Pandemi günlerini yaşadığımızda bir Çin bedduası sıkça hatırlatılır, tekrar edilir olmuştu: “İlginç zamanlarda yaşayasın!”
‘İlginç zamanlarda olmak’ insana ilk anda ilginç, güzel sürprizler içeren, keyifli bir zaman dilimi gibi düşünülse de durum pek öyle değil. Tam tersine bin bir çeşit garipliği, şaşkınlığı, zorlukları, hayal ötesi acayiplikleri, beklenmedik hâlleri, bıktıran aksaklıkları, alışkanlıkları silip atan durumları içeriyor. Bin sene düşünseniz aklınıza gelmeyecek, hayatınıza girmeyeceğini düşündüğünüz yenilikleri kapsıyor.
Eriştiğimiz modern zamanlar da Çinlilerin ilginç zamanlarına dönüştü. Öyle bir zaman ki tüm zamanların iyilik ve kötülüklerin toplamı var. Evet, ilk günden günümüze gelinceye kadar ne denli iyilik ve türleri ne denli kötülük ve türevleri varsa tekmili birden hepsine erişmek, yaşamak, seyretmek, muhatap olmak, maruz kalmak mümkün. Hem maşallah hem de neuzubillah!
Öyle ki bayat yemeklerin soslanmış hâliyle sunumundan tutun da özü aynı artistik yeni ifadelere varıncaya kadar geçmişten günümüze seç beğen faziletler, rezaletler. Hem barekallah hem de estağfirullah!
Modernliğin, çağdaşlığın, küreselliğin, evrenselliğin, kadim-cedit, eski-yeni, makul-malül tüm desenlerinin yer aldığı devasa bir pazar. Hem sübhanallah hem de la havle vela kuvvete illa billah!
Muazzam Bir Sığınak: Aile
Biz Müslümanlar ailenin koruyucu, onarıcı, oldurucu, inşa edici, ihya edici, diriltici, çoğaltıcı, iyi edici/kılıcı, dünya ve ahiret saadetine götürücü bir etkisinin olduğuna inanırız. Bu amaçla yuvalar kurar, evlatlar edinir, toplumu şekillendirir, nizamı kurar, devleti sürdürür, ümmeti korur, insaniyeti taşırız yeni nesillere…
Aile, fıtratın izini sürer bu yönüyle. Yaratılıştaki o mükemmel tasarım üzerinde, akıl-ruh-beden üçlüsünü birbirine bağlayarak, dağların ve taşların bile yüklenmekten kaçındığı o, devasa emanetin hakkını vermeye çalışır.
Aile, huzur ve sekînet sunar her bir metrekaresinde. Eşinde sevgiyi, fedakarlığı, itmi’nanı; çocuğunda istikbal ve istiklali, ebeveyninde sonsuz güven, sarsılmaz dayanak ve derin kökleri; büyükanne ve büyükbabalarında ezeli bağları, kadim çizgileri, hikmetli müktesebatı; kardeş ve yakınlarında dayanışma, kaynaşma ve birleşmeyi yaşar.
İnsanı bozacak, çözecek, eritecek, çürütecek, öldürecek etkileri yok eder. Her bir ferdini sağa sola savuracak fırtınalara karşı liman ve sığınak vazifesi görür. Hayatına anlam katacak değerlerin aktarımını sağlar. Hayatta dik duruşunu, eğilip bükülmemesini sağlayacak bir şahsiyet inşası gerçekleştirir. Aile ilahi bir emir, nebevî uygulamadır. “İçinizden evli olmayanları, köle ve cariyelerinizden de evliliğe müsait olanları evlendirin. Eğer onlar fakir iseler, Allah onları lütfuyla zengin eder. Çünkü Allah’ın lütfu keremi çok geniştir; O her şeyi hakkıyla bilir.” (Nur, 24/32)
Tehditler
Bu limanın düşmanları, bu sığınağın bozucuları çok. Hem de ilk günden bu yana aktif hâldeler ve sürekli yeni taktiklerle etkili olmaya çalışıyorlar. İfsat şebekesi, fıtratı bozma, insanı başkalaştırma, aileyi yozlaştırma, toplumu çürütme ve insanlığı sömürme amacıyla oyun üstüne oyun kurmakta. Yeryüzünün en büyük bozguncuları, iyi adam rollerine bürünüp fesat çıkarmakta. “Onlara ‘Yeryüzünde düzeni bozmayın’ denildiğinde, ‘Hayır, biz yalnızca ıslah edenleriz’ derler.” (Bakara, 2/11)
Zihinleri, zikirleri, akılları, amelleri, yuvaları, okulları, sokakları, şehirleri, var olan her şeyi ifsat ederler. Kurdukları sistem, yürüttükleri mekanizma ve oluşturdukları algı ile aile limanına saldırılarını sürdürür ve şu işlemleri gerçekleştirirler:
Ailenin itibarsızlaştırılması. Ailenin toplumda var olan huzur iklimi bozmak, güveni sarsmak, gerekliliğini zayıflatmak için çalışırlar. Kötü aile örneklerini abartarak ve insanları korkutarak iş yaparlar.
İnanç zayıflığı. Evlilik inanç işidir aynı zamanda. Allah’ın emri, Peygamber Efendimizin sünneti üzere temel atılır, nikâh kıyılır. Bir ibadet bilinciyle hareket edilir. Bu inancın güçlü olması evlilikleri de o temel üzere sürdürür.
Ev hanımlığının küçümsenmesi. Ev hanımı dediğin nedir ki? Evde boş boş oturan, işe yaramaz bir tüketici. Bir dedikodudan diğerine sıçrayan, kocasının eline bakan, yiyip içen taife…
Kadının iş hayatına yönlendirilmesi. Ev kadınlığı operasyonuna paralel olarak kadının sınırsız bir şekilde iş hayatında yer almasını özendirip, teşvik edip aileyi ihmal etmesini, huzursuz olmasını sağlamak.
Konformizm. Sınırsız ev ihtiyaçları oluşturup, tüketim çılgınlığı eşliğinde dört bir taraftan lüks hayat özentisi sunmak. Bunun için sınır tanımamak, her türlü harcamayı makul ve zorunlu görmek.
İşsizlik, ekonomik sıkıntı. Diğer taraftan bazı insanlar için de ekonomik zorluklar içinde kıvranan aile fertleri, birbirinin farkına varamayacak, tanımayacak, ilgilenemeyecek derecede yaşam şartları içinde var olma sürecinde tutmak. Evinde veya dışarıda bu mücadeleyi sürdürürken bağları kopartmak.
Köyden şehre, ülkeden ülkeye göç. Küresel bir sorun. İnsanlar bulunduğu mekândan, şehirden, ülkeden başka bir yere göç etmek zorunda bırakılmaktadır. Bunun için bazen bir iş bulma, bazen okuma, bazen savaş bir sebep olabilmektedir.
Haz peşinde savruluş. Özellikle gençler bu konuda en kalıcı ve verimli bir sermaye. Duyguların, coşkunun, heyecanın, adrenalin en yüksek olduğu bu çağda nefs en iyi yoldaş, şeytan en etkili rehber kılınmaya çalışılır.
Anne baba yanlışlarının abartılarak çocuğa sınırsız özgürlük alanı açma. Anne ve baba çocuğun gözünde düşürüldüğünde zaten aile de diz çökmüş demektir. Çok delil aramaya gerek yok bunun için. Birer insan olan anne ve baba, bilerek veya bilmeyerek zaten malzeme verir. Gerisi bu malzemeleri istismar etmekte… “İnsana, anne babasına karşı (iyilikle muamelede bulunmasını) tavsiye ettik. Annesi onu zorluklar içerisinde taşır ve (sütten) kesilmesi de iki yıl içindedir. Bana ve ebeveynine şükret. Dönüş banadır.” (Lokmân, 31/14)
Zayıflatılan bağlar. Zayıflayan bağ, incelen ip kopar. Aile bireyleri arasında herkesi meşgul edecek yapay veya sahici meşguliyetler ile herkes derdiyle meşgul edilir. Kimse bir başkasını görmez, bilmez, anlamaz, duymaz.
Şiddet. Gerek aile içerisinde gerek hayatın akışında karşılaşılan, oluşturulan şiddet sarmalı, limanı yıkmaya yeter bile. Psikolojik, bedensel, ruhi, duygusal, ekonomik, cinsel vb. yollarla yürütülen mekanizma, çok fena sonuçlar elde eder.
Toplumsal cinsiyet rolleri. Erkeği kadına, kadını kocasına, çocuğu her ikisine, eski kuşağı yenisine düşman ettiren bir yaklaşım. “Sen bunu yap, bunu yapma, o bunu yapmalı, sen yapmamalısın…” ödevleriyle adeta fıtri eğilimleri yıkmaya yönelik çabalar. Oysa kadın ve erkek birbirinin yakınıdır. “İnanmış erkekler ve inanmış kadınlar da birbirinin samimi dostlarıdır/birbirini desteklerler. İyiyi emreder, kötülükten sakındırırlar.” (Tevbe, 9/71)
Cinsiyetsizlik. Bu daha da ileri bir aşama. Erkek veya kadın olma hâlini, doğuştan gelen hâlini beğenmeyip, yeterli görmeyip, gerekli bir sağlık mecburiyeti olmadan cinsiyetine müdahale etme. Bunun yanı sıra, bilim ve teknolojik imkânları kullanarak insanın, var olduğu hâlin çok ötesinde beceri ve özelliklere sahip olması için her türlü müdahalede bulunma çabaları.
Eşcinsellik. İlahi yaratılışta erkek ve kadınlar birbirine karşı cinsel arzu duyar ve bu arzular da nikâh bağıyla helal yoldan giderilir. Ancak geçmişte var olan ve günümüzde arsızca yürütülen onursuzluk eylemleri ile bu sapkınlığın her şekli özendirilmekte hatta yer yer insanlar zorlanmaktadırlar. “Gerçekten siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz ölçüyü aşmış azgın bir kavimsiniz.” (Araf, 7/81) Kur’an-ı Kerim’de eşcinsel insanların helak edildiği belirtilir. (Hûd, 11/78-83; Enbiyâ, 21/74; Şuara, 26/161-175; Neml, 27/54; Ankebût, 29/28-35).
Cinsel özgürlük. Nefsin peşine takılıp giderek, behimî bir yaşam tarzını tercih etmenin getirdiği bir sonuçtur. Aileye inanmaz. Aile sadece cinsel tatmine indirgenmiştir. Bu duygularını da herhangi birine ömür boyu bağlanmadan sınırsız bir şekilde gidermek ister ister. Motto bellidir: “Beden benim, dileğim gibi hareket ederim.”
Duygusal açlık ve ihmal edilen çocuk. Ebeveyninden yeterince ilgi, sevgi, şefkat hissetmeyen, en gerekli olduğu anda yanında onları göremeyen çocuk, bunları not etmektedir. Büyüdükçe de büyütmektedir yaşadıklarını ve uzaklaşmaktadır anneden, babadan, aileden…
Tanrılaştırılan çocuk. Bir de tersinden uygulama. Çocuk evin tanrısı hâşâ. Ne derse olur. Ne isterse yerine getirilir. Herkes onun için seferber olur. Tüm planlamalar onun isteği veya yapacakları/ yapması gereken hususları doğrultusunda gerçekleştirilir.
Artan boşanmalar. Koca kahrı (!) veya kadın dırdırı (!) çekmekten kurtaran, özgürlüğe uçuran, zincirleri kıran bir süreç. “Madem evlendin ya kral/kraliçe ol ya süründür ya da burnunu sürttür yakıcı, yapışkan, asfaltta. Sen özgürsün, köle değilsin, unutma!” Ve sonuç, evlenenlerin yarıya yakını bu emirlere uymaktadır. Şeytan özgürlüğü çok sever ama sadece adını ve istismarını.
Dijitalizm. Bu da yeni esaret zinciri. Her yaştan insanı esir alan, hayattan koparan, sanala hapseden bir mecra. En kötü diktatörden daha zalim, en vahşi canavardan daha yırtıcı etkiler bırakır. Aileyi de ferdi de insanlığı da hem bitirme hem var etme kabiliyetine sahip.
Her türden bağımlılık. İster alkol, tütün, madde, kumar ister teknoloji (dijital) bağımlılığı olsun hepsi de egoist, hem de fazlasıyla. Sadece kendine bağımlı kılar ve diğer tüm alanlardan soyutlar. Tüm melekelerini siler süpürür. Aile en başta kesilen bağdır zaten.
Dizi ve filmler. Uluslararası kültür emperyalistleri milletleri en yoğun ve etkili olarak ifsat etme alanı olarak bu sektörü kullanırlar. Aşk, komedi, kahramanlık, macera, gizem, tarih vb. alanları kullanarak bol cinsiyetçi/cinsiyetli içeriklerle sarsıcı izlenceler ortaya koyarlar.
Yeni bir tehdit: yapay zekâ. Bilişim, sanayi, ekonomi, sanat, tıp ve bilim gibi alanlarda hayatı kolaylaştırma yolunda kullanılması gereken ve kullanılan yapay zekânın, veri tabanından yüklenen bilgiler, hazırlanacak yalan ve yanlış çıktılar/görseller ile nasıl tahribat yapacağı açıktır.
Zayıflayan komşuluk ilişkileri. Gündelik hayatın akışı içerisinde âdeta birbirine mirasçı olacak kadar yakın görülen komşuluğun, mazide kalan bir yüke dönüştürülmesi modern zamanların ve kentleşmenin bir hediyesidir.
Uzayan eğitim süreleri. Okul öncesinden başlanarak üniversiteye kadar giden yolda eğitim süreci hayli uzun. Hele bir iki yıllık takıntıyı da eklerse otuz yaşına geldiğinde ancak gözlerini açabilmekte genç. Bu süre zarfında hayli yorulmakta ve evlilik düşüncesi, hedefi çok gerilere itilmektedir.
Mahremiyet ihlali. Her insanın, her ailenin bir sınırı vardır kendinde kalan, kendinde sırlanan. Ev içinde bile herkesin bilmemesi gereken bu sırlar modern zamanların haber alma, haber verme içgüdülerinin aşırı tahrikleri ve bilinirlik moduna giren gencin umarsızlığı ile nice ayıplar ortaya çıkmakta, zorluklar yaşanmakta, yuvalar yıkılmaktadır.
Ve değerlerin değersizleştirilmesi. En kötüsü. İyinin kötü, kötünün iyi olarak sunulması. Dünya ve ahirete anlam katacak sayısız güzelliklerin, değerlerin değersizleştirilmesi. Yani tuzun kokutulması.
Aile Dostu Fırsatlar, Çabalar…
Modern zamanlarda aileye yönelik zikrettiğimiz ve daha da eklenebilecek bu tehditler bizi teyakkuz hâlinde tutmalı. Ülke sınırı bekler gibi, mevzide nöbet tutar gibi tetikte durmalı, ödevlerimizi eksiksiz yerine getirmeliyiz. Çünkü atılacak en küçük adım bize devasa mesafeler kat etmemizi sağlayacaktır. Bu adımlar, bu hareketler bereketli sonuçlar doğuracaktır. Çok yorucu da değil.
Akıl ve ruh arı duruluğu. Aklı selim, kalbi selim, zevki selim dediğimiz üç sacayağı; bizi hayata, aileye, birbirimize sahici tutunmamızı sağlar. Akıl olmadan, ruh kazandırmadan, estetik katmadan olmaz. Bu üçü güzel yol arkadaşlarıdır.
Muhabbetin yansıtılması. Hayat sevgi üzeredir. İnsan sevginin, aşkın, muhabbetin ürünüdür. Gerek ailede gerek toplumda bu iklimde yeşerecek duygular, yaklaşımlar, ameller, çimento gibi muhkem yapılar inşa edecektir. “Ve ailesinin yanına sevinç içinde dönecektir.” (İnşikâk, 84/9)
Aile saatleri. Yoğun geçen günlük meşgalelerden pelte gibi eve sığınan bireyler bir diğerinin yorgunluğunu gideren, rahatlatan hareketler, jest ve mimiklerde bulunmalıdır. Ve uygun bir zaman diliminde anne, baba, çocuk varsa diğer bireylerle vakit geçirmeli, onlara zaman ayırmalıdır. Bu oturumlarda Kur’an’dan, hadislerden, sahabe, âlim, ariflerin hayatından, bir klasik veya güncel eserden bir şeyler okuyup mütalaa etmek çok yönlü bir kazanım sağlayacaktır.
Birlikte olma hazzı. Evlilikte karı koca için bedenî hazların yanı sıra çocuklarla olmak, misafir kabul etmek, geleceğe birlikte yürümek, güzel işler yapmak.
Sıla-i rahim. Yakın akrabalarla, dostlarla beraber olmak, ziyaret etmek, sohbet etmek, hâl hatır sormak. Ömrü, kazancı bereketlendiren, sıkıntıları gideren, sorunları çözdüren, yalnızlığı gideren, güç ve kuvvet veren bir etki. “Yakın akrabaya, miskine/ihtiyaç sahibi yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, malı saçıp savurma.” (İsrâ, 17/26)
Mahremiyet. Korunması, gözetilmesi gereken bir sınır. Her insanın, her ailenin, her topluluğun, milletin, ümmetin mahremiyeti vardır. “Başkalarının sınırlarını ihlal etmeyen ve kendi sınırlarını belirleyen bedensel, duygusal düşünsel ve sosyal özerklik” olarak tanımlanan mahremiyette beden mahremiyeti, mekân, zaman, duygu, düşünce mahremiyetin yanı sıra dijital mahremiyete de kırmızı çizgilerle uymak gerekmektedir.
Güven. Aile hem güven veren hem güvende hissedilen bir yapı. Fertler bu güveni sürdürmek, için azami gayret göstermelidirler. Dışarıdan gelen esintilere karşı kapı, pencere veya duvarlardan bir sızıntı olmayacağı gibi kalpleri birbirine kenetleyecek söz ve eylemlerle muhkemleştirmek gerekmektedir.
Sorumluluk. Ailede her bir varlığın, mesuliyeti, etkisi, kıymeti vardır. Kimse bir başkasının rolüne soyunmadan programını uyguladığında huzur adası tamam demektir. İyilik neferi olup şerden kaçınmak da o adanın okyanuslarda kaybolmaması için önem kazanmaktadır. “Şüphesiz ki Allah adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt verir.” (Nahl, 16/90)
Sabır. Her iş, her zaman yolunda gitmez. Aksayan, tıkanan noktalar olur. Böylesi durumlarda sabır silahını kuşanarak zorluklarla mücadelenin zaferini elde etmeye çalışmak tek yol olarak durmaktadır.
Sosyal ilişkiler. Bir düğünde eğlenme, sevinci artırma; cenazede üzülme, acıyı paylaşarak azaltma; bir şenlik ve bayramda aynı hissiyatla coşma. Aile bağlarını ilmek ilmek ören, geliştiren haller.
Evin keşfedilmesi. Son olarak evimizi yeniden keşfetmeliyiz. Ailemizin farkına vararak çocuğumuzun gözlerinde geleceği görmeliyiz. Kardeşlerimizle güçlenmeli, anne babamızla sarsılmaz güven duygusu yaşamalıyız…
Tüm bu yöntemler, içinde yaşadığımız deryada gözlerimizi açıp sahip olduğumuz sayısız güzellikleri kanıksayarak iki dünyaya kanatlanmamızı sağlayacaktır. Bu sayede aklımızı, inancımızı, neslimizi, canımızı, malımızı, sahip olduklarımızı, özelimizi, genelimizi, hasılı tüm varlığımızı koruyarak sarsılmaz bir bina inşa edeceğiz.
Evlerimiz huzur bulsun, Rabbim hepimizden razı olsun.