3 Aralık 2024, Salı

Halife Buyruğu ve Müslümanların % 1’i – Ahmet KIRGIN

Olay şöyle gelişir: İstanbul’daki Halifelik makamı, içeriği özetle şu şekilde olan bir buyruk yayınlar:

“Bu çağrıyla dünyadaki tüm Müslümanları, Srebrenitsa Katliamı`nda, Irak Savaşında, Mısır’da Cumhur tarafından meşru yollarla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye yönelik darbe girişiminde olduğu gibi, Gazze şeridinin abluka altına alınıp, insanlık dışı muameleye tabi tutulmasına, insan hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip bölgede  insanın en doğal hakkı olan yaşama hakkına kastedilmesine ve bu bölgenin açık hava hapishanesine dönüştürülmüş olmasına  karşı İslam ümmetini diğer Müslüman kardeşlerine yardım etmeye ve Tevbe Süresi 71‘inci Ayette belirtildiği gibi “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostu ve yardımcısıdırlar. İyiliği emir ve tavsiye eder, kötülüklerin önünü almaya çalışırlar…“ ayetinin gereğini yerine getirmeye çağırıyoruz.

Tüm Müslümanların duyarlı ve sorumlu davranarak bu çağrıya icabet etmeleri beklenmektedir.“

Müslümanları temsil eden dini ve siyasi otorite olan Halifelik kurumunun yapmış olduğu bu çağrıya dünyadaki Müslümanlar’ın sadece % 1’i icabet eder. Her ne kadar yüzde olarak bu çok küçük bir rakam olarak görülsede, toplamda 19 milyon’a denk gelmekte ve bu birçok ülkenin nüfusundan daha fazladır.

Yukarıdaki buyruğun gerçekleşme imkanı günümüzde mümkün değildir; çünkü böyle bir buyruğu yayınlayacak herhangi bir kişi veya kurum mevcut değildir. Bunun böyle olması ise geçmişi son derece özenle düşünülmüş, çok hassas ve uzun dönemli stratejiler izlenerek yapılmış çalışmaların bir sonucudur. Halifelik kurumunun anlam ve önemine bilen İngilizler’in çalışmalarının bu gelişmelerde rolü yadsınamayacak kadar fazladır. Örneğin; 1857’de Hindistan’da ayaklanmalar ortaya çıkınca Halife’nin yardımına başvuran İngilizler, Halife’nin meşruiyetini zedelemek için Abdülhamid’in Kureyş soyundan gelmediği için meşru halife olamayacağını savunmuşlardır. Tarihimizde, Otuzbir Mart Vak’ası olarak bilinen olaydan sonra ise Halifelik kurumunun etkinliği biraz daha azaltılmıştır. Trablusgarp cephesi ve Balkan savaşlarında ise farklı İslam coğrafyalarından ama özellikle Hindistan’dan gelen destek Halifelik kurumunun hala Müslümanların zihninde güçlü olduğunu göstermiştir.

Yine Kurtuluş Savaşı olarak adlandırılan Anadolu’daki Mücadelenin en büyük destekçileri de Halifelik kurumunun önemseyen Müslümanlar olmuştur. Hindistan Hilâfet Hareketi bu desteğin güzel örneklerinden biridir.

Mart 1924’te Halifelik Meclisin şahsında mündemiç olacak şekilde kaldırıldı Abdülmecid Efendi aynı gece Çatalca İstasyonu’ndan trene bindirildi; sınıra kadar kendisine İstanbul valisi ve emniyet müdürü eşlik ettiler. Böylece o zamana kadar Halife’nin gücünü kullanan iç ve dış güçler İslam dünyasına büyük bir darbe vurmuş, başka birçok şeyle birlikte, daha sonra kurulacak İsrail işgal devletinin ve günümüzde yaşanan Gazze’deki dramın önü açılmıştır. Halifeliğin kaldırılmasını ve günümüzde hem Gazze’de hem de başka İslam coğrafyalarında yaşanan tradejileri birbirinden ayırmak “toplumsal ve siyasal değişimi“ ve “tarih okumayı“ bilmemektir. Bu “bilmemek“ bugün Müslümanların bir Ümmet yerine bir kalabalık olarak ortada duruyor olmaları gibi bir sonucu doğurmuştur. Mavi Marmara gemisi farklı milletlerden -ve hatta dinlerden- kişileri barındıran ve bir sorunun çözümüne yönelik atılacak ilk adımlardan birinin ne/nasıl olması gerektiği konusunda güzel bir örneklik teşkil etmiştir. Gaze Ablukası’nın çözümünün Türklerin, Kürtlerin, Acemlerin veya Hintlilerin değil Müslümanların çözebileceği bir sorun olduğunu göstermesi açısından anlamlı ve değerli bir hareket idi. Ancak İslam dünyasının bugün kendisini temsil edecek bir otoriteden/makamdan yoksun olması ve kurumsallaşamama gibi ciddi bir eksiklik Gazze’ye yardımların Mavi Marmara’nın açtığı yoldan devamının neden gelmediğinin cevabıdır.

Gazze’ye yardımların Mavi Marmara’nın açtığı yoldan devamının gelebilmesi için başka şartlarında yerine getirilmiş olması gerekiyordu. Bunların en önemlilerinden bir tanesi “Kurumsallaşma“dır. Günümüz Müslümanlarının kendi değerlerine uygun ve sağlıklı işleyen kurumlarının olmaması beraberinde birçok sorunu getirmektedir;

–           Kurumsallaşma eksikliği çözüm önerilerinin veya  yapılacak faaliyetlerin şahıslara veya o anki atmosfere (siyasi, sosyal, ekonomik vb.) göre şekillenmesine sebep olmaktadır. Bu durum beraberinde yapılan iş ve işlemlerin sürekliliğini ve sürdürülebilirliğini, ama aynı zamanda doğruluğunu şüpheli hale getirmektedir.

–           Kurumsallaşma eksikliği aynı zamanda nesiller arası algılama biçimini de ciddi anlamda etkilemektedir. Yetiştiği çevreden, izlediği çizgi filme kadar, okuduğu kitaptan gittiği okula kadar hiçbirşeyi İslami olmayan nesillerden İslami hassasiyetlere sahip olmasını beklemek gerçekçi değildir. Dolayısıyla; her alanda kurumsallaşma sorununu gidermeden (giderilmediği için) sürdürülebilir politikalar üretmek mümkün değildir. Gazze’ye yardımların Mavi Marmara’nın açtığı yoldan devamının gelmemiş olması bu sürdürülebilir kurumsal yapıların eksikliğinden kaynaklanmaktdır. En azından bu önemli bir sebep olarak dikkate alınmalıdır.

–           Kurumsallaşma eksikliği herhangi bir meselenin İslam ahlaki çerçevesinde konuşulup tartışılmasını da zor hale getirmektedir. İslam dünyasının yaklaşık son 200 yıldır muhatap olduğu bu sorunun çözümü ancak Kur’an ve Sünnet merkezli ve üzerinde konuşulmaya açık bir şekilde gerçekleşebilir. Müslümanların Kur’an’ın bize yaşam çerçevesi çizerken önemle vurguladığı “kavramları tanımlama“ metodolojisi gerçek çözümler sunmaktadır. Tam bu noktada Müslümanların “aşağılanma“ ve “eleştiri“ kavramlarına yeni bir yaklaşım geliştirmeleri gereklidir. Dolayısıyla, böyle bir yaklaşım gerçekleştikten sonra Gazze tradejisine sürdürülebilir çözümler üretilebilir. Mavi Marmara’nın devamının gelmemiş olması bu konudaki eksikliğin delilidir. Bu eksiklik Müslümanların sorunlarının çözümü için yanlış heveslere kapılmasına sebeb olmaktadır. Mesela; ABD başkanının değişiminden veya İsrail’deki seçimlerde bir siyonistin koltuğunu diğer bir siyoniste devretmesinden umar bir hale gelinebilmektedir.

Gazze sorunu İslam dünyasının diğer sorunlarından bağımsız değildir. Çözümü de diğer sorunlarla ilişkili olacaktır.

Fikrimce; Müslümanları temsil eden bir otoritenin olmaması ve kurumsallaşma eksikliği  Gazze’ye yardımların Mavi Marmara’nın açtığı yoldan devamının gelmemiş olmasının temel sebepleridir.

Mavi Marmara toprağa atılmış harika bir tohumdu, ancak; bahçıvanlığını yapacak yeteri kadar kimse olmayınca büyüyüp çınar olamadı. Şimdilik!

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir