçmiş; Donbasslılara insani destek sunulması, Donbass bölgesinde kalan aile üyeleri ile aile birleştirmelerinin yapılması konularında Rusya Kızılhaç’ı, Rusya Dışişleri Bakanlığı, Ukrayna Kızılhaç’ı, Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Donbass’taki devlet yetkilileri ile 2019 yılında görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bir başka vakada da Avrupa’da Bihaç bölgesinde bulunan ve gayriinsani koşulların görüldüğü Vucjak Kampı’nın kapatılması, kampta yaşayan kişilerin daha iyi şartlardaki bir başka yere taşınması için Hırvatistan, Bosna ve Sırbistan taraflarıyla görüşmeler yapılmış; göçmenlerin durumlarının iyileştirilmesi konusunda insani destek sağlanmış, kamplar kurulmuş, parçalanmış ailelerin birleştirilmesi bağlamında çalışmalar yapılmıştır. Kızılay’ın Aile Bağlarını Yeniden Birleştirme (ABYT) Birimi aracılığıyla dosyalarını takip ettiği, ilgili mercilerle görüşmeler yaparak kavuşturduğu ailelerin hikâyesi bile tek başına incelenmeye değer müstakil bir vakadır. Yine savunuculuk ve müzakereler sonucunda dış paydaşlarla birlikte yapılandırılan, geçici koruma altındaki ve uluslararası koruma başvuru veya statü sahibi 1.8 iki milyon ihtiyaç sahibine her ay nakit temelli destek sunan Kızılaykart Programı da başlı başına muazzam bir insani diplomasi başarısıdır.

Burada ifade edilen insani diplomasi girişimleri Türk Kızılay’ın ve diğer insani yardım kuruluşlarının insani diplomasi yoluyla çözüm getirdiği meselelerin çok küçük bir cüzüdür. İnsani yardım kuruluşları bir yandan insani diplomasi yoluyla insani meselelere çözümler ararken diğer yandan insanlık adına ulaşılan sonuçlar itibarıyla ülkelerinin saygınlığını arttırmakta, toplum ve kültürler arasında köprü olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin son yıllarda insani yardım ekosisteminde artan etkinliği de göz önüne alındığında, insani yardım kuruluşlarının Balkanlar, Afrika, Asya, Uzakdoğu vb. muhtelif coğrafyadaki mevcudiyetinin dolayısıyla da ülkemizin kamu diplomasisine katkılarının da ivme göstereceği aşikârdır. Temel hedefi insan ızdırabını dindirmek olan Türk Kızılay da yürüttüğü insani faaliyetlerin dolaylı sonuçları itibarıyla ülkemizin itibarına katkıda bulunmaya devam edecektir.

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir