I
Bugün inecek olsaydı Hira’dan,
Bir ikinci sefer aramıza,
Çukur tümsek, çukur tümsek,
‘Yol’u düzeltmek
Ve tozunu almak için ‘Kur’an’ öğretisinin,
Nasıl biri olurdu, sizce,
Allah’ın resulü, son elçisi, Muhammed?
Araba kullanmasını bilir miydi, sözgelimi?
Marka seçer miydi çoğumuz gibi?
Pahalı giysiler içinde,
İpek kravatla poz veren,
Hız düşkünü, ün dükünü bir nebi!
Düşünün, bi düşünün,
Aklınız alıyor mu bunu?
Uçaktan inerken canlandırın,
Yüzyıllarca sevgiyle, saygıyla anılan
konuğu gözünüzde:
Flaşlar patlıyor, alkışlar, çığlıklar, gözyaşları…
Birbiriyle boğuşan kameralar,
Birbirini iten, kakan, çiğneyen,
Dünyanın her yerinden haber yağmasına inen
Akbabalar, atmacalar, baykuşlar!
Çekim arabaları, koruma polisleri,
Yalvacın alana inmesini izlerken
Duruşlarında uhrevi pozlar deneyen
Yarının azizleri, havarileri…
Ve yazık, orada olmanın bedelini polis coplarıyla ödeyen
Yalvacın yoksul sevenleri, sahabeleri:
İşsizler, aşsızlar, eşsizler, evsizler…
Körlerimiz, sağırlarımız, alzheimerlılarımız,
Sırtında ömürlük çileleriyle
Tanrı’nın ışığına doğru
Bastonla emekleyen yaşlılarımız,
Çığlıklarının rengini, kahırlarının rengine boyayan
Kaderlerine küskün kızlarımız, kadınlarımız,
Sokağa düşürülmüş bacılarımız,
İşte onları, işte onları ve daha alttakileri,
Daha diptekileri bırakıp gökteki sahibine,
El sallar mıydı, el sallar mıydı
Sevgili ümmetine,
Bakarken içimize o gökçe mesafeden
Biz, tiryaki tv izleyicilerine ekrandan Son Peygamber:
O, Seçilmiş-olan, sevilmiş-olan?
II
Bugün gelecek olsaydı bir ikinci sefer,
Allah’ın son elçisi Yüce Muhammed,
Kitapları sever miydi?
İbn-i Hazm’ı mı, Heidegger’i mi,
Taberi’yi mi, Tolstoy’u mu, okurdu,
Yoksa atıksu kanalından
Cep telefonlarımıza boşalan
Sosyal medyayı mı izlerdi ya da gözlerdi?
Yaşlanan sinema sanatının son örneklerine
Uzanır mıydı sanat ilgisi,
Bu sanat, toprağa gömülmeden?
Her akşam izler miydi haberleri
Genişçe bir tv ekranında
Ve gözleri yaşarır mıydı onun da bizim gibi
Acıklı yerlerinde TV dizilerinin?
Heyecandan çayını döker miydi harmanisine?
Business class uçarak mı dolaşırdı dünyayı,
Yoksa hayal gücümüzü süsleyen,
Elde asa, omuzda heybe, yalnız, yaya
Ve yoksul yolcular gibi mi teperdi
Gökçe Söz’ü, Kadim Söz’ü duyurmanın yolunu?
Fonda ney ya da bağlama olmasa da,
Allah’ın kelamını türkü gibi mi okurdu,
Anlamına girmeden, anlamını vermeden
İmamların, maaşlı memurların
Yüzyıllardır yapageldiği gibi?
III
Bugün bir peygamber gelecek olsaydı,
Hz. Muhammed ya da bir başkası,
Nasıl bir hayatı olurdu onun?
Sor bunu, ilham perim,
Sor bunu, esin cinim, şu sizin taifeye!
Onlar bilemezlerse,
Cennette ya da cehennemde
Arşiv kayıtlarını tutan
Ve yüzyılların, binyılların lahzada tozunu alan
Arşiv meleklerinin ağzını yokla:
Yağmaya hazır bulutların
Renginde mi olurdu onun hayatı da,
Yoksa bir büyük tufan arifesindeki
Hışım gibi inen yağmur renginde mi?
Günü rahmetle kucaklayan
Şafağın renginde mi,
Yoksa bizim bugünkü hayatımız örneği
Cehennemden yükselen dumanın renginde mi?
IV
İsa, Musa ya da Muhammed…
Evet, evet, işte o yüce elçilerden,
Öncülerden biri gelecek olsa bugün,
Villalarımızın, yalılarımızın,
Yazlıklarınızın eşiğinden, haşa,
Atar mıydı içeri adımını?
Verandada baş köşeye kurulup,
Gördüğü manzaranın sahibi oymuş gibi
Müstağni bakışlarla dik dik
Seyreder miydi, haşa,
Boğazın lacivert sularını, sizce,
Rezzak’a şükrederek, alışkanlıkla?
Yemek saatinde her akşam,
Beyaz peçetenin ucunu
Sokuşturup ‘mübarek’ yakasına,
Kurulup oturur muydu
Çöl gibi bir iştahla, haşa,
Mükellef soframızın başına?
Höpürdetir miydi, bir düşünün,
Şu bizim tiyatro artığı sahte yalvaçlarımız,
Feto’larımız, Çeto’larımız,
Her boydan, her meşrepten ‘efendi hazretlerimiz’ gibi
İştahla, afiyetle dilini şapırdatarak
Kuşkonmaz çorbamızı?
Ben “haşa!” Diyorum hep,
Her gün ve her öğün için “haşa!”,
On kere, yüz kere, bin kere haşa!
Kıyamete kadar da sürecek
Umarım, işte bu infialim:
“Haşa, haşa, haşa, haşa!”
V
Elçilerden bir elçi, bu ahir zamanlarda
Gönderilirse eğer dünyaya,
Kenar semtlerden, harabelerden,
Yıkıntılardan başlayacaktır bence
İnsanları, insan kalanları uyandırmaya!
Önce onları, evet, onları:
Evsizleri, barksızları, yoksulları,
Ekmeği, aşı, dini ve dünyası,
Havası, suyu ve petrolü çalınanları
Yanında toplayacak ve onlarla yürüyecek,
Halkın petrol parasıyla,
Kudurmuş Batılı şeytanlardan,
Onlarca ton ağırlığında demir robotlar,
‘Cehennem zebanileri’ satın alıp
Onlardan korumalar dikerek çevrelerine,
Halkının gözünü yıldıracaklarını sanan
Şu, aklını Amrikalarda azıtmış,
Vicdanlarını, kirli sakal gibisine kazıtmış
Azgın petrol şeyhlerine, emirlerine
İslam’ı, İman’ı ve İnsan’ı yeniden öğretmeye!
Eylül-Ekim 2023 / Cahit Koytak