Ana-Baba-Çocuk İlişkisinin Önemi
Günümüz bilim insanları, ailede çocuk için baba ilgisinin hayati önem taşıdığını ve bunun çocuklarının yaşadığı en temel sorunun “babalığın ölümü ve anneden yoksunluk sendromu” olduğu noktasındaki tespitler esasında sadece ailede çocuğun değil bizzat aile kurumunun hatta toplumların dolayısıyla insanlığın ciddi bir sorununu oluşturduğunu belirtmek gerekir.
Bir anne-baba sadece kendilerine bir çocuk yetiştirmez aynı zamanda topluma bir fert, Devletine bir vatandaş ama en önemlisi bir erkek çocuk ise bir kadının kocasını, kız çocuğu ise bir kocanın karısını ve geleceğin anne-babalarını da yetiştirmektedirler.
Ekonomik döngünün ev ile bağlantılı olduğu dönemlerde çocuklar aynı zamanda anne-babalarını izleyerek bunları öğrenebiliyorlardı. Mesela babasını izleyerek onun ortaya çıkan bir krizi nasıl yönettiğini, bir ihtiyacı nasıl karşıladığını, aile fertleri ve çevresi ile ilişkilerini nasıl kurduğunu bizzat görmekte ve izleme imkanına sahip bulunuyorlardı. Ama en önemlisi onlarla geniş bir zaman dilimi içinde vakit geçirme imkanına sahip oluyorlardı. Modern iş hayatı ile birlikte sabah anne-baba işe çocuklar da küçük yaşta kreşe ve ana okuluna sonrasında da öğrenimlerinin kalan kısmını tamamlamak üzere sıradaki okula gitmekteler ve akşam eve döndüklerinde sınırlı bir zaman dilimi içinde karşılaşmaktalar bu da günün yorgunluğu ve ev içi işlere ayrılan vakit dolayısıyla yeterli olmamaktadır. Bütün bunların sonucunda çocuklar anasız-babasız şekilde hayata çıkmaktalar bu da ciddi sorunlara yol açmaktadır.
Babanın Velayeti-Annenin Hidânesi
İslam hukukçuları çocuğun velayetinin babaya hidânesinin anneye ait olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Bu iki kurum çocuklar ve aile kurumu için hayati öneme sahiptir. Bu sebeple, karı-koca herhangi bir sebeple ayrıldığında yedi yaşına gelinceye kadar çocuk anneye verilir. Baba da çocuğun velayetini üstlenir.
Velâyet, daha çok çocuğun şahsi ve mali haklarının korunması, hayata hazırlanıp yetiştirilmesi için gereken eylem ve tedbirler; hidâne ise onun bakımı, gözetimi ve terbiyesi ile ilgili kavramlardır. Bu rol organizasyonu çocuğun ihtiyaçları ve erkeklik-kadınlık normları ile ilgilidir. Babanın onun hayata hazırlanmasında daha basiretli olabileceğinden hareketle velâyet yetkisi kendisine, büyüme çağında en fazla ihtiyaç duyduğu enerjinin şefkat olması ve bunun da ancak hakkıyla anneden temin edilebileceği için hidânesi ona bırakılmıştır. Bu rollerin yaratılış gerçekliğiyle ilgili olduğunu da vurgulamak gerekir.
Modern çalışmalarda çocuğun güvensiz ortamda büyümesine sebep olan baba-anne ilgisizliğinin, onun ileriki hayatında çevresiyle uzun süreli ve kalıcı bir ilişki kurması önünde engel çıkarabileceğine dair saptamalar vardır.[i] Bir araştırmada, anne-baba sevgisi olmayan ailelerde yetişen gençlerin sosyal çevrenin olumsuz etkilerine açık olduklarına, yeteneklerini olumsuz tutumlara yöneltebildiklerine ve kötü alışkanlıklara eğilim gösterdiklerine dair tespitlere yer verilmiş; sosyal çevresinden ve ailesinden sevgi ve destek gören gençlerin hayatta daha başarılı oldukları, uyumlu ve olgun davranışlar sergiledikleri sonucuna ulaşılmıştır.[ii]
- Babanın Velayeti
- Velayet ve İşlevi
Velayet, babaya ait bir yetki ve görevdir. Baba bu görevi gereği çocuğun dini bilgileri kazanmasını, ahlakını kuşanmasını, kabiliyetleri doğrultusunda hayata hazırlanmasını sağlamakla yükümlüdür.
Kur’ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber, bir babanın çocukları için ahlakı önceleyen ve maneviyata odaklanan bir eylem planı çerçevesinde velâyet görevini yerine getirmesini, dünya ve ahiret dengesinin dünya lehine bozulmaması konusunda uyarır (Kasas, 28/77; Kıyame, 75/20-21; A‘lâ, 87/16-17). Hz. Peygamber de bir babanın çocuğuna bağışlayacağı en değerli sermayenin güzel ahlak olduğunu bildirir.[iii]
Kur’ân-ı Kerîm babanın çocuklarına hatta bütün aile halkına namaz duyarlılığı kazandırmasını özel bir görev olarak da yükler: “Aile efradına namaz kılmayı emret, sen de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz, rızkı veren biziz, mutlu son Allah’ın emir-yasaklarına saygılı ve duyarlı davrananlaradır (takva).” (Taha, 20/132).
Bu ayet geldikten sonra Hz. Peygamber’in sabahları damadı Hz. Ali ve kızı Hz. Fatıma’nın evine uğrayıp namaz için seslendiği rivayet edilir.[iv]
Kur’ân-ı Kerîm sorumluluk sahibi olan kişilerin muhataplarını ihmal etmesinin hesap günü zorda kalacakları yönünde uyarır ve bu konuda duyarlılık gösterilmesi gerektiğine işaret eder:
“İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün, onlardan her birinin kendine yeter bir derdi vardır.” (Abese, 80/34-37).
Hz. Peygamber’in çocuğa bağışlanacak en değerli hazine olarak ifade ettiği ahlak sermayesinin sağlanmasında namaz bilincinin önemli bir yeri vardır. Çünkü namaz, günahı ve kötülüğü önleyen (bk. Ankebût, 29/45) işleve sahiptir. Burada namazdan maksadın sadece günlük olarak kılınan beş vakit namaz ile sınırlı olmayıp bütün ibadetleri ihtiva ettiğini hatırlatmak gerekir. Çünkü namazda oruç, hac, miraç, hicret, istikamet / yön tayini (kıbleye yöneliş) vardır. Namaz birçok ayette zekât ile birlikte zikredilir. Bu iki ibadet, imanın sıdkına delalet eder (bk. Tevbe, 9/5, 11). Hz. Peygamber de bunu açık bir şekilde dile getirir.[v] Bilinçli bir ibadetin olumlu manada davranış değişikliği meydana getirmesi gerektiği de dikkate alınırsa ayette ve hadiste emredilmesi istenen namazdan amacın genel anlamda ibadetler ve onların olumlu manada davranış değişikliği meydana getiren, kötülüklerden arındıran (takvâ), zekâtın da iyiliklerle bezendiren (ihsân) ahlakı olduğu anlaşılır (Nahl, 16/128).[vi]
Çocukları namazın emredilmesini talep eden ayetin inceliğini anlamak için bazı hususlara dikkat çekmek gerekir. Birincisi emir ve öğütte bir iticilik vardır ve muhatapta reaksiyoner tutuma sebep olabilir. Bununla birlikte emir kipi ile yapılan taleplerdeki kararlılık onun gücünü arttırmaktadır. İkincisi de psikolojik olarak yasakta bir cazibe vardır. “İnsan yasağa karşı hırslılık gösterir.”[vii] sözü bunu ifade eder.[viii] Ancak yasağın olumlu tutum geliştirmede ve irade eğitiminde önemli bir araç olduğunu da belirtmek gerekir. En önemlisi hürriyetin mutlak olmadığını, insanın sınırlılıklar içinde hayatına devam etmesi gerektiğini anlatan ve kurallı yaşamı öğreten bir özelliğe sahip olmasıdır. Cennette, Hz. Âdem ve Hz. Havvâ’ya bir ağaca yaklaşmamalarının talep edilmesi; Hz. Sâlih’in (a.s.) kavmine deveye dokunmalarının yasaklanması (Şu‘arâ’, 26/155-156); Câlût’a karşı savaşmak üzere giden Tâlût’un ordusuna nehirden bir avuçtan fazla su içmemelerinin istenmesi (Bakara, 2/249); İsrailoğullarına cumartesi günü balık avlamalarının yasaklanması (A‘râf, 7/173); Muhammed ümmetine ‘hacc’daki ihram yasakları (Mâide, 5/94) bu açıdan açıklayıcı örnekler olması bakımından önemlidir.
Bütün bunlardan çıkan sonuca göre emir ve yasak kalıpları çerçevesindeki talepler, yapılan nasihatlar insanın iradesine müdahale şeklinde anlaşılabileceği için tepkisel bir reflekse zemin oluşturur. O zaman babanın velayet yetkisini kullanırken çocuğunun sınırlarını çizmesi, ona yasalar koyması ve talepleri konusunda kararlılık göstermesi nasıl verimli bir sonuca dönüşebilir? Çünkü Kur’ân-ı Kerîm, babalara ve çocuklara yemin eder (Beled, 90/3). Devamında insanın sıkıntılar içinde yaratıldığına (Beled, 90/4) dikkat çeker. Bu, bir taraftan baba-oğul arasındaki ilişkinin önemine ama aynı zamanda bu sınavın çetin oluşuna işaret ederken diğer yandan kuşaklar arası süreçlerin iyi yönetilmesi, bu konuda titizlik gösterilmesinin zorunluluğunu da anlatır. Nitekim “hâlden hâle geçeceksiniz” ayeti (İnşikâk, 84/9) de bu yöndeki değişimin sosyolojik gerçekliğine dikkat çeker.
Baba-çocuk ilişkisinin sağlıklı bir zeminde gelişebilmesi ve onun taleplerinin çocukta karşılık bulabilmesi için şu üç şey gereklidir:
Birincisi babanın çocuğa olan karşılıksız sevgisi, onu takdir etmesi çocuğun sevgisinin ona geri dönmesini sağlar. Birisini sevmenin aynı zamanda onun değerinin kabullenildiği anlamına da geldiği için çocuk ebeveyn nezdinde kendi değerinden emin olur, onlara güven duyar, onların sevgisinin şartsız olduğunu tecrübe eder. Zaman içinde çocuk bu sevgi ortamı içinde adım adım/tedrici olarak beceriler kazanır ve kendi değerini doğrulayan yeterlilik duygusu gelişir, iç dünyasında hoşnutlukla sürdürdüğü başarılara kavuşur. Çocuğa olan sevgi ve onun çocukta oluşturduğu güven duygusu kendisini anne-babaya bağlar, onlara sevgisi artar, bu sayede onların verdiği emirleri kabule eğilimli olur, onların saygıya değer olduklarını kabullenir, onlara benzemeye çalışır ve gerekçesini düşünme yetisine sahip olmadığı için onların emirlerini ve kendisi ile ilgili yargılarını şartsız kabul eder.
Saygı, çocuğun ebeveynini model alması ile sonuçlanır. Bu ilişkinin zedelenmemesi için babanın söz-eylem bütünlüğüne dikkat etmesi gerekir. Çocuğun taleplere tahammülünün sebebi kendisini seven, güvenen güçlü kişilerin kendisini muhatap aldığını, değer verdiğini ve aynı zamanda bunlara uygun davranarak söz-eylem tutarlılığı sergilediklerini görmesi sebebiyledir.
Sevgi ve rehberliğin olmaması, baskı, tehdit ve misillemelerle baba-çocuk ilişkisi sağlıklı şekilde kurulamaz ve beklenen sonuçlar elde edilemez.[ix]
İkincisi çocuk ile oyun oynamak önemlidir. Çocuk hayatı en iyi baba oyunu ile öğrenir, hayal dünyasını onunla geliştirir ve hayata onunla hazırlanır. Aynı zamanda bu çocuğa verilen değerin bir ifadesidir.
Üçüncüsü çocukların yaşına uygun sorumlulukların verilmesi aileye ortak edilmesi anlamına gelir ve aile kimliği ve aile aidiyeti kazanmada önemli rol oynar.
Özellikle bu üç hamle ile çocuğun aileye bağlılığı ve aile kimliğinin oluşması sonucu babanın talepleri büyük ölçüde kabul görür.
- Velayet Eksikliğinin Sonuçları
Babaların ilgisiz tavrının çocukların toplumsal ve duygusal gelişimine olumsuz etki yaptığı bilinmektedir. Konu ile ilgili çalışmalarda, çocukların babalarıyla sağlıklı ve yeterli bir iletişim içinde olmadığında ya da pozitif erkek rol modelleri ile karşılaşmadığında dikkat ve duygudurum bozukluğu yaşadıkları, erkeklik kimliklerini başkalarına bakarak oluşturdukları, bir çete liderini model alma, uyuşturucu, alkol gibi kötü alışkanlıklara saplanma, kendini bilgisayar oyunlarına kaptırma gibi sonuçlarla karşılaştıklarına dair tespitler bulunmaktadır.[x] Özellikle özdeşim kuracağı dönemde babanın olmayışı ya da ilgisizliği çocukları başka figürlere yönlendirir ve onları rol model almaya götürür.
Öte yandan baba ihmalinin hayatlarının ilerleyen dönemlerinde çocuklarda madde bağımlılığı, çeteleşme, şiddet, kızlarda ergenlik döneminde hamilelik, hırsızlık, yağma, gasp, geçimsizlik gibi toplumsal sorunlara sebep oldukları tespit edilmiştir.
Araştırmacılar, yeterli ölçüde baba ilgisi görmeden büyüyen ve sadece annesi tarafından büyütülen çocukların okul başarılarının düşük, çevreyi araştırmalarının kısıtlı olduğunu, davranış bozukluklarının bulunduğunu, duygusal açıdan daha bağımlı ve güvensiz olduklarını, ergenlik döneminde uyum sorunu yaşadıklarını ifade etmektedirler. Babanın, annenin iş birlikçi ve diğerkâm nitelikli tutumlarına göre yönlendirici tutumunun, kendini ifadede model olmasının, uyarılma ve risk alma konusunda daha aktif rol almasının çocukların güçlenmesinde ve dış dünyaya açılmasında büyük önem taşıdığı, çocuğun bilişsel gelişimi ve problem çözme becerilerini artırdığı, özgüven ve psiko-sosyal uyumlarını arttırdığı tespit edilmiştir.[xi]
Günümüzde babanın sahip olduğu velâyet görev ve yetkisi ile annenin hidâne vazifesinin yerine getirilmesi olumsuz etkilenmiş ve sorumluluklarını yerini getirmek için ihtiyaç duyduğu güçte kayıplar oluşmuştur. Otoritenin ve yeterli enerjinin olmadığı yerde verimli bir eğitimden söz edilemeyeceği de açıktır. Genel anlamda söylemek gerekirse günümüz dünyasında bu otoriteyi zayıflatan üç husus öne çıkmaktadır:
Birincisi, sosyal ve hukuki çerçevede otoritelere karşı muhataplarının korunduğu bir zihniyet dünyasının inşa edilmesi, bu bağlamda insan hakları, bireysel özgürlükler, kişisel gelişim, kişisel tercihlere saygı gibi modern içerikleriyle yeni değerlerin devreye girmesi aile içinde anne-babaya karşı çocukları, kocaya karşı kadını, kamu otoritesine karşı vatandaşı, özelde ve kamu sektöründe yöneticiler karşısında çalışanları güçlendiren bir yapı inşa etmiştir. Dünyada şeytan, insanda nefis var oldukça hangi yaş kuşağında olursa olsun insanın içten ve dıştan kontrol edilmeye, bunun için de her zaman ferdi özgürlükler ile diğer insanların hakları arasındaki makul dengeyi koruyacak mekanizmalara ihtiyaç olacaktır.
İkincisi, teknolojik imkanların bireyciliği ve kurum dışı etkileşimi güçlendirmesi hiyerarşik düzen içinde bir çatışma ortaya çıkarmıştır. Bu da en fazla babalar ile çocuklar arasında bir aile sorununa dönüşmüşe benzemektedir. Bunun için çocukları, yaşlarına göre sosyal sorumluluk faaliyetlerine, kabiliyetlerine göre teknolojik bağımlılığı önleyecek birtakım sanat ya da zenaat etkinliklerine yönlendirmek, teknoloji okur-yazarlığını yaygınlaştırmak gerekir. Bu sadece çözüm önerilerinden birisi olabilir.
Üçüncüsü, modern iş hayatında ekonomik güç elde eden kariyerli kadının çocuğu ile ilişkisini sıcak ev ortamına göre daha soğuk atmosfere sahip resmi kurumlara devretmiş olmasının ortaya çıkardığı zorluklardır.
Bu sorunları aşmak için bebeğin doğumuyla birlikte babanın velâyet, annenin hidâne vazifesini gerektiği şekilde yerine getirmelerinin, maddi-manevi donanımlarını sağlamanın önemine vurgu yapmak gerekir. Bunun için çocuklarına yeterli vakit ayırabilecek anne-babanın iki avantajından bahsedilebilir:
Birincisi, çocuğun fıtrat üzere yaratılmış olması.[xii] Bu onun dini-ahlaki değerlere yatkınlığının bir yaratılış gerçekliği olduğunu ifade eder.
İkincisi de çocuğun, doğduğu ailede ilk etkileşimini anne-babası ile yaşaması ve bağlanma ihtiyacını, yakınlığı sebebiyle onlar üzerinden gidermesi, doğduğu andan itibaren onları taklit etmesi, onları model almasıdır.
Sevgi, güven ve bağlanma yaratılış gerçekliğine bağlı bir ihtiyaçtır. Bunu aile içinde anne-babadan karşılayamayan çocukların buldukları insanlara kaymaları o yoksunluğun doğal bir sonucudur.
Ergenlik dönemlerinde çocuklar, akranlarından aldıkları açık ve kapalı tepkilere karşı son derece hassastırlar. Hatta bunu takıntı haline getirebilirler. Arkadaşlarının onayı, ailesinin onayının önüne geçebilir. Ergenlik çağındaki gençler için akranları tarafından onaylanmamak ölüm gibidir. Uyum sağlamak ise her şeydir.[xiii] Bu noktada önemli olan husus şudur: Çocuklara doğduğu andan itibaren gösterilen ebeveyn ilgisi ve bu sayede aileye oluşan bağlılık sayesinde çocuklarla bu tür süreçleri yönetmek daha kolay olabilir.
- Annenin Hidanesi
Hz. Peygamberin sünneti[xiv] ve bu doğrultudaki sahabe uygulamaları[xv] ulema arasında çocuğun hidânesinin anneye ait olduğu konusunda bir ittifak oluşturmuştur. Hidâne, çocuğun bakımı ve terbiyesi ile ilgili bir kavramdır, merkezinde şefkat vardır, bu da kadının yaratılışında bulunan bir annelik enerjisidir. Bu sebeple kaynaklarımızda şefkat anne üzerinden anlatılmıştır.[xvi] Çocuğunun iç dünyasını şefkatiyle ve bu enerjinin kazandırdığı güç ile terbiye ederek bizzat anne şekillendirir. Merhum Aliya İzzetbegoviç’in (ö.2003) hatıratında bu konu özenle ifade edilmiştir. Der ki:
“Hayatımda ailemden aldığım İslami terbiyenin büyük payı var. Rahmetli annem çok dindar bir kadındı. Ona karşı derin bir sevgi besliyorum ve onun sevdiği her şey bende sevgi uyandırıyor. Ben dindarlığımı annemin dindarlığına borçluyum. Dini eğitime annemin telkinleriyle ilgi duydum. Sabah namazına annem kaldırırdı ve çok zor kalkardım. Camiye gittiğimde imam sabah namazında Rahman suresini okurdu. Gün doğarken imamı selamlayıp camiden ayrılırdım. Sabahları baharın o güzel kokuları içinde camiden eve dönüş yolları bana büyük mutluluk verirdi…”[xvii]
Bir annenin çocuğuna vereceği en değerli hediye şefkattir. Çocuk bunu annesinden alır. Bunun için en önemli şey annenin çocuğuna ilgisi ve onunla geçireceği verimli zamandır. Bu ilgi ya da ilgisizlik çocukların güven ve güvenlik devrelerini etkiler ve bu torunlara kadar gidebilecek bir süreci ifade eder. Çünkü kızlar annelik tutumlarını annelerinden miras alırlar. Anne ile kızı arasındaki bağ, bakım ve ilginin kalitesi sonraki kuşaklarda etkisini gösterir ve bu üç kuşak devam edebilir. Araştırmalar, sevgi, ilgi, güven içinde büyüyen çocukların daha zeki, daha sağlıklı, daha başarılı ve stresle başa çıkmada daha becerili olduğunu ortaya koymuştur. Bunlar çocuğun hayat boyu kullanacağı ve kendisinden sonraki kuşaklara da transfer edeceği özelliklerdir. Anne sevgisinden ve ilgisinden mahrum büyüyen çocukların ise sinirli, dikkat sorunu bulunan, korkak ve endişeli, hemen panikleyen, hastalıklı ve hiperaktif yetişkinler olarak öne çıktıkları belirlenmiştir.[xviii]
Bir çocuğun en fazla ihtiyaç duyduğu şey karşılıksız sevgi ve güvenli bağlanmadır. Çocuğun en verimli şekilde annesine güvenle bağlanabileceğine dair bulgular anneliğin değeri açısından kıymetlidir.
Anne-çocuk ilişkisi hamilelik başladığı andan itibaren kurulur. Şayet dış sebepler bunu olumsuz etkilemez ise bu kopmaz bir bağdır. Çünkü kadının genetik kodlarının derinliklerinde annelik güdülerini hareketlendiren kodlar vardır. Annelik güdüsü hamilelik müddetince hormonlar tarafından beslenir, çocuğun doğumuyla daha da etkinleşir, fiziki temas bu güdüleri daha da güçlendirir.[xix]
Çocuğun rahimdeki serüveni, doğuşu, dokunuşu, kokusu ve annesine teması anne beyninde yeni nörokimyasalların oluşumunu sağlar ve oksitosin miktarındaki devasa artışın tetiklemesiyle beyindeki annelik devreleri güçlenir. Bu değişimler bebeğine odaklanmış ve saldırganlaşacak kadar korumacı bir anne motivasyonu oluşturur. Artık anne bebeğine kimseye olmadığı kadar bağlıdır.[xx] Emzirme ile bu bağ zirveye çıkar.[xxi]
Anne ile çocuk arasında bir defa bağ kurulunca çocuklarını kolay kolay terk etmedikleri belirlenmiştir.[xxii] Bu öyle bir bağdır ki bebek yetişkinlik çağına gelip yuvayı terk ettiğinde bile anne takibi devam eder, çocuklarıyla temasının kesilmesi ona acı verir ve panikler.[xxiii]
Anne-çocuk arasında kurulan güçlü bağ ve anne şefkati, baba otoritesi aleyhine kullanılan bir güce dönüşür; anne, babanın velayet görevini ifası için kendisine yardımcı olmayı bırakırsa bu tutum sadece ileriki hayatında çocuk aleyhine bir durum değil, aynı zamanda tüm aileyi etkileyecek bir olumsuzluğa dönüşebilir.
Araştırmalar hangi sebeple olursa olsun -çocuk sayısı, ekonomik zorluklar, kariyer önceliği gibi- anne ilgisini yeterince yaşamamış olan çocukların kendileriyle aralarındaki bağın zayıf olduğunu, bunun da aradaki güven duygusunu olumsuz yönde etkilediğini, daha da kötüsü bu ilgisizlik ve sonuçlarının nesilden nesile geçen bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymuştur.[xxiv] Dolayısıyla bir annenin kızına yapacağı annelik, onun kendi çocuklarına nasıl annelik yapacağını da belirleyici özellik taşımaktadır.[xxv]
[i] Louann Brizendine, The Female Brain, New York 2006, p. 69.
[ii] Mustafa Şengün, “Anne-Baba Tutumuna Göre Lise Öğrencilerinin Ahlaki Olgunluk Düzeyleri”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XII/23 (2013), s. 214.
[iii] Tirmizî, “Birr”, 33; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 412; IV, 77, 78.
[iv] Fahruddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, Beyrut 1420, XXII, 115; Kurtubî, el-Câmi‘ li-ahkâmi’l-Kur’ân (nşr. Ahmed el-Berdûnî-İbrahin Ettafayyiş), Kahire 1384/1964, XI, 263.
[v] Müslim, “Tahâret”, 1; Nesâî, “Zekât”, 1; Tirmizî, “Cumu‘a”, 80; “De‘avât”, 85; İbn Mâce, “Tahâret”, 5; Dârimî, “Vudû’”, 2, Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 321; V, 342, 343, 344.
[vi] Kâsımî, Mehâsinü’t-te’vîl, Beyrut 1418, VI, 425.
[vii] Fahruddin er-Râzî, II, 257, XXIII, 304; Nizamüddin en-Neysâbûrî, Garâibü’l-Kurân, Beyrut 1416, I, 268, III, 219, 275, 341, 438, V, 143.
[viii] Bu konuda geniş bilgi için bk. Saffet Köse, İslam Hukuku Açısından Kanuna Karşı Hile ve Hile-i Hile-i Şer‘iyye, İstanbul 2020, s. 138-145.
[ix] John Rawls, A Theory of Justice (revised edition), Oxford 2000, p. 405-409.
[x] Mesela bk. Philip Zimbardo-Nikita D. Coulombe, Man Disconnected, How Technology has Sabotaged What it Means to be Male, London 2015, p. 53-54.
[xi] Yaşar Kuzucu, “Değişen Babalık Rolü ve Çocuk Gelişimine Etkisi”, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, IV/35 (2011), s. 82, 84 ve buradaki referanslar.
[xii] Buhari, “Cenâiz”, 79, 80, 93; Müslim, “Kader”, 22-25.
[xiii] Louann Brizendine, The Male Brain, p. 65
[xiv] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 182; Ebû Dâvûd, “Talâk”, 34, 35, 36; Serahsî, V, 211; Cemâlüddîn ez-Zeyla‘î, Nasbu’r-râye (nşr. Muhammed Avvâme), Beyrut 1418/1997, III, 265-266.
[xv] İbn Abdilber, el-İstizkâr (nşr. Sâlim M. Atâ-M. Ali Muavvız), Beyrut 1421/2000, VII, 290.
[xvi] Saffet Köse, Genetiğiyle Oynanmış Kavramlar, s. 188 vd.
[xvii] https://www.gzt.com/genc-motto/cehresinde-golgesi-olmayan-bir-lider-aliya-izzetbegovic-3768661 erişim tarihi: 01.07.2024.
[xviii] Louann Brizendine, The Female Brain, New York 2006, p. 108-111.
[xix] Bk. Brizendine, The Female Brain, p. 95.
[xx] Brizendine, The Female Brain, p. 96.
[xxi] Brizendine, The Female Brain, p. 106, 107.
[xxii] Brizendine, The Female Brain, p. 42.
[xxiii] Brizendine, The Female Brain, p. 115.
[xxiv] Brizendine, The Female Brain, p. 110.
[xxv] Brizendine, The Female Brain, p. 110.