Kıbrıs konusu, Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rumlarının ısrarla Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak -Enosis- istek, girişim ve çabaları nedeni ile 1950’li yılların ilk yarısında, Kıbrıs Rumları ve Kıbrıs Türkleri arasında silahlı çatışmalara sahne olmuş ve uluslararası bir soruna dönüşmüştür. 1954 yılının Ağustos ayında Yunanistan’ın, Kıbrıs sorununu Birleşmiş Milletler’e taşıması ile sorun uluslararası bir boyut kazanmıştır. İngiltere hükümetinin 1955 yılının Ağustos ayında Londra’da Lancaster House’da düzenlediği Kıbrıs sorunu ile ilgili konferansa Türkiye’yi de davet etmesiyle, Türkiye fiilen Kıbrıs konusunda uluslararası kabul gören resmi taraf olmuştur.
1950 yılının Ocak ayında “Kıbrıs adasının Yunanistan’a bağlanması” ile ilgili sadece Kıbrıs Rumlarının oy kullandığı halk oylaması -Plebisit- yapılması ve aynı yılın 18 Ekim’inde Kıbrıs Rum Ortodoks kilisesinin başı olarak III. Makarios’un Başpiskopos seçilmesi sonrasında Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesinin himayesinde adanın Yunanistan’a bağlanması ile ilgili çalışmalar başlatılmıştır. Ertesi yıl İngiliz Sömürge Yönetimine karşı terör mücadelesi başlatmak için Yunanistan’a gönüllüler eğitilmek için götürülmüştür. 1952 yılında da Atina’da EOKA Terör örgütü (Ethniki Organosis Kiprion Agoniston: Kıbrıslı Savaşçıların Millî Örgütü) resmen kurulmuştur. EOKA’nın kuruluşundan sonra adaya gizlice Yunanistan’dan silah sokulmuş ve sorunlar baş göstermeye başlamıştır.
EOKA’nın 1955 yılından sonra saldırılarını Kıbrıs Türklerine yöneltmeye başlaması sonrasında Türkiye’nin desteği ile 1957 yılında Türk Mukavemet Teşkilatı kurulmuştur. Toplumlar arası çatışmalar devam ederken, Kıbrıs Rumları adanın Yunanistan’a bağlanması, Kıbrıs Türkleri de adanın “Taksim” edilmesi doğrultusunda çalışmalarını devam ettirmişlerdir.
Adada toplumlar arası çatışmalar devam ederken ilk kez, İngiltere hükümetinin girişimi ile 19 Aralık 1958 Cuma günü sabahı Paris’te, NATO Genel Karargahı ‘Palais De Chaillot’ta yer alan NATO ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısı sonrasında, öğleden sonra saat 15.00’de, NATO Genel Karargâhındaki özel bir odada, Türkiye’yi temsilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Yunanistan’ı temsilen Dışişleri Bakanı Evangelos Averof ve İngiltere’yi temsilen Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd arasında 75 dakika süren toplantıda “Kıbrıs sorununa çözüm” konusu ele alınmıştır. (Bozkurt Gazetesi, 19 Aralık 1958, Sayı 943, Yıl 8) Toplantının özel gündemle olması nedeni ile ilgili ülkelerin Dışişleri Bakanlarına ilaveten Londra’daki Türk ve Yunan Büyükelçileri ile Dışişleri Bakanlıklarının Genel Sekreterleri bu özel toplantıya katılmışlardır. Dönemin NATO Genel Sekreteri Paul Henry Spaak, toplantıya katılmamıştır.
İngiltere hükümetini temsilen Başbakan Harold Macmillan, bu özel toplantıdan önce bir açıklama yapmış ve İngiltere hükümetinin, Kıbrıs adasının Yunanistan’a bağlanmasına veya Taksim edilmesine sıcak bakmadığını, tarafların ortaklığında yeni bir devletin kurulmasını desteklediğini açıklamıştır. Bu açıklama doğrultusunda çalışmalarını yürüten Türkiye, Yunanistan ve İngiltere hükümetleri ve Dışişleri Bakanlıkları, 11 Şubat 1959 tarihinde Zürih’te ve 19 Şubat 1959 tarihinde de Londra’da yapılan konferanslar sonrasında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak 16 Ağustos 1960 tarihinde kurulması konusunda mutabakata varmışlardır.
Taraflarca resmi olarak açıklanan ve BM tarafından kabul edilen Anayasanın EK 1, Garanti Andlaşması, Madde 4, özetle “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin statüsünün değişmesi durumunda Garantör devletler olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin hep birlikte veya tek tek harekete geçmek ve müdahale etmek hakları olduğunu” içermektedir.
15 Temmuz 1974 günü Kıbrıs’ta Yunanistan’dan gelen subaylar tarafından gerçekleştirilen darbe, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ndeki statüko değişikliği, Darbecilerin başı Nikos Sampson’un Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan ederek kendisini Cumhurbaşkanı olduğunu açıklaması, Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin Yunanistan’a bağlığını bildirmesi ve Kıbrıs’lı Türklere karşı darbeden sonra bir saldırının yapılacağının belirginleşmesi, Türkiye Cumhuriyetini 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Kuruluş Anlaşması, Garantiler ve İttifak Anlaşması içeriğince Garantör devlet olarak tek başına veya diğer garantör devletlerle birlikte, bozulan statüyü yerine koymak için müdahale etmek zorunda bırakmıştır.
Koalisyon Hükümeti
Kıbrıs’ta bu olaylar gerçekleşirken Türkiye’de Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan başkanlığında 26 Ocak 1974 günü CHP ve MSP arasında koalisyon hükümeti olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 37’inci Hükümeti görev başındaydı.
Bakanlar Kurulu 24 CHP’li ve 6 MSP’li Bakandan, Şevket Kazan, Oğuzhan Asiltürk, Korkut Özal, Fehim Adak, Abdülkerim Doğru ve Süleyman Arif Emre’den oluşmuştu. Dönemin Genelkurmay başkanı Orgeneral Semih Sancar, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Emin Alpkaya ve Kara Kuvvetleri Komutanı da Orgeneral Eşref Akıncı idi.
15 Kasım 1967 tarihinde Kıbrıs’ta General Grivas Başkanlığındaki RMMO tarafından 3 bin kişilik Yunan Komando Birliği takviyesi ile Geçitkale ve Boğaziçi köylerine gerçekleşen saldırıdan sonra 27 Ekim 1965 -3 Kasım 1969 tarihleri arasındaki görev yapmış olan I. Demirel hükümetinin TBMM’de aldığı yurt dışına asker gönderme kararı halen geçerliliğini korumaktaydı.
Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, bu unutulmuş ve sümenaltı edilmiş Meclis kararının halen geçerliliğini koruduğunun bilincindeydi. 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta Yunanistan tarafından darbenin gerçekleştirildiği gün Necmettin Erbakan, partisinin (MSP) Genel İdare Kurulunu, Milli Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu toplantılarından önce toplayarak Kıbrıs’a çıkartma yapılması hususunda karar aldı.
Aynı gün Toplanan Milli Güvenlik Kurulunda, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar, Bakanlar ve Kuvvet Komutanları bulunuyordu. Son gelişmeler ışığında durum değerlendirilmesi yapıldı. Türkiye’ye müdahale hakkı doğmuştu ve bu hak kullanılacaktı. Necmettin Erbakan ve MSP’li bakanların bıkmayan usanmadan sürdürdükleri girişimleri ile gerektiği zaman adaya askeri çıkartma yapılması, seçeneklerin arasına alındı.
Milli Güvenlik Konseyi, MGK, Cumhurbaşkanı 16 Temmuz’da Fahri Korutük’ün çağrısı ile toplandı.
MGK’da Kıbrıs’a asker çıkartma prensip kararı alındı. Aynı gün Başbakan Bülent Ecevit’in önce Baltık ülkelerine giderek politik müdahale çağrısında bulunmasına, sonuç alınmazsa İngiltere’ye, iki garantör ülke olarak Kıbrıs’a ortak müdahale önermesi, kabul edilmezse Türkiye’nin tek başına müdahalede bulunacağını iletmesi kararlaştırıldı.
Kıbrıs konusu Milli Güvenlik Kurulunda müzakere edilirken MSP’li İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk konuyla ilgili söz alarak şöyle diyordu: “Kıbrıs’taki bu vahim durum karşısında biz derhal adaya çıkartma yapıp Yeşil Hattı tutmalıyız. Başka çare yok.” Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Oğuzhan Bey’e: “Sayın İçişleri Bakanı ne dediğinizin farkında mısınız?” diye soru yöneltti.
Oğuzhan Bey, cevaben: “Tabii farkındayım Sayın Cumhurbaşkanımız. Bizim milletimiz, bizim ordumuz bundan daha güç işleri başarmıştır. Bu çıkartmayı da kolayca başarmaması için hiçbir sebep yoktur.” cevabını verdi. (Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 152, S. Arif Emre)
Kıbrıs’ta Yunan Cuntası tarafından gerçekleştirilen darbe sonrasında hızlı ve tehlikeli bir şekilde yaşanan gelişmeler sonrasında Başbakan Ecevit ilk adımda Baltık ülkelerine giderek politik müdahale çağrısında bulundu. Bu ülkelerden fiili bir destek çıkmayınca da Kıbrıs adasının Garantör ülkelerinden bir tanesi olan İngiltere ile görüşerek, birlikte hareket edip Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tekrar kurulmasını sağlamak amacı ile İngiltere’ye gitmek gereğini duydu.
Adada yaşanan kıyım, Türk varlığının tehlike altında olması ve en önemlisi de ilan edilen tek taraflı Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhak -Enosis- kararından sonra Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerindeki haklarının tümünü kaybedecek olması, başta Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar’ı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ı büyük endişeye düşürmüştür.
17 Temmuz saat 15.00’de Başbakan Bülent Ecevit “Hayırlı sonuçlar almayı umuyoruz” diyerek askeri bir uçakla Etimesgut havaalanından İstanbul’a hareket etti. Ecevit’i Etimesgut’ta, Cumhurbaşkanı adına özel Kalem Müdürü, Meclis Başkanvekili, Genelkurmay Başkanı, Başbakan Yardımcısı Erbakan, Bakanlar ve Komutanlar uğurladı. Başbakan Ecevit’le birlikte Londra’ya giden Türk heyetinde bulunanlar şunlardı: Dışişleri Bakan Vekili ve Milli Savunma Bakanı Haşan Işık, İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk, NATO Daimi Temsilcisi Büyükelçi Orhan Eralp, Dışişleri Bakanlığı Yüksek Müşaviri, eski Dışişleri Bakanı Halûk Bayülken, Milletlerarası Güvenlik İşleri Genel Müdürü Büyükelçi Ercüment Yavuzalp, Tümgeneral Haydar Saltık, Tuğgeneral Kemal Yamak, Kıbrıs – Yunanistan İşleri Dairesi Başkanı Elçi Ecmel Barutçu ve Başbakanın özel Kalem Müdürü Kemal Güçyener.
Adada yaşanan kıyım, Türk varlığının tehlike altında olması ve en önemlisi de ilan edilen Enosis yani tek taraflı ilhak kararından sonra Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerindeki haklarının tümünü kaybedecek olması, başta Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar’ı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ı büyük endişeye düşürmüştü.
Başbakan Bülent Ecevit’in İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan ile görüşmek üzere Esenboğa havaalanından ayrılması ile mevcut yasaya ve koalisyon mutabakatına göre fiilen Başbakan görevini üstelenen Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Esenboğa havaalanında Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar ve diğer ilgili yetkililerle bir görüşme yaparak Türk ordusunun gerçek durumu hakkında bilgi alır ve Başbakan Vekili olarak Harekata hazırlık talimatını verir.
“Başlama Emrini Verin!”
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın anlatımı içeriğince Semih Sancar Bey, Ecevit’i uğurlar uğurlamaz “Sayın Başbakanım şimdi Başbakanlığa vekalet ediyorsunuz, şuradaki bir odada hemen birkaç dakika konuşalım.” davetini yapar. Necmettin Erbakan, “Orada bir odaya çekildik Kuvvet komutanları ile oturduk.” diye karşılık verir.
Semih Sancar devamla “Her gün yüzlerce insan katlediliyor. Sampson kendisini takviye diyor, tanzim ediyor güçleniyor. Kaybedilecek bir tek günümüz yok. Şimdi siz Başbakan vekilisiniz yani Başbakansınız. Sizden bir ricamız var. Bize Kıbrıs Barış Harekatı için başlama emri verin Başbakan olarak. Bizim bu yetkimiz yok. Siz bu emri verebilirsiniz. Emri verin. Çünkü Bizim Kıbrıs’a çıkartacağımız kıtalar Dörtyol’da, Taşucu’nda, taa Gülcihan’a kadar dağılmış durumda. Siz bu emri verdiğiniz zaman ben gideceğim şimdi ve derhal ‘Gemilere bindirin kıtaları!’ diyeceğim. Bu bindirme işi 2 gün sürecek. O sırada Ecevit gelmiş olacak. Ecevit’e de haber verme imkanınız olacak. Ama bu 2 günü de kaybetmeyeceğiz. Amma şunu söyleyeyim ki bir defa bu emri verdiğiniz zaman bir daha geri dönüşü olmaz.” Necmettin Erbakan’ın yanıtı “Orada hemen kendisine yazılı emri verdik.” Olur.
(Kıbrıs Barış Harekatı Ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan TV5 -http://www.tv5.com.tr/kibris-baris-harekati-ve-prof-dr-necmettin-erbakan-tv5-_pri256.html)
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar’ın Başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan’a yanıtı:
“Allah sizden razı olsun. 13 senedir haysiyeti Makarios tarafından rencide edilen bir ordunun kumandanıyım. Bu günleri de Allah bize gösterdi. Ama sayın Hocam, şimdi ben çıkartma için gemilerimize hareket emri versem onlar ancak cumartesi sabahına adaya erişebilirler. Çünkü eski tank motorları monte ettik, Saatte beş altı milden fazla sür’at yapamazlar.” (Siyasette 35 Yıl, C.2, Sayfa 155, S. Arif Emre), (Sebahattin Uçar, Savunan Adam Necmettin Erbakanın Hayatı, s.183)
Başbakan Ecevit’in uçağı Etimesgut havaalanından 15.00’de, İstanbul havaalanından da 17.30’da ayrıldıktan sonra kendisini uğurlayanlar geri dönerler.
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Başbakan Bülent Ecevit’in İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan ile görüşmek üzere Esenboğa havaalanından ayrılmasının ertesi günü TBMM’yi 18 Temmuz saat 15.00’de olağanüstü toplantıya çağırmış ve bu konuda Başbakanlığa ve TBMM Birleşik Toplantı Başkanlığına bir mesaj göndermişti. Cumhurbaşkanının TBMM’yi ortak toplantıya çağırması, sadece yurt dışına asker göndermek gibi olağanüstü durumlar içindi. Bunun bilincinde olan Necmettin Erbakan, bu çağrıyı dahiyane bir şekilde ASKERİ STRATEJİYE dönüştürür.
Kararını resmileştirmek için de Milli Güvenlik Kurulu MSP lideri ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan başkanlığında toplantıya çağrılarak askeri müdahale kararı alınır. MSP lideri ile CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Maliye Bakanı Deniz Baykal ve her iki partinin üst kademe yöneticileri toplanarak TBMM’nin yanıltma ve askeri strateji uygulaması olarak, olağanüstü toplantısının Cumartesi gününe ertelenmesi kararının alırlar. Bu konu ile ilgili resmi açıklamayı yapan Necmettin Erbakan, TBMM’nin 20 Temmuz Cumartesi günü öğleden sonra toplanarak Kıbrıs konusunun tartışılacağı ve karar alınacağı açıklamasını yaparak, dünya devletlerinin dikkatini Cumartesi günü öğleden sonra yapılacak TBMM toplantısına çeker.
17 Temmuz saat 17.30’da Antakya Deniz Er Eğitim Alay komutanlığı tesislerindeki Amfibi Alay komutanına Çıkarma Birlikleri komutanı Tuğamiral Emin Göksan “Birliğinizin derhal Mersin’e intikali için hazırlığa geçiniz” telefon “mesaj emri”ni verdi. Amfibi Alay’a ait araç konvoyları bütün gece İskenderun’un “Arsuz-Gülcihan” kumsalına doğru yol aldılar. Şafak sökmeden taşınma işlemi ve yükleme tamamlanır; refakat gemileri eşliğinde Amfibi Alay Mersin’e doğru seyre başlar.
Harekata başlama kararını resmileştirmek için de 17.30’da Bakanlar Kurulu, sonra da Milli Güvenlik Kurulu MSP lideri ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan başkanlığında toplantıya çağrılarak askeri müdahale kararı alınır.
Doç. Dr. Mustafa Sıtkı’nın yaptığı “Büyük Güçler, Türkiye ve Kıbrıs Meselesi (1967-1975)” başlıklı araştırmasında, İngiliz Arşivlerinde yer alan belgelere göre, Başbakan Ecevit’in bir askeri harekat konusunda isteksiz davrandığı ve savaşa girmeden bir çözüm aradığı yer alırken, Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Genelkurmay Başkanlığı ile aynı çizgide olduğu, askeri bir Harekatın gerekli olduğu ve niyetinin adanın tümünün alınması olduğu belirtilmekte.
Mehmet Ali Birand’ın, 1990’da yaptığı Kıbrıs belgeselinin yayınlanmayan bölümlerinde yer alan bilgilere göre de Milli Güvenlik Konseyinde yapılan görüşmede MSP olarak bir an evvel müdahale edilmesinin talep edildiği, Cumhuriyet Halk Partisi’nin önemli bir kısmının “Macera olur, sakın ha böyle bir şey yapılmasın” dediği ve zamanın hızla kaybedilmeye başlandığı, Maliye Bakanı ve Genel Başkan yardımcısı Deniz Baykal’ın saatler sonra ikna olarak kararı imzalamasından sonra diğer CHP’li üyelerin de imzaladığı ve MSP’nin Kıbrıs Barış Harekatının fiilen başlamasında tarihi rolü oynadığı belirtilmektedir.
Merhum Profesör Dr. Necmettin Erbakan ile son röportajı yapan Araştırmacı Gazeteci İsmail Kahraman’ın röportaj yazısında, dönemin Genel Kurmay başkanı Semih Sancar ile Esenboğa havalimanında bir odada görüşme yaptığı, Sancar’ın kendisinden Başbakan vekili sıfatı ile Harekat emrini vermesini istediğini ve bu emir verilirse çıkarma için hazırlıklara başlanabileceği talebi olduğu ve kendisinin de yetkili kişi olarak bu emri verdiği yer almaktadır.
Merhum Erbakan, röportajının sonlarında “Her türlü hazırlık yapıldı ve Kıbrıs harekatı başarı ile tamamlanacak diyen Askerlerin verdiği bu bilgileri aldıktan sonra çok rahatladım. Nitekim Kıbrıs harekatı karadan, karaya, havadan Karaya, havadan denize ve denizden karaya bir çok harekat unsurunu bir arada kapsadı. Bu harekat çok iyi planlanmıştı. Askerimiz çok başarılı çalışma yaptı” takdir sözleri yer almaktadır.
Nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun, Allah’ın rahmeti hep üzerinde olsun. O’nun sayesinde şimdi hayattayız. O’nun sayesinde ata topraklarımızda bir devlet kurduk ve yaşamımızı onurla sürdürüyoruz.
Prof. Dr. Ata Atun Anlatımı:
Barış Harekatına katılmış bir Mücahit olarak aklıma 20 Temmuz 1974 sabahı geldi.
15 Temmuz 1974 Pazartesi sabahı Mağusa’da güne normal başlamıştık ama saat 10.00’a doğru Rumların yaşadığı kesim olan Maraş bölgesinin cadde ve sokaklarında önce bir hareketlilik oldu, sonra da Rum Milli Muhafız Ordusuna (RMMO) ait kariyerler ve zırhlı araçlar çıktı ortaya. Bir müddet sonra radyolardan ve TV’den Makarios’un öldürüldüğü haberi yayıldı ve aradan çok geçmeden de -ancak birkaç saat sonra- Çikko Manastırı radyosundan Makarios’un “İme Makarios” Ben Makarios diye başlayan ve Kıbrıs Rum halkına “ben hayattayım” diyerek devam eden seslenişi duyuldu.
Kıbrıs’ta darbeyi RMMO’daki Yunan Subay ve Astsubaylar ve Grivas’ın ölmeden evvel kurduğu EOKA B’ciler birlikte gerçekleştirmişlerdi ama bir türlü Makarios’un yerine başa geçirecekleri kişiyi bulamıyorlardı. İlk Cumhurbaşkanlığı teklifi Klerides’e yapılmıştı ancak Klerides bu teklifi kabul etmemişti, sonra Baş Savcıya teklif yapılmış, o da reddedince akla EOKA’cı Nikos Sampson gelmiş ve kendisine kabul ettirilmişti Cumhurbaşkanlığı. Nikos Sampson Cumhurbaşkanı olmasına olmuştu ama 10 kişilik Bakanlar Kurulunu bir türlü tamamlayamadı ve açıkladığı kabinesinde sadece 5 kişi görev almayı kabul etti. Ertesi gün sözde Cumhurbaşkanı Nikos Sampson, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tarihe gömüldüğünü ve kurulan yeni devletin adının “Kıbrıs Helen Cumhuriyetini” olduğunu ilan etti. Bir sonraki gün de, hızını alamadı ve “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin Yunanistan’a ilhak olduğunu, yani yılların ülküsü “Enosis”in gerçekleştiğini ilan etti.
Bardağı taşıran bu son açıklama oldu ve Türkiye’nin elinde başka bir seçenek kalmayınca, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, EK I, Madde 4 uyarınca, garantör olarak kendisine verilen uluslararası görevi yerine getirmek ve bozulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tekrardan yerine koymak için 20 Temmuz 1974 sabahı Mutlu barış Harekatı’nı gerçekleştirdi.
Zaten biz mevzilere, 15 Temmuz Pazartesi öğleyin verilen Kırmızı Alarm sonrasında tam teçhizat girmiş, eller tetikte, hazır bekliyorduk bir saldırı olursa karşı koymak için. 20 Temmuz sabahı alaca karanlıkta Bayrak radyosunda “Çıkarma adanın her yerinden başlamıştır” diyerek bizlere hitap eden rahmetlik Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş’ın sesini arkasından da Başbakan Ecevit’in açıklamasını duyunca sevinçten çıldırmıştık. Neredeyse bir asır sonra adamıza Türk askerinin ayak basışını görmenin mutluluğunu yaşayacaktık. Doyasıya yaşadık da… Mehmetçiklerle omuz omuza savaşmanın mutluluğunu, önümüzden çil yavrusu gibi kaçan Rum askerlerini, canlarını kurtarmak için denize atlayan bir zamanların silahsız Türklerin karşısında kendilerini aslan zanneden Rum EOKA’cıları görmenin zevkini tattık.