Sinemanın gücünü yakın tarih ve günümüz okumasında ortaya koyacak çok sayıda delil var. Bunun en bariz örneklerini Hollywood eliyle oluşturulan ve tür haline gelen “Holokost filmleri” başlığında görüyoruz. İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan ve Nazilerin Yahudileri katlettiği planlı eylemleri ifade eden Holokost kavramı, sinema endüstrisinin merkezi konumundaki Hollywood’da yapılan filmlerle yerini sağlamlaştırdı. Sağlamlaştırdı diyoruz. Çünkü 1950’lerden beri o kadar çok film yapıldı ki bununla ilgili, o kadar çok Oscar ödülü dağıtıldı ki tavsiye film listelerinde bile eksik olmaz. Mutlaka Holokost filmleri vardır.
Holokost filmleri, Yahudilerin Naziler eliyle zulme maruz kaldığını anlatıyor. Tarihi gerçeklerle ne oranda uyuştuğu, katledilen insan sayısı gibi konularla ilgili çeşitli iddialar olsa da ortada bir dram olduğu gerçek. Ve bunu tasvip etmenin imkanı yok. Zulüm vardı, kınanmalı ve ders alınmalı. Ders alma meselesi öylesine yanlış işledi ki Filistin’de 75 yıldır yaşananlar ve son olarak Gazze’de haftalardır devam eden soykırım karşısında psikolojik bir altyapının oluşturulduğunu anlıyoruz. Neredeyse her yıl bir Holokost filmi yapılıyor ve dünya kamuoyu, insanlık tarihinin en büyük dramını Yahudilerin yaşadığına inanıyor.
Kritik nokta buradan sonra ortaya çıkıyor: “En büyük dramı yaşayan Yahudiler bugün ne yaparlarsa haklıdır. Zira onlar da çok büyük sıkıntılar çekmiştir.” Böylesi saçma bir şey olabilir mi? Maalesef onlarca yıldır devam eden işgal, zulüm ve soykırıma karşı Batı dünyasının sessizliği bunun yaşandığını gösteriyor.
Holokost sinemasına karşı Filistin meselesindeki gerçekleri anlatan ve dünya çapında bilinen kaç film var? Sorunun cevabı iç acıtır. Zira iki elin parmaklarını zor bulur. Üstelik hiçbiri “Schindler’in Listesi” (Yönetmen Steven Spielberg) kadar ünlü değildir. Ya “Piyanist” (Yönetmen Roman Polanski)… O da çok bilinir. “Hayat Güzeldir” (Yönetmen Roberto Benigni) de İtalyan yapımı olmasına rağmen Oscar’da büyük iltifat gördü.
Holokost Film Endüstrisi
Holokost film endüstrisinin başlangıcı 1946 yılına dayanır. Orson Welles’in “The Stranger” filmi, İkinci Dünya Savaşındaki toplama kamplarının fikir babalarından birinin savaş sonrası aranma sürecini ve devamında yaşananları anlatıyor. Bu tarihten sonra en azından yıl aşırı bir film yapılır. Onlarca film söz konusu. Büyük yapımlar ve bilinenlerden bahsediyoruz. 1946’dan 2023’e kadar geçen 77 yıl, tam da Filistin işgalinin genişlediği yıllara tekabül ediyor. Bütün dünya Holokost filmleri etkisiyle bir ruh halinde cendereye sıkıştırılırken, Filistin yavaş yavaş işgal edildi. 20. yüzyıl ve sonrasının en büyük propaganda ve kitle iletişim aracı olan sinemanın gücünü anlatacak böyle çok az örnek var.
İsrail kağıt üstünde 1948’de kurulmadan önce başlayan Holokost film endüstrisi hala devam ediyor. Hollywood’da sürekli “Yahudi Soykırımı” temalı filmler yapılır. Yapılmaya da devam edecek. Çünkü sinemanın gücünün farkındalar. Zaten bu gücü oluşturan ve şekillendirenler de kendileri… Sanayi Devrimi sonrası oluşan ekonomik sistemi de sonrasındaki piyasa araçlarını da Yahudiler oluşturdu. Bunu herkes bilir zaten. Çünkü Yahudiler için bir yerlerde kalıcı olmak imkansız gibi bir şeydir. Tarih boyunca sürülmüşlerdir. Ve sürenleri, zulmedenler, hiçbir zaman Müslümanlar olmamıştır. İşte bu kadim sürgün gerçeği sebebiyle Yahudilik, yola çıktığında da yanında götürebileceği sistem oluşturmak zorundaydı. Borsa, sanal para akışı, tahvil, vs. Bütün bunlar sizce ne işe yarıyor?
Sinemanın Gücüne İnanmalıyız
Neyse… Meselemiz ekonomik okuma değil ama sinemanın varlığı, gelişimi ve sonrasını da bu zemin üzerine değerlendirmek gerek. Kimin, nasıl ortaya çıkardığı, kendi için nasıl kurguladığı, nasıl kullandığı bizi ilgilendirmiyor. Araç, araçtır. Aracı nasıl kullanırsanız öyle şekil alır. Aracın kendisi kutsal ya da ayrıcalıklı değildir. Kullanım amacı ve sonuçları önemlidir. Sinemaya da bu açıdan yaklaşıp gereken kıymeti vermek gerek. Verilmezse sonuç ortada. 75 yıldır yaşanan şey yaşanmaya devam eder.
Sadece siyonizm etkisi değil mesele. Küresel her güç sinemayı kendi amacı, faydası doğrultusunda kullanıyor. Batı’nın temsil ettiği zihin yapısının dışında kalan toplumlarda sinema arzu edilen seviyeye gelmiyor. Özellikle Müslüman toplumlarda sinemaya yatırım, sinema sanatına önem ve güven çok düşük. Bunun müsebbibi olarak sinemanın kendisini ya da üreticilerin kullanım şekillerini görmek büyük yanlış.
Müslüman coğrafyaların kapital sorunu yok. Körfez sermayesi, Orta Asya’da yeraltı zenginlikleri, finans sorununu ortadan kaldırıyor. Avrupa Film Fonu var (Euroimage). ABD’de birçok fon var. Ancak Türk ülkelerinin, Arap ülkelerinin ya da ortak kültüre sahip coğrafyaların fonları yok. Olanlar da kısıtlı ve etkisiz. Zenginlikte parmakla gösterilen, çölün ortasında ultra lüks ortamlarda yaşayanların sinemaya önem vermemek için dile getirdikleri bahaneler malumunuz. Hiçbiri geçerli değil. Daha doğrusu, dile gelen mazeretlerin tamamı için çözüm yolları mevcut.
Finans alanında olduğu gibi sinema alanında da siyonist etki ciddi tehlike arz ediyor. Zira insanları manipüle eden en güçlü araçlardan birinden söz ediyoruz. Bunun için finans kaynaklarının yönlendirilmesi, sektör bileşenlerinin buluşturulması, ödül mekanizmasının oluşturulması ve prestij sahibi haline getirilmesi gerekiyor.
Festivaller ciddi işlev görüyor bu konuda. Hem sinemacıları buluşturuyor hem fonlara yön veriyor hem de ödül mekanizması işletiliyor. Böylece bir enerji oluşturuluyor. Daha çok film çekilmesinin yolu açılıyor. Daha çok film çekilince tecrübe artıyor. Tecrübe arttıkça nitelik yükseliyor. Nitelik yükseldikçe etki coğrafyası genişliyor. Etki coğrafyası genişledikçe bir enerji oluşuyor. Bu döngü böylece devam ediyor.
İzleyici bu formülde ciddi role sahip. Yapılan her şeyin muhatabına ulaşması lazım. İzleyici de filmlerini bu hassasiyet ile seçmeli. Filmler vizyona girdiğinde izlenmeme endişesi yaşamamalı. 88 milyonluk ülkenin en azından yüzde 20’lik kısmı ciddi sinema izleyicisi olmalı. Çünkü filmler izlendikçe kar edecek ve daha çok film çekilecek. Daha çok film çekildikçe tecrübe artacak, nitelik yükselecek, enerji oluşacak.
Sinema sektörlerinin etkileşimi ve işbirliğinin çoğalması da mühim.
Tablo net… Sinemanın endüstriyel olarak güçlenmesi mühim. Bunun yanında elbette nitelik gelişmeli. Bunlar birbirinden bağımsız şeyler değil.
Son olarak Filistin konulu bazı filmlerden bahsedelim… Mutlaka izleyin…
– Limon Ağacı
– 3000 Gece
– Kutsal Direniş
– Burası Cennet Olmalı
– Vaat Edilen Cennet
– 200 Metre
– Ömer
– Celile’de Düğün
– Kudüs’te Bir Ev
– Filistin’e Veda