Giriş
Federasyon önerisini ilk getiren taraf Türkiye’ydi. Zira 1960-63 yılları arasında yaşanan tecrübe, anayasanın, yasaların ve hatta uluslararası antlaşmaların barış için ne kadar kifayetsiz kaldığını göstermişti. Bu nedenle Türkiye, Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak üzere coğrafi federasyon tezini ileri sürmüştü. Ankara tarafından ortaya atılan ve Kıbrıs Türkleri tarafından da desteklenen siyasi eşitliğe dayalı, iki bölgeli, iki toplumlu federatif bir çözüm modelinin çıkış noktası, Kıbrıs Türklerinin güvenliğiydi. Coğrafi federasyon önerisi, esasında Taksim tezinin geliştirilmiş bir versiyonuydu. Taksim tezi de güvenlik kaygılarından doğmuştu. Her iki tezin ortak noktası, fiziksel ayrım ve güvenlikti. Bu, adanın fiziksel olarak ikiye bölünmesi ve Türk toplumunun kendi güvenliklerini sağlamak için kontrolü ele alabilecekleri bir alan yaratmak anlamına geliyordu. Dolayısıyla Türk tarafının Kıbrıs’taki asli tezi, Kıbrıs Türklerinin güvenliğini tesis edebilecek fiziksel bir alan oluşturmaktı. Sürekli tehdit altında yaşamak, Kıbrıs Türklerinin psikolojik ve sosyal durumunu olumsuz etkilemişti. Toplum, güvenliklerini sağlamak için fiziksel bir koruma alanına ihtiyaç duyuyordu. Dolayısıyla federasyon önerisi, güvenlik ihtiyacından ileri gelmişti.
Federalizmin Temel Özellikleri
Federalizm, Kıbrıs’ta iki kurucu devlet ve iki halk arasında toplumsal güven inşa etmenin ötesinde siyasal açıdan herhangi bir denge fren sistemi oluşturmuyordu. Teknik açıdan ele alındığında, federal sistemlerin başarılı olabilmesi için üniter sistemi kabul etmeyen çoğulcu bir siyasi maziye sahip olması gerekiyor. Federal sistemler, farklı etnik, dilsel, dini veya bölgesel grupların varlığını ve temsilini gerektirir. Çoğulcu bir siyasi geçmişe sahip olan ülkeler, bu çeşitliliği tanır ve temsil eder. Federal sistemler, yerel yönetimlerin güç paylaşımı yoluyla çatışmaları yönetmesine olanak tanır. Çoğulcu bir siyasi mazi, bu tür güç paylaşımına ve çatışma çözme mekanizmalarına alışık olmayı gerektirir. Çoğulcu geçmişe sahip toplumlar, yerel yönetimlerin özerkliğini ve yetki devrini kabul etmeye daha yatkındır. Bu, federal sistemlerin başarılı olmasında kritik bir rol oynar. Daha açık bir ifadeyle, federalizmin arzu edilen birlik ve uyumu sağlayabilmesi için ortada çok sayıda parçaya ayrılmış toplumsal bir yapı olmalıdır. Dolayısıyla federal sistemler, kültürel çeşitliliği ve yerel kimlikleri koruma ve teşvik etme eğilimindedir. Çoğulcu geçmiş, bu çeşitliliği ve kimlikleri tanımayı ve desteklemeyi öğretir ve böylece federal sistemlerin toplumsal kabulünü ve sürdürülebilirliğini artırır.
Kıbrıs’ta Federatif Koşullar
Dolayısıyla Kıbrıs’ta federalizme temel oluşturabilecek etnik olarak çeşitlilik gösteren ve kati şekilde bölgesellik arz eden bir toplum yapısından pek söz edilemez. Bunun aksine adada, ulus devletin en katı şekliyle perçinleşmiş iki toplum/devlet bulunmaktadır. Her iki vaziyet daima, federal yapının bir tehdidi olarak yönetsel bölünme taraftarlığına kapı aralayacak ve nihayetinde birleşmeden ziyade ayrışmaya dönük çözülmeci baskıları güçlendirecektir. Toparlanacak olursa, Kıbrıs’ta temel olarak iki ana etnik grup bulunmaktadır: Rumlar ve Türkler. Bu ikilik, diğer azınlık grupların varlığına rağmen, adanın sosyal ve siyasi yapısını büyük ölçüde belirler. Federalizm, genellikle daha fazla etnik çeşitliliğin ve gruplar arası daha fazla etkileşimin olduğu toplumlarda uygulanan bir modeldir. Kaldı ki, geçmişten günümüze Rumların büyük çoğunluğu, siyasi eşitliğe dayalı federasyon temelli bir çözüme sıcak bakmıyordu. Onlar için en ideal çözüm modeli, Türklerin azınlık haklarına sahip olacağı üniter bir devletti ve bu devletin tek bir kimliği olmalıydı. Başka bir ifadeyle, Rum tarafı hiçbir vakit, ele geçirdikleri güç ve yetkiyi eşit bir şekilde, Türklerle paylaşmaya istekli olmamışlardır. Federasyon görüşmeleri bu nedenle herhangi bir sonuç getirmemişti.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos, 23 Mart 1998 tarihinde CNN’de yaptığı Kıbrıs’a ilişkin konuşmasında, “İki cemaatli, iki bölgeli, bir azınlık olan Türk cemaati için geniş özerklik tanınmış bir federasyondan bahsetmekteyiz.” diyordu. Aslında Pangalos bu açıklamasıyla federasyon önerisinden ne aldıklarını açık bir şekilde ifade ediyordu. Geçmişte olduğu gibi 1998-2017 arası dönemde de Rum tarafının büyük kısmı Pangalos’un ifade ettiği federasyon tanımından öteye pek geçememişti. Rumlar, siyasi eşitlik konusuna iki ana noktada itiraz etmişlerdir. Birincisi, nüfusça daha az olan, çoğunluğun kaderini belirleyemez görüşüdür. Buna göre Kıbrıs’ta azınlık durumunda bulunan Türkler, Rum çoğunluğa hükmedemez. İkincisi, Türkiye’nin yeni kurulacak devletin tamamını, Kıbrıs Türkleri üzerinden kontrol etmeye çalışacağı iddiasıdır. Her iki iddiadan dolayı, Rumlar ne bağımsız iki devletli çözüme ne de eşit siyasi statüdeki iki devletli federasyon formülüne yeşil ışık yakmıştır. Mesela Rum lider Anastasiadis, Kıbrıs Türklerinin yönetime etkin katılımıyla düzgün çalışan bir devlet kurulamayacağını öne sürerek bu teklife sıcak bakmadığını, tüm platformlarda dillendirmekten geri durmamıştır. Burada da görüldüğü üzere, Kıbrıs’ta özerkliklerin korunması hali, federatif çözüm sınırını çoktan aşarak ulusal örgütlenmesini tamamlamış bir evrededir. Ulusları, bu evreden geri döndürmek ve yeniden güç ve yetki paylaşımına tabi tutmak oldukça güç bir durumdur.
Coğrafi Kısıtlar
Federatif uygulamalar, tarihsel süreç içerisinde genellikle tek millet ve tek egemenlik kuralına dayalı merkezi idarenin üstünlüğünü esas alan üniter sistem yoluyla çözüme kavuşturulmayacak, güçlü bölgesel geleneklerin var olduğu, kültürel ve etnik farklılıkların kendini hissettirdiği, büyük coğrafyalarda iş birliği ve uzlaşmaya duyulan ihtiyacın bir ürünü olarak doğmuştur. Nitekim coğrafi, kültürel ve siyasi açıdan çeşitlilik gösteren toplumsal yapılarda, yerinden yönetim ve siyasal gücün uzlaşı temelinde paylaşılması önem arz eder. Bilindiği üzere Kıbrıs ne federasyon modelini kaldırabilecek ölçüde büyük bir coğrafyadır ne de siyasal gücün uzlaşı temelinde paylaşılmasını arzulayan etnik yapılara sahiptir. Kıbrıs, toplam yüzölçümü bakımından oldukça küçük bir adadır. Federasyonlar genellikle daha geniş coğrafi alanlarda uygulanır, çünkü büyük alanlar daha fazla bölgesel çeşitlilik ve özerklik sağlar. Kıbrıs’ın nüfusu da federatif bir yapı için sınırlıdır. Federasyonların başarılı olması için genellikle daha büyük ve çeşitlilik gösteren nüfuslara ihtiyaç vardır. Kıbrıs’taki iki ana etnik grup, adanın küçük nüfusuna oranla yeterli bölgesel veya demografik çeşitliliğe sahip değildir. Rumlar ve Türkler, tarihsel olarak birbirinden ayrılmış ve çeşitli çatışmalar yaşamıştır. Bu gruplar arasında derin güvensizlik ve düşmanlık vardır. Bu durum, siyasal gücün uzlaşı temelinde paylaşılmasını zorlaştırmaktadır. Kıbrıs’taki iki toplumun politik ideolojileri ve beklentileri de farklıdır. Rumlar genellikle üniter bir devlet isterken, Türkler daha çok bağımsızlık veya iki devletli çözüm talep etmektedir. Bu farklılıklar, federatif bir yapının kurulmasını ve sürdürülebilirliğini güçleştiren faktörlerdir.
Ortak Dış Tehdidin Yokluğu
Federasyon tipi siyasal örgütlenmelerin büyük bir dış tehdide karşı koymak üzere özerkliklerini korumak suretiyle, bütünleşme sürecine girdikleri görülür. Federasyonlar, dış tehditlere karşı birleşerek daha güçlü bir savunma oluştururlar. Ayrı ayrı küçük ve zayıf olan devletler veya özerk bölgeler, bir federasyon çatısı altında birleşerek askeri ve ekonomik kaynaklarını bir araya getirirler, bu da onları dış tehditlere karşı daha dirençli kılar. Federatif yapılar, ortak savunma politikaları ve stratejileri geliştirerek, dış tehditlere karşı daha etkili bir koruma sağlarlar. Bu tür örgütlenmeler, savunma harcamalarını koordine eder ve askeri güçlerini birleştirirler, bu da onları daha güçlü hale getirir. Savunmanın yanında özerk yapılar, dış tehditlere karşı koymak için dış politika konularında da birlikte hareket ederler. Bu denge, iç özerkliği koruyarak, dış tehditlere karşı birleşik bir cephe oluşturmalarına olanak tanır. Tarih boyunca, birçok federasyon, dış tehditlere karşı birleşme kararı almıştır. Bu tarihsel bağlar, federasyonların oluşumunda önemli bir rol oynamıştır.
Tahmin edileceği üzere, Kıbrıs’ta böyle bir dış tehdit olmadığı gibi, her iki halk birbirlerini tehdit olarak tanımlamaktadır. Türk ve Rum toplumları, birbirlerini tarihsel olarak tehdit olarak algılamaktadır. Bu, federasyon modelinin başarısı için gerekli olan iş birliği ve güven ortamını ciddi şekilde zedeler. İki toplumun birbirini tehdit olarak algılaması, federasyon modelinin temel mantığına ters düşer. Federasyonlar iç tehditlerden çok dış tehditlere karşı bir araya gelirler. Kıbrıs’ta federasyon modelinin uygulanamaması, iki toplumun birbirini tehdit olarak algılaması ve büyük bir dış tehdidin bulunmaması gibi nedenlerle ilişkilidir. Bu güvensizlik ve iç tehdit algısı, federasyonun gerektirdiği iş birliği ve güven ortamını ciddi şekilde zedelemekte, bu da federasyon modelinin başarılı olmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, Kıbrıs’ta daha gerçekçi ve sürdürülebilir bir çözüm için alternatif modellerin değerlendirilmesi gerekmektedir.