6 Şubat 2025, Perşembe

Bir Yumuşak Güç Unsuru Olarak Hollywood – Doç. Dr. Mustafa ASLAN

Bir Yumuşak Güç Unsuru Olarak Hollywood

Kamu diplomasisi, devletlerin ulusal çıkarları için diğer devletlerin politik aktörlerini ve halkını etkilemeye yönelik stratejik girişimler olarak tanımlanmaktadır. Ülkelerin imajının ve itibarının yükseltilmesi hedefiyle birçok faaliyetin çok yönlü planlanması, kamu diplomasisinin yumuşak güç ile yürütülmesi anlamına gelmektedir.

Kitleleri etkileme gücüne sahip sinema; kurgu, belgesel, animasyon, çizgi film ve daha birçok alt türüyle kamu diplomasisinin en işlevsel araçlarından birisidir. Kamu diplomasisi bağlamında en etkili yumuşak güç unsuru sinemadır. Televizyon, gazete, radyo gibi konvansiyonel araçlar bilgi yoğun kitle iletişim araçlarıdır. Bu araçlar daha çok bilgi aktarmak, bilgilendirme yapmak için kullanılmaktadır. Kitle iletişim araçları içinde duygu yoğun bir araç olan sinema hedef kitleyi harekete geçirme kabiliyetine sahiptir. Doğrudan duyguya hitap eden sinema; gündem belirleyebilme, kamuoyu oluşturabilme ve algıları şekillendirebilmektedir.

Sinemanın kitleleri manipüle etme gücünün farkına varan Amerika, Hollywood’u diplomatik bir enstrüman olarak kullanmaktadır. Hollywood filmleri ile Amerikan dış politikası karşılıklı bir okumaya tabi tutulduğunda, Hollywood’un ABD politikalarının servis edildiği bir mecra olduğu görülecektir. Bu yapısıyla Hollywood film endüstrisi sistemini beslerken aynı zamanda sistemden beslenmektedir.

Toplumların dini değerleri, düşünce sistemleri, sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı Hollywood sineması aracılığıyla biçimlendirmektedir. Toplumların politik yönelimlerine ve politika yapıcıların kararlarına etki etmek bir yana, yeme içme alışkanlıkları, yaşam tarzı gibi dönüşümü zor ve fakat etkisi çok uzun sürecek kültürel değişimi de tetiklemektedir. Amerikan kültürü Hollywood aracılığıyla tüm dünyaya pazarlanmaktadır.

Kamu Diplomasisi ve Yumuşak Güç

Gündem belirlemenin ve politik aktörlerinin karar alma süreçlerine etki etmenin en bilinen iki yöntemi; sert ve yumuşak güç kullanımıdır. Soğuk savaş döneminde devletlerin askeri kapasiteleri ve operasyon kabiliyetlerinin yerini hedef kitleyi yönlendirebilme ve ikna edebilme kapasitesi almıştır. Amerikalı siyaset bilimci Joseph Nye, devletlerin bir başka ülkeyi ve o ülkenin vatandaşlarını etkileme ve yönlendirebilmesi kabiliyetini “yumuşak güç” olarak adlandırılmaktadır. (Nye, 2005: 14). Nye’a göre dünyada (2005); küresel sistemin çok kutuplu yapısı ve medyanın artan etkisiyle birlikte sert güç olarak nitelendirilen askeri ve ekonomik gücün etkisi azalırken, ikna ve rızaya dayalı bir sistem olan yumuşak güç kullanımı yaygınlaşmaktadır. Hem daha düşük maliyetli ve daha kalıcı sonuçlar doğurabilmesi hem de rıza unsuru içermesi bakımından yumuşak güç, uluslararası politikada en etkin güç olarak kabul edilmektedir (Medin, Koyuncu, 2017).

Devletler kültür ve ideolojilerini diğer ülke insanlarına anlatma, onlarda hayranlık uyandırma, gündem belirleme, algıları yönlendirme ve politik aktörleri etkileyebilmek için; radyo, televizyon, gazete, edebiyat, müzik, tiyatro ve sinema gibi bir takım yumuşak güç unsurlarını kullanırlar. Bu araçlar arasında daha geniş kitlelere ulaşabilme ve duygu yoğun aktarımı sayesinde sinema, ABD başta olmak üzere devletler tarafından en sık kullanılan enstrümandır (Çevik, 2015: 396-397). Uygun izleme koşullarında beş duyu organına aynı anda hitap edebilen sinema; bir fikir ve düşüncenin karşı tarafa aktarılmasında etkili bir araçtır.

Hollywood Film Endüstrisi

Hollywood kapasitesi, insan kaynağı ve ekonomisiyle dünyanın hiçbir yerinde başka bir sinemada olmayan işletim modeliyle endüstrileşmesini tamamlamış bir sistemdir. Amerikalıların daha şanslı, daha zengin ve daha özgür oldukları anlatılan Hollywood, dünyaya Amerika’yı ve “Amerikan rüyası”nı pompalamaktadır.

Amerikan dış politikası gözetilerek yazılan senaryolar, bu senaryolardaki roller için seçilen oyuncular, gerçekliğin aktarılmasında önemli işlev gören mekanlar, hikâyede amaçlanan duygunun seyirciye doğru geçmesi için bestelenen müzikler ve daha birçok detay küresel ölçekte ABD’nin aldığı kararlar için meşru bir zemin oluşturmaktadır. (Pınar, 2017: 254) Amerika, Hollywood yapımlarını kendi toplumunun siyasi ve kültürel değerlerini, inançlarını ve düşüncelerini dünyaya yaymak için bir fırsat olarak değerlendirilmektedir.

Amerika filmler aracılığıyla tüm dünyaya kültürünü ve yaşam tarzını da pazarlamaktadır. Bunu yaparken Amerika sadece politik/psikolojik üstünlüğü elde etmiş olmuyor; diğer ülke vatandaşlarının kültürel değişimini de tetikleyerek uzun vadede Amerikan mallarının uluslararası pazar paylarını artırıyor. Bu açıdan bakıldığında Amerika, Hollywood endüstrisine yaptığı yatırımları geri kazanıyor. Filmlerde aktörlerin giydikleri jean pantolonlardan aktrislerin saç modellerine, film içinde görülen arabalardan ev içlerinde kullanılan mobilyalara, yemeklerden içeceklere kadar bütün detaylar Amerikan mallarının uluslararası pazar paylarının artmasını hedefliyor.

Bugün dünya üzerinde dağıtım ağı en yaygın gazlı içecek Amerikan kolasıdır. Metropollerdeki süpermarketlerden Afrika’nın en ücra köşesindeki köy bakkalına kadar dünya üzerinde CocaCola’nın girmediği, satış yapmadığı bir yer yoktur. Aynı şekilde McDonald’s da dünya genelinde merkez yerleşim yerlerinin hemen hepsinde şubesi olan dünya üzerinde en yaygın fastfood marketlerin başında gelmektedir. Sadece CocaCola ve McDonald’s örnekleri bile Amerikan fastfood kültürünün dünyaya pazarlanması ve Amerika’nın büyük bir ekonomik sermayeyi elinde tutmasına gösterilebilecek en somut örneklerdir.

Herkesin CocaCola sevdiği ve McDonald’s şubelerinden yemek yediği bir sistemde, beğeniler ve zevkler aynılaşmakta, yerellik ortadan kalkmaktadır. Yerel değerlerin, beğenilerin, kültürün yavaşça silinerek yerine Amerikan kültürünün yerleştirilmesi projesi Hollywood filmleri aracılığıyla yürütülmektedir.

Dünya sinemasında bir filmin Hollywood filmi olup olmadığını anlamak hiç de zor değildir. Hollywood filmlerinin anlatı yapısı aynıdır. Literatürde buna klasik anlatı sineması denilir. Hikâye ikili karşıtlıklar üzerine kurulur. Bu ikili karşıtlıklar çok temel olarak iyiler ve kötüler şeklinde karşımıza çıkar. İyiler genellikle olağanüstü özelliklerle donatılırken; kötüler beceriksiz, konusuna yeterince hâkim olmayan ve görece eksik bilgiye sahiptirler. Filmin kahramanı çoğunlukla pür Amerikalı ve erkektir. Anti-kahraman ise Amerikan olmayan ya da Amerikalı olması durumunda sistemin kabul etmediği kişilerden seçilir. Hollywood filmlerinin iyi karakterleri birbirine çok benzerken, karşısına konumlandırılan öteki; kimi zaman Rus ajanı olur, kimi zaman Çinli ya da Japon, kimi zaman da Orta Doğulu bir teröristtir. Dahası iyi karakterler güzel, bakımlı ve temiz giyinirken kötüler çirkin, bakımsız, pis ve özensiz olarak sunulmaktadır.

Hollywood bir endüstridir. Tıpkı bir fabrika gibi işler ve bu sistemde her şeyin bir karşılığı vardır. Tomruklar marangoz atölyesinde geldiğinde hiçbirisi birbirine benzemez. Boyları, kalınlıkları ve yapıları birbirinden farklıdır. Marangozun tezgahından geçen tomruklar atölyesini çıkarken tek tipleşirler. Hollywood bu haliyle bir marangoz öteleyesini andırmaktadır. Seyircinin farklılıklarını ortadan kaldırmayı amaçlar, özgün bakışları yok eder ve bireyleri aynılaştırır.

Dünya film piyasasını Hollywood kontrol etmektedir. Gösterim ve dağıtım ağını elinde bulunduran büyük yapım şirketlerinin (bu şirketler Hollywood endüstrisini oluşturlar) izni olmadan sinema salonunda hiçbir film izlenmez. Bağımsız sinema gösterim salonları hariç (bu salonların sayısı oldukça azdır) diğer salonlar Hollywood’un kontrolündedir. Bu açıdan bakıldığında ülke olarak çok film üretmeniz bir anlam ifade etmez. Bir yerli yapım filmin vizyona ne zaman gireceği, hangi salonlarda gösterileceği ve kaç hafta gösterimde kalacağının kararı Hollywood tarafından verilmektedir. Böyle bir sistemde seyirci Hollywood yapımlarına muhtaç bırakılırken tüm dünyaya sinema filmleri aracılığıyla “Amerikan rüyası” pazarlamaktadır.

Hollywood Devlet İlişkisi

Hollywood Amerikan devlet politikasının bir ürünüdür. O sebeple Amerikan ulusal çıkarları ile ters düşen hiçbir projeye onay verilmez. Pentagon ile sinema endüstrisi arasında tahmin edilenin ötesinde bir iş birliği vardır. Amerikalı yazarlar Michael Ryne ve Dougles Kellner, 1988 yılında yayınladıkları ve 2002 yılında Politik Kamera ismiyle Türkçeye çevrilen kitaplarında; Beyaz Saray ve Hollywood arasında resmi temasın olduğu ilk toplantıdan bahsederler. ABD başkanı Franklin Roosevelt bir grup yapımcı yönetmeni Beyaz Saray’a davet ederek, Amerikan çıkarlarına uygun filmler yapmalarını istemiştir. 1942 yılında Beyaz Sarayda yapılan bu toplantının hemen ertesinde Hollywood’da bir irtibat bürosu kurulmuştur (Ryne & Kellner, 2002). Hollywood’un içinde kurulan bu büronun görevi Amerikan hükümetinin politikalarını filmler aracılığıyla ulusal ve uluslararası kamuoyuna anlatmaktır.

Bu iş birliği sayesinde büyük bütçeli filmler yapabilme kabiliyeti elde eden Hollywood Amerikan ordusunun tüm imkanlarından yararlanmakta ve devlet reflekslerini öğrenmektedir. Helikopterler, savaşta kullanılan mühimmatlar, askeri araçlar, tanklar, uçak savarlar, savaş gemileri, jetler, askeri üstler vb. Hollywood’un kendi bütçesiyle temin edemeyeceği imkanlar filmlerde sıklıkla kullanılmaktaydı (Ryne & Kellner, 2002: 32-36).

Pentagon’un lojistik olarak desteklediği filmler arasında; “I’m Legend, Transformers II, The Lucky Ones, Iron Man, The Messenger, War of The Worlds”gibi filmler sayılabilir.

ABD, Hollywood sinemasının büyümesini bir endüstri olmasını planlamıştı. Daha sonra Hollywood sinemasını ulusal politikaları için kullanmaya başladı. Aslında buna tam olarak “kullanma” diyemeyiz. Çünkü Hollywood, Louis Althusser’in tanımlamasıyla devletin ideolojik aygıtı haline gelmişti. Soğuk savaş döneminde ABD sinemayı etkin bir enstrüman olarak kullandı. O dönemde sinemalarda yoğun bir şekilde SSCB aleyhine filmlerin vizyona girmesi sağlandı. SSCB’nin dağılmasının ardından; İran, Kuzey Kore, Çin, Irak gibi uluslararası arenada ABD’nin sorun yaşadığı ülkeler Hollywood yapımlarında kahramanın karşısında yerini almaktaydı.

Hollywood’un “Ötekisi”

2. Dünya savaşından sonra başlayan soğuk savaş döneminde SSCB, ABD için en büyük tehlikeydi. O dönemde çekilen filmler arasında; “Rambo I, II, III, Yaratık II, Top Gun, Av, Zor Ölüm, Zafer, Kızıl Ekim” gibi filmler sayılabilir.

ABD’nin kamu diplomasisi bağlamında sinemayı etkin enstrüman olarak kullanımına en iyi örnek hiç şüphesiz Rocky ve Rambo serileridir. ABD–SSCB ilişkisini hikayesinin merkezine alan bu filmlerde Amerika uluslararası kamuoyuna nasıl barışçıl, dürüst ve özgürlükçü bir politika güttüğünü anlatır. Rambo filminde kahramanın kilometrelerce uzağa başka bir coğrafyaya neden gittiğine ilişkin; bölgeyi Rus sömürüsünden kurtarmak ve Afgan halkının özgürleştirilmesini sağlamak iki temel argüman olarak sunulmaktadır (Esen ve Aslan, 2015).

ABD ile SSCB arasındaki siyasal gerilimin ele alındığı filmlerde; iki ülkeyi temsil eden karakterlerin karşı karşıya geldikleri, Amerika’nın iyiyi SSCB’nin ise kötüyü temsil ettiği görülmektedir. Hollywood filmlerinde Amerikalı karakterler ile Rus karakterlerin sürekli karşı karşıya geldiğinin altını çizen Ebru Ejder (2007: 88), karşılaşmaların hiçbirisinin romantik bir karşılaşma olmadığına, hikâyenin bir aşk etrafında şekillenmediğine, filmlerin sonunda karakterlerin birbirlerini anlamaya çalışmadıklarına ve empati yapmadıklarına dikkat çekmektedir.

Filmlerde Amerikalı karakterlerle sıklıkla karşı karşıya gelen ya da hikâyede olumsuzlanan sadece SSCB değildir. Hollywood yapımlarında; büyüyen sanayisiyle tehdit oluşturan Almanya, Uzak Doğu’da yükselen ve günden güne parlayan ekonomisiyle Japonya, Orta Doğu planlarının uygulanmasında ABD’nin hızını yavaşlatan İran ve ucuz iş gücü sayesinde küresel piyasaları etkileyen Çin filmlerde “öteki” olarak konumlanmaktadır.

İkinci dünya savaşında Japon askerlerinin işgal ettiği topraklarda yerli halka yaptığı işkencelerin Hollywood filmlerine (Thin Red Line, Pearl Harbour) sıklıkla konu olmasının sebebi; Japonya’nın ABD sermayesine ve mallarına ulusal pazarında yeterince yer açmaması olabilir. Orta Doğu’da Amerika’nın çıkarı doğrultusunda hareket etmeyen; Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Irak, Suriye vb. ülkeleri ötekileştiren Hollywood; ABD çıkarlarına uygun hareket etmeyen ülkelerin imajını uluslararası kamuoyu nezdinde zedelemekte ve politikacılarına olan güveni sarsmaktadır.

Örnek Filmler

Rocky (1976) Hollywood sinemasının yapımlarından olan filmde Rocky ile Rus boksör arasında yaşanan kıyasıya mücadele ele alınmaktadır. David Robb Rocky filmleri serisine ilişkin Hollywood Operasyonları isimli kitabında filmin sadece sıradan bir Amerikan filmi olarak değerlendirilmesinin eksik bir bakış olacağını dile getirmiştir. ABD tehdit olarak gördüğü komünist rejimi Rocky filmi üzerinden ötekileştirmektedir. Full Metal Jacket (1987) Vietnam Savaşı’na gitmek üzere bir grup askerin aldıkları eğitime odaklanan filmde, vatan sevgisi ve dine bağlılık anlatılmaktadır. Amerikan ulusal çıkarlarına karşı olan herkesin ve her şeyin düşman olarak kabul edilmesi gerektiğinin anlatıldığı filmde, askerlerin dinlerine bağlılıklarının önemi vurgulanır. Filmde askerlerin savaş meydanında Hz. İsa ile birlikte savaşacakları, komünizmin yok edileceği ve savaş sonunda Vietnam halkına özgürlük getirileceği anlatılmaktadır.

Er Ryan’ı Kurtarmak (1998) İkinci Dünya Savaşı’nda kaybettiği üç oğlunun ardından Normandiya çıkarmasında dördüncü çocuğunu da kaybetmek istemeyen bir kadının Amerikan Başkanına ulaşarak oğlunun sağ olarak geri dönmesini istemesiyle başlar. Başkan tarafından verilen bir emirle James Ryan’ın savaştan sağ çıkması sağlanacaktır. Ordunun her bir neferinin ne kadar kıymetli ve değerli olduğunun anlatıldığı film, Amerikan ordusunun yüceltildiği sahnelerle doludur. Çıkartma esnasında yaşanan olumsuzluklara ve can kayıplarına rağmen komutanların yaptığı akıllıca planlar sayesinde başarıya ulaşıldığı ve Amerikan ordusunun disiplinli yapısı vurgulanmaktadır. Filmde Alman askerlerine karşı acımasız olunması gerektiği ve Almanların güvenilmez olduklarına ilişkin diyaloglar bulunmaktadır.

Ölümcül Tuzak (2008) filminde herkesin potansiyel düşman ve her objenin de ölümcül bomba olduğu Irak’ta, Amerikan ordusundan seçilmiş bomba imha uzmanı ve bir grup askerin yaşadıkları anlatılmaktadır. Filmde Amerikan askerleri ile Iraklı askerler arasında ikili karşıtlık kurulurken, kaos ve gerilim sahnelerinde ezan ve kuran sesinin duyulması, filmin içine ustaca yerleştirilen detaylar olarak dikkati çekmektedir.

Argo (2012), bir grup Amerikalının, ABD büyükelçiliği baskının ardından Tahran’dan kurtarılması hikâyesini anlatmaktadır. 2012 yılında ABD-İran arasında gerginliğin tırmandığı, ABD’nin İran’a olası askeri müdahalesinin konuşulduğu bir dönemde filmin vizyona girmesi sadece tesadüf kelimesiyle açıklanamaz. ABD, Argo filmini ile uluslararası kamuoyunun dikkatini İran’ın üzerine çekmeye çalışmıştır. Filmde İranlılar yağmacı, çirkin, yakıp yıkan, aşırı dinci, cahil, kaba-saba insanlar olarak sunulmaktadır. Filmde diplomatlarını İran’dan kurtarmak isteyen ABD, insanların İran rejiminden kurtarılması ve özgürleştirilmesi gerektiği mesajını vermektedir. Ey iyi film Oscar ödülünü alan Argo’nun ödül sunumunu Beyaz Saray’dan bağlanarak First Lady Michelle Obama yapmıştır. İran Kültür Bakanı Muhammed Hüseyni ise Argo filmi hakkında yaptığı bir yorumda ABD’nin tarihi çarpıttığını Hollywood aracılığıyla İran’a karşı yumuşak güç uyguladığını belirtmiştir.

Olympus Has Fallen (2013), filmi Kuzey Koreli teröristlerin Beyaz Saray’ı gizli bir operasyonla ele geçirerek Amerikan başkanını rehin almasını anlatır. ABD özel kuvvetler biriminde görevli ajan olan Mike Banning, başkanı ve Beyaz Sarayı teröristlerden kurtarır. Hollywood film aracılığıyla Kuzey Kore’nin nükleer füze denemeleriyle bölge barışını tehdit ettiği imajı oluşturarak uluslararası politik aktörelerin dikkatini Kuzey Kore’nin üzerine çevrilmesini amaçlamıştır.

American Sniper (2014), Amerikan odsunda görevli bir keskin nişancının yoğun savaş ortamının hüküm sürdüğü Irak’a silah arkadaşlarını korumak için gönderilmesini ve Irak’ta yaşadıkları anlatılmaktadır. Amerika’nın Orta Doğu politikalarını meşrulaştırmaya hizmet eden film, Orta Doğu halklarının terörist olduğunu varsayımından hareket eder. Birçok Hollywood filminde olduğu gibi savaş sahnelerinde arkadan ezan sesi duyulmaktadır. Filmde klasik Hollywood anlatı kalıplarına uyularak, hikaye ikili karşıtlıklar üzerinden anlatılmıştır. Irak askerleri; işbirlikçi, korkak, üzerleri pis olarak sunulurken; Amerikalılar temiz, cesur ve özgürlük savaşçıları olarak sunulmaktadır.

Fury (2014), İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde beş Amerikan askerinin 300 Alman askeriyle karşılaştığı ve tüm imkansızlıklarla savaşmak zorunda kaldığı 24 saati konu alıyor. Tecrübesiz bir askerin bile yeterince cesaretlendirilirse ülkesinin değerleri için nasıl bir kahramana dönüşebileceği filmin ana konusunu oluşturmaktadır. Hollywood’un klasik anlatı kalıplarının tekrar edildiği filmde; zor durumda olsalar da inançlarından ve cesaretlerinde bir şey kaybetmeyen Amerikan askerleri ile, sayıca fazla olmalarına rağmen cesaret ve stratejileri olmayan Alman askerleri karşılaştırılmaktadır.

Hollywood film stüdyolarının film arşivleri, ABD’nin İslam’ı ve Müslümanları doğrudan hedef aldığı yüzlerce film ile doludur. Hollywood yapımlarında her fırsatta İslami değerlerin aşağılandığı ve Müslümanların açık hedef olarak gösterildiği ve İslam’ın terörle eşleştirildiği sahnelere yer verilmektedir. 11 Eylül saldırısı öncesinde de İslami değerlerle alay eden filmler yapılsa da 11 Eylül bir milat olmuştur. 11 Eylül ile birlikte İslam’ı ötekileştirme projelerine ağırlık vermeye başlayan Hollywood, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra sistematik bir şekilde İslam’ın adil bir düzen önerisini hedefe almıştır. Günümüzde Hollywood halen adil düzenin itibarsızlaştırılması için yüzlerce film yapmaya devam etmektedir.

Sonuç

Amerika Hollywood’u kültür ve ideolojisini dünyaya açmak için etkili bir enstrüman olarak kullanmaktadır. ABD’nin ulusal çıkarları gözetilerek yapılan filmler, Amerikan rüyasının kitlelere anlatılması ve rızanın imal edilmesinde önemli bir işlev görmektedir.

Hollywood filmlerinde; güçlü, güzel, zengin, bakımlı, başarılı, cesur ve bilgiyi temsil eden karakterlerin Amerikalı karakterler olduğu, klasik anlatıdaki ikili karşıtlık gereği kahramanın karşısına konumlandırılan “öteki”nin; çirkin, korkak, bilgi yoksunu, hileye başvuran, pis vb. karakterler olarak sunulmaktadır. İyiler ile kötülerin çatışmasının anlatıldığı Hollywood filmlerde her zaman iyiler kazanır. Filmlerin sonu umutla biter. Seyircinin sisteme olan inancının sarsılmasına asla müsaade edilmez. Hemen her filmde siren seslerine, polis ve ambulans gibi ilk bakışta kamu idaresini hatırlatan unsurlara yer verilir.

Hollywood klasik anlatı yapısını bozmadan hikayelerini modern dünyanın gerekliliklerine göre revize etmektedir. Yıllardan beri anlattığı hikâye aynı olmasına rağmen her seferinde yeni bir anlatı duygusunu oluşturarak bakışları sürekli üzerinde tutmayı başarmaktadır. Rocky, Rambo, James Bond ve Transformers ile başlayan hikayeler artık Superman, Batman, Iron Man, Hulk, Örümcek Adam, Ant-Man vb. karakterlerle devam etmektedir. Hollywood tezgahından çıkan tüm filmler; Amerika’nın güçlü ve yenilmez olduğunu ve dünyaya özgürlük ve huzur getirdiğini anlatmaktadır. Bu günümüz Amerikan filmlerinde de böyledir.

Kaynakça

  • Çevik, S. (2015). Kültürel diplomaside devlet dışı aktörler: Türk sineması ve dizileri. İçinde M. Şahin-B.
  • Çevik (Ed.), Türk dış politikası ve kamu diplomasisi (ss. 391-437). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
  • Ejder, E. (2007). Dış Politika Aracı Olarak Tanıtım: ABD Dış Politikası Ve Hollywood Örneği. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
  • Esen & M. Aslan (2015). “Nationalist Discourse In Cinema An Analysis Upon Rambo III and Valley Of The Wolwes Palestine Film,” 13. International Communication in the Millennium Symposium.
  • Medin, B. & Koyuncu, S. (2017). Cinema as a soft power instrument: Hollywood cinema case. International Journal of Social Sciences and Education Research, 3 (3), 836-844.
  • Nye, J. (2005). Yumuşak Güç, (Çev: Rayhan İnan Aydın). Elips Kitap, Ankara.
  • Pınar, (2017). Amerika Birleşik Devletleri’nin Yumuşak Gücü ve Hollywood İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi. 6 (1). 253-274.
  • Ryne, & Kellner, D. (2002). Politik Kamera Çağdaş Hollywood Sinemasının İdeolojisi ve Politikası. (Çev: Elif Özsayar). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • Uslu, E., B. (2021). Yumuşak Güç Kavramı Ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Yumuşak Güç Unsuru Olarak Hollywood Sineması. Karabük Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir