7 Ekim 2023 Pazar günü dünya güne Hamas’ın silahlı kanadı Kassam Tugaylarının fırlattığı binlerce roketle İsrail’in havada uçan her şeyi yakalayan demir kubbe adını verdiği savunma sistemini geçtiği ve paramotorlarla havadan ve karadan İsrail sınırını geçerek yüzlerce sivili rehin aldığı haberleriyle uyandı. Haberi görünce “Müslüman coğrafyanın başına yine bir çorap örülüyor, bakalım bu sefer amaç ne?” diye düşünmeden kendimi alamadım. Çünkü bu olay doğal olarak Amerika’nın II. Dünya Savaşına katılarak savaşın seyrinin değişmesine yol açan Pearl Harbor Saldırısı (1941) baskınını, 1948 yılında İsrail Devletinin kurulmasında önemli katkısı olan Nazi Hitler tarafından gerçekleştirilen Yahudi Soykırımını/Holokostu, 1991 yılında kimyasal silaha sahip olduğu gerekçesiyle Irak’ın işgalini ve 11 Eylül 2001 saldırıları sonucunda Amerika’nın Afganistan’ı işgalini hatırlatmaktadır.
Batılı liderlerin ve Hristiyan siyonistlerin her şart altında İsrail hükümetinin genelde tüm Filistinlilere, özelde Gazze halkına yönelik 7 Ekim tarihinden itibaren yoğunlaştırdığı sivil katliamları karşısında Türkiye, Mısır ve Katar gibi devletlerin, bazı vicdan sahibi Batılı siyasetçilerin ve sivil toplum kuruluşlarının başını çektiği gruplar itirazlarını yüksek sesle dillendirince ve tüm ülkelerde vicdan sahibi insanlar sokakları doldurmaya başlayınca başta Netanyahu olmak üzere İsrailli siyasetçiler ve fanatik din adamları kendi kamuoylarının desteğini almak ve sivil katliamlara hız kesmeden devam eden İsrail askerlerini motive etmek için Tanah/Eski Ahit kitaplarından şu nakilleri yapmaya başladılar:
Git, İsrail ileri gelenlerini topla, onlara şöyle de: ‘Atalarınız İbrahim’in, İshak’ın, Yakup’un Tanrısı Yahve bana görünerek şunları söyledi: Sizinle ve Mısır’da size yapılanlarla yakından ilgileniyorum. Söz verdim, sizi Mısır’da çektiğiniz sıkıntıdan kurtaracağım; Kenanlılar’ın, Hititler’in, Amorlular’ın, Perizliler’in, Hivliler’in, Yevuslular’ın ülkesine, süt ve bal ülkesine götüreceğim (Çıkış, 3:16-17).
Siz Mısır’dan çıktıktan sonra Amalekliler’in yolda size neler yaptığını anımsayın. Siz yorgun ve bitkinken yolda size saldırdılar; geride kalan bütün güçsüzleri öldürdüler. Tanrı’dan korkmadılar. Tanrınız RAB mülk edinmek için miras olarak size vereceği ülkede sizi çevrenizdeki bütün düşmanlardan kurtarıp rahata kavuşturunca, Amalekliler’in anısını gökler altından sileceksiniz. Bunu unutmayın! (Tesniye, 25:17-19).
Ülkenden şiddet, sınır boylarından soygun ve yıkım haberleri duyulmayacak artık. Surlarına Kurtuluş, kapılarına Övgü adını vereceksin (İşaya, 60: 18).
… Amalekliler’e saldır. Onlara ait her şeyi tamamen yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Erkek, kadın, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür (I. Samuel 15:2-3).
İsrail devletinin 1948 yılında kurulmasını müteakip iş başına gelen İsrail hükümetlerinin ve onları destekleyen Hristiyan Siyonistlerin başta yukarıda naklettiğimiz kutsal kitap ifadeleri olmak üzere Eski Ahitte sıkça karşılaştığımız kehanetlerin gerçekleşmesi Filistin halkına yönelik şiddet, baskı ve katliamlarını her gün biraz daha artırarak Grace Halsell’in ifadesiyle “Tanrı’yı Kıyamete” zorladıklarına şahit olmaktayız. Bu yazıda Hz. Musa sonrası dönemde yaklaşık 1000 yıllık bir sürede oluşturulan ve mahiyeti itibarıyla Tanrı Yahve ile İsrailoğullarının ilişkilerini anlatan Yahudi kutsal kitabı Tanah/Eski Ahit üzerinden İsrail’in ve onu destekleyen Hristiyan Siyonistlerin Filistinlilere daha doğrusu Yahudilerce “Vaat Edilmiş Topraklar” olarak adlandırılan bölgede yaşayan Yahudi olmayanlara yönelik şiddet ve baskı politikası okunmaya çalışılacaktır.
Tanrı’nın “Sözde” Öz Halkı İsrail
Hz. Yusuf döneminde Mısır’a göç eden İsrailoğulları zamanla Mısır’da hatırı sayılır bir topluluk dolayısıyla da güç olunca dönemin Mısırlı idarecileri/Firavunlar, İsrailoğullarının gücünü kırmak için önce onları köle yani Mısır’ın iş gücünü gören sınıfı yaptılar sonra da nüfuslarının artışını durdurmak için doğan erkek çocuklarının öldürülmesi emrini verdiler. Böyle bir emrin uygulandığı dönemde dünyaya gelen Hz. Musa’nın yolu, öldürülmekten kurtarmak için annesinin onu bir sepete koyup nehre salması sonucu Firavun’un sarayına düşer. Firavun’un sarayında bir prens olarak yetiştirilen Hz. Musa, şehirde yol açtığı bir öldürme olayı sonrasında kimliğinin deşifre olmasından dolayı Mısır’ı terk etmek zorunda kalır. Mısır’ı terk eden Hz. Musa’nın yolu Allah tarafından kendisine verilecek İsrailoğullarını kurtarıcılık ve peygamberlik görevi nedeniyle Hz. Şuayb peygamberin yaşadığı Medyen’e düşürülür.
Burada Hz. Şuayb Peygamberin manevi eğitiminden geçen Hz. Musa, bir süre sonra Allah’tan Mısır’a dönüp İsrailoğullarını Mısır esaretinden kurtarmak için Firavun’a gitmesi talimatını alır. Bu talimat doğrultusunda Mısır’a dönen Hz. Musa kardeşi Harun ile birlikte Firavun’a gider. Ancak Firavun İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmasına müsaade etmez. Bunun üzerine hem Yahudi kutsal metinlerinde hem de Kur’an’da anlatıldığı üzere Tanrı İsrailoğullarıyla dayanışma içine girerek Firavun ve avanesinin başına duçar ettiği şu musibetlerle Firavunu Hz. Musa’ya ve kavmine Mısır’dan çıkmak için izin vermeye zorlar:
- Nil’in sularının kana dönüşmesi,
- Her tarafı kurbağaların, tatarcıkların, at sineklerinin basması,
- Mısırlıların hayvanların ölmesi,
- İnsanların bedenlerinde çıbanlar çıkması,
- Dolu yağması,
- Mısır’ı çekirge sürülerinin istila etmesi,
- Üç gün süren karanlık ve nihayetinde de Mısırlıların ilk doğanlarının ölü doğması.
(Bkz., Tanah, Çıkış, 7-13 bölümler; Kur’an, Arâf, 133)
Firavun’un İsrailoğullarının nüfusunu azaltmak için başlattığı erkek çocuklarının öldürülmesi girişimine Tanrı’nın Mısırlıların ilk doğanlarının ölü doğması uygulamasıyla karşılık vermesi İsrailoğullarının Hz. Musa vasıtasıyla esaretten kurtarılmasının ilk adımı olur. Hz. Musa ve kardeşi Harun önderliğinde Mısır’dan çıkan İsrailoğulları çölde bir müddet yaşadıktan sonra bugünkü Suriye ve Filistin topraklarını içine alan bölgeyi yurt edinmek için bölgede yaşayan halklarla savaşır ve neticede I. Samuel 15:2-3’de ifade edildiği üzere Tanrı’nın şu sözde emri doğrultusunda bölgenin önemli bir kısmını ele geçirirler. “…Amalekliler’e saldır. Onlara ait her şeyi tamamen yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Erkek, kadın, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.”
Babil Sürgünü ve Yahudi Kutsal Metinleri
Bir müddet kabilelerden oluşan federasyon şeklinde bir yönetim anlayışıyla yola devam eden İsrailoğulları Hz. Davut’un kral olmasıyla yeni bir sürece girerler. Bu süreçte Hz. Davut federasyon çatısı altındaki İsrailoğulları kabilelerini Kudüs şehrinin başkenti yapıldığı İsrail Krallığı altında birleştirerek düşlenen Büyük İsrail Krallığı’nı kurar. Hz. Davut sonrası dönemde yönetimi devralan oğlu Hz. Süleyman döneminde de Süleyman Mabedi olarak bilinen Bet Hemiktaş adlı Yahudi mabedi inşa edilir. Hz. Musa vasıtasıyla Mısır esaretinden kurtulan İsrailoğulları Davut döneminde Kudüs’ün başkent olduğu Büyük İsrail Krallığı’na ve Süleyman döneminde de dini hayatlarının merkezi olan Süleyman Mabedine kavuşarak dünyevi emellerine ulaşırlar. Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra oğulları arasında yaşanan taht kavgaları sonucunda İsrail Krallığı Kuzey ve Güney olarak ikiye bölünür. 10 kabileden oluşan Kuzey krallığı MÖ 722’de Asurlular tarafından yıkılarak burada yaşayan kabileler, işgalci güçler tarafından asimile edilir. Yahuda ve Bünyamin kabilelerinin oluşturduğu Kudüs merkezli Güney Krallığı da MÖ 586 yılında Babilliler tarafından sadece işgal edilmekle kalmaz, Kudüs ve Süleyman Mabedi de yerle bir edilir. Dahası toplumun önde gelenleri de Babil’e sürgün edilir. Bu olay hem Yahudi tarihi hem de Yahudi dini için en önemli dönüm noktalarının başında gelmektedir. Çünkü İsrailoğullarının siyasi ve dini düşüncesi tamamen Babil Sürgünü’nün yarattığı travma çerçevesinde şekillenmiştir.
Babil’de sürgündeyken boş durmayan İsrailoğulları İran kralı Hüsrev’e destek vererek onun Babillileri yenmesini sağlayınca Kudüs’ü ele geçiren İran kralı Hüsrev İsrailoğullarının Kudüs’e dönmelerine izin verir. Bunun üzerine Ezra ve Nehemya önderliğinde Babil’den Kudüs’e geri dönen İsrailoğullarının ilk işi, MÖ 520-515 dolaylarında dinî merkez olarak Süleyman Mabedini tekrar inşa etmek olmuştur. Devamında da mabet ve din adamı merkezli bir Yahudi toplumu oluşturmak için tüm İsrailoğulları için bağlayıcı bir kutsal metin külliyatı oluşturulmak adına Ezra ve Nehemya’nın gayretleriyle bugünkü Yahudiliğin temel kutsal metni olan Tanah’ın ilk kısmını oluşturan Hz. Musa’ya verildiği iddia edilen beş kitaptan müteşekkil Torah oluşturulur.
Sonrasında da İsrailoğullarının Musa sonrası Yeşu liderliğinde kendilerine vaat edildiğini iddia ettikleri kutsal topraklara girişlerinden Babil Sürgünü ve İkinci Mabedin inşasına kadar ki tarihi, dini ve ahlaki konuların ağırlıklı olarak işlendiği sekiz kitaptan oluşan Neviim/Peygamberler bölümü ile farklı dönemlere ait hikmet geleneği türünde felsefi ve ahlaki konuların işlendiği on kitaptan oluşan Ketuvim (Yazılar) bölümleri oluşturulmuştur. Bu şekilde oluşan Torah, Neviim ve Ketuvim bölümleri MS 90 yılı dolaylarında toplanan Yemnia/Yavne konsilinde resmi olarak onanarak Yahudi yazılı kutsal metni Tanah’ı meydana getirmiştir.
Kitabı Mukaddes uzmanlarının 1800’lü yıllardan sonra yaptıkları çalışmalarla ortaya çıkan bu Yahudi kutsal metninin Tanrı kelamı bir kutsal metin değil, Babil Sürgününün İsrailoğulları üzerinde yarattığı derin travmaların etkisiyle kaleme alınmış farklı metinlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş, Tanrı ile İsrailoğullarının ilişkisini anlatan kutsal bir tarih olduğunu açıkça ortaya koymuşlardır. Nitekim Yahudi kutsal metninin ilk kitabı olan Tekvin’de (Yaratılış) ilk olarak İsrailoğulları diğer kavimlerden ayrıştırılarak soyundan gelinen ata/patriyark olarak kabul edilen İbrahim Peygamber, oğlu İshak, onun oğlu Yakup ve Yakup’un on iki oğlu üzerinden Tanrı ile özel bir ilişki içinde olan kutsal bir ırk oluşturulur. Çıkış kitabında Mısır esareti ve Tanrı tarafından Musa Peygamber vasıtasıyla bu esaretten kurtuluş öyküsü anlatıldıktan sonra Levililer ve Sayılar kitaplarında esaretten kurtuluş sonrası çöldeki yaşam ve bu süreçte Tanrı’nın İsrailoğullarına uymaları için gönderdikleri emirlere ve ibadetlere yer verilir.
İlk kısmın son kitabı olan Tesniye’de ise ilk dört kitapta yer verilen bilgiler adeta özetlenerek İsrailoğullarının zihnine kazınmaya çalışılır. Neviim kısmında yer alan Yeşu, Hakimler, Samuel kitaplarında İsrailoğullarının Kenan diyarı olarak adlandırılan bugünkü Suriye ve Filistin topraklarını içine alan bölgeye yerleşmeleri ve bu süreçte İsrailoğullarının savaştıkları kavimlere uyguladıkları şiddet ve soykırım olarak nitelendirilebilecek uygulamalarına yer verilmektedir. Bu kısmın en önemli kitapları olarak kabul edilen Neşideler Neşidesi, İşaya, Yeremya ve Hezekiel gibi Babil Sürgünü döneminde yazılan metinler, Davut peygamberin kurduğu Büyük İsrail Krallığının yıkılmasından sonra dünyanın dört bir tarafına dağılmış olan Yahudilerin yaklaşık 2500 yıl sonra nasıl bugünkü İsrail devletini kurduğu ve bu devleti Davut peygamber dönemindeki sınırlarına ulaştırmak için Filistinlilere yaptıkları baskı ve zulmü ve bu zulmü yapanların zihin dünyasını almak için oldukça önem arz etmektedir. Bu kutsal metinler, Büyük İsrail Krallığının yıkılmasından sonra Tanrı’nın öz halkına yapılan baskı ve zulümler, İsrailoğullarının haddi aşarak Tanrı’dan yüz çevirmelerinin sonucuydu. Keza bu metinlerde İsrailoğullarına, eğer Tanrı’nın öz halkı olduğu bilinciyle hareket edip Tanrı’nın onlara vaat ettiğine inandıkları topraklara sahip çıkarlarsa süreç içinde kendilerine yapılanın misliyle hatta çok daha fazlasını diğer kavimlere ve elbette Filistin yurdunda yaşayanlara yapacakları bildirilmektedir. Dolayısıyla mevcut Yahudi kutsal metinleri Tanrı’nın Hz. Musa’ya ve diğer İsrailoğlu peygamberlerine iletilen vahiyleri değil de tarihsel süreçte İsrailoğullarının yaşadıkları olaylar karşısında onların durumlarını anlatan, beklentilerini ve umutlarını tazeleyen ve canlı tutan yazılar bütünüdür.
İşgalle Yapılan Sınır Genişletme Ne Zaman Son Bulacak?
Bilindiği üzere dünya üzerinde sınırları belli olmadan kurulan tek devlet olan İsrail, 1948 yılında kurulmasından sonra her fırsatta Filistinlilerin yaşadıkları yerleri işgal edip kendi topraklarına katarak sürekli sınırlarını genişletmektedir. İsrail’in işgallerle yaptığı bu sınır genişletme ne zaman son bulacaktır? Bu sorunun yanıtı yukarıda ifade ettiğimiz üzere MÖ 586’da yaşanan Babil Sürgünü sonrasında sürgünün yarattığı çöküntü ve travma ekseninde oluşturulan Yahudi kutsal metinlerinde yatmaktadır. Örneğin İsrailoğullarının diğer kavimlerden farklılığını ve üstünlüğünü ortaya koyacak şekilde derlenen Tanah’ın (Eski Ahit) ilk kitabı Yaratılış (Tekvin) kitabında Tanrı Yahve, İsrailoğullarının ilk kurucu atası olarak kabul edilen İbrahim Peygamberle ahitleşir ve bu ahit karşılığında “Mısır Irmağı’ndan büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan toprakları…” (Yaratılış, 15: 18-21) yani günümüzdeki ifadesiyle Nil nehrinden Fırat nehrine kadar uzanan geniş coğrafyayı İbrahim peygamberin soyuna vereceğini vaat ettiği iddia edilmektedir. Nitekim günümüzdeki siyonist İsrail devleti ve İsa-Mesih’in ikinci gelişinin gerçekleşmesi için Büyük İsrail Krallığının ve Süleyman Mabedi’nin tekrar inşa edilmesi gerektiğine inanan Hristiyan Siyonistler Hz. İbrahim’e ve soyuna vaat edildiğine inanılan bu toprakların Yahudilerin kontrolünde olması için ellerinden geleni yapmaktadır.
Sonuç olarak şunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Kur’an-ı Kerim toplum inşa eden bir kutsal metinken, Yahudi kutsal metinleri Babil Sürgünü sonrası kaybettikleri Büyük İsrail Krallığını ve yıkılan Süleyman Mabedini tekrar inşa etme idealinde olan Yahudi toplumu tarafından oluşturulmuştur. Yani Kur’an toplum inşa ederken, Yahudi kutsal metinleri ise oluşan toplumun idealleri, beklentileri, arzuları ve kendileri dışındakilerle ilişkilerini içine alacak şekilde toplum tarafından oluşturulmuşlardır. Yahudi kutsal metinleri Yahudi idealleri doğrultusunda şekillendirildiğinden 1948’den itibaren İsrail devletinin Filistin yurdunu işgali ve Filistinlilere yönelik baskı, şiddet ve zulüm politikası ile Filistin yurdunda yeni yerleşim yerleri kurarak ilerlemesi de dahil bugün Gazze’de uygulanan soykırım doğal olarak kutsal kitaplarından yapılan referanslarla meşrulaştırılarak haklı çıkarılmaktadır.
Buraya kadar ana hatlarıyla ifade ettiğimiz tarihsel süreç eleştirel bir bakış açısıyla ele alındığında şu sonuçlar çıkarılabilir:
(1) Süleyman Peygamber sonrası Büyük İsrail Krallığının ikiye bölünmesi ve sonrasında birbiri peşi sıra söz konusu iki krallığın ve buna bağlı olarak Kudüs ve Süleyman Mabedinin yıkılması ve yaşanan Babil Sürgünü İsrailoğullarının kendilerinden olmayanları düşman öteki olarak konumlandırmasına ve devamında da hastalıklı bir öteki politikası geliştirilmesine yol açmıştır.
(2) Temel Yahudi kutsal metinlerinin başında yer alan ve Siyonistlerin Filistinlilere yönelik soykırıma varan şiddet politikasını meşrulaştırmak için kullanılan Tanah metinleri, MÖ 586’daki Babil Sürgününün İsrailoğulları üzerinde oluşturduğu sürgün psikoloji çerçevesinde üretilmiştir.
(3) Günümüz siyonist Yahudileri ve onları destekleyen Hristiyan siyonistlerin Tanah kitaplarını tarihsel şartlar sonucu ortaya çıkmış metinler olarak algılamadığı sürece Nil ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeyi kendilerine vaat edilen kutsal topraklar olarak görecek ve bu topraklara sahip olmak için de kendilerinden olmayan halklara her türlü baskı ve şiddeti uygulamaya devam edecektir.
(4) Siyonist Yahudilerin baskı ve şiddetine direnmenin en önemli yollarından biri Yahudi kutsal metinlerinin en ince ayrıntısına kadar analiz edilip Yahudilerin kutsal toprak, mabet ve seçilmiş kavim inançlarının deşifre edilerek karşıt politikalar oluşturulması artık sadece bir gereklilik değil bizler için aynı zamanda bir zorunluluktur.