27 Kasım’da Halep’in batı bölgelerinde harekete geçen Heyet Tahrir Şam (HTŞ) birliklerinin ilerleyişine diğer muhalif gruplar ve halk da destek oldu. Muhalifler ele geçirdikleri bölgelerde şiddet eylemleri yapmadılar halkın güvenini kazandılar. Kısa sürede Halep, Hama ve Humus’u kontrol altına aldılar. 8 Aralık 2024 itibarıyla Şam’ı da ele geçirdiler ve Beşar Esad ülkesinden kaçtı. 1963’te başlayan 61 yıllık Baas rejimi böylece son buldu. 15 Mart 2011 tarihindeki halk hareketinin neticesinde 2013’te başlayan 11 yıllık savaşın ardından Suriye’de yeni bir dönem başlıyor. Dileğimiz, bölgedeki otorite boşluğunun bir an önce sona ermesi, çatışmaların en kısa sürede müzakerelere yerini bırakması, Suriye’de demokratik, adil bir yönetimin tesis edilmesidir.
Beşar Esad hem ülkesini hem de bölgeyi 13 yıl boyunca tehlikeden tehlikeye sürükledi. Dünyadaki değişim ve dönüşüm süreçlerini okuyamadı, bunlara karşı gerekli çözümleri üretmede hep diktatoryal reflekslerle hareket etti, her şeyin baskı, şiddet ve silahla çözüleceğini düşündü, gelişmeleri okumaktan uzak kaldı. Daha bir hafta öncesine kadar Türkiye’den gelen görüşme tekliflerine cevap vermedi, müzakereden, iletişimden, çözüm arayışlarından kaçtı.
İç savaşın başından beri Beşar Esad’ı ayakta tutan, Rusya ve İran’ın verdiği dış destek idi. Ukrayna ile savaşta hem asker hem de mühimmat sıkıntısı çeken Rusya’nın, Esad rejimini daha fazla desteklemesi zor idi. Kremlin Sözcüsü Dimitriy Peskov, “Suriye’deki olayların Rusya dahil tüm dünyayı şaşırttığı”nı açıkladı. Bu da Rusya’nın bölgedeki gelişmeleri yakından takip etmekten geri kaldığını gösteriyor.
İran’ın bölgeye Hizbullah ile müdahalesi, ideolojik ve teopolitik yaklaşımı, sadece belirli grupların lehine olan hamleleri sürdürülebilir bir strateji değildi. Bölgedeki hemen bütün çatışmaların içerisinde yer alan Hizbullah güçlerinin son dönemde ABD ve İsrail saldırıları ile büyük kayıplar vermesi de İran’ın bölgedeki gücünü zayıflattı.
Rusya’nın Planları Suya Düştü
Bununla birlikte Suriye’deki muhaliflerin 13 yıl boyunca hem silah hem de örgütlenme bakımından ciddi bir şekilde güçlendikleri anlaşıldı. Buna mukabil Esad rejiminin hâkim olduğu bölgelerde yönetim olarak sorumluluklarını yerine getiremediği, halkın desteğini ve ordunun kontrolünü tamamen kaybettiği anlaşıldı. İçeride Nusayrilere dayanan Esad rejiminin nüfuzu her geçen gün eridi, etnik ve ideolojik gruplara dayanmanın ayrıştırıcılığını, devletin bütün vatandaşlarına adilane bir şekilde kapsayıcı olamamasının handikaplarını Suriye böylece acı bir şekilde tecrübe etti.
Esad rejiminin çöküşüyle birlikte 13 yıldır onu destekleyen Rusya ve İran bölgede âdeta açıkta kaldı. Rusya, Esad’a verdiği büyük destek karşılığında Tarsus’taki Hmeymim askeri üstünde kalmak üzere 49 yıllığına antlaşma imzalamıştı. Böylece tarihi idealleri doğrultusunda Akdeniz’in sıcak sularına daimî olarak indiğini iddia eden Rusya’nın planları suya düştü. Rus yetkililerin, Rus askeri üsleri ve diplomatik misyonları için silahlı muhalif güçlerle görüştüklerini ve güvenliklerini garanti altına almaya çalıştıkları açıklandı. Bundan sonra gerek Rusya gerekse İran bölgede var olmak için doğal olarak her türlü pazarlığın içerisinde olmaya çalışacaktır.
İsrail’in Suriye’nin güneyine yönelik olarak daha önce başlattığı işgal harekâtı bölge için büyük tehlikeleri de beraberinde getiriyor. İsrail, Suriye’de oluşan iktidar boşluğunu kendi lehine değerlendirmek üzere Suriye’ye yaptığı işgal harekâtını hızlandırmaya kararlı görünüyor. Bölgenin istikrarı beklenirken İsrail’in işgali, Suriye ve bölge için yeni riskleri de beraberinde getiriyor. Yeni ve uzun vadeli bir çatışma alanının ortaya çıkma tehlikesi oluşuyor. Bu noktada ABD ve İngiltere’nin bölgeye yönelik politikalarının da etkili olacağı söylenebilir.
Türkiye’nin Mihmandarlığını Unutmayacaklar
Türkiye’deki Suriyeliler Esad rejiminin sona ermesini büyük coşku ve mutlulukla karşıladılar. Sokaklara dökülüp bayram gibi kutlamalar yaptılar. Şüphesiz ki onlar için 13 yıllık göçmenlik, gurbet hayatı çok zordu, büyük travmalar yaşadılar. Aylan bebek başta olmak üzere binlerce göçmenin hayalleri ve hayatları Akdeniz’in derin sularında son buldu. Ülkemiz ve milletimiz muhacirlere ev sahibi olarak yapılabilecek olanları fazlasıyla yaptı. 13 yıllık Suriye iç savaşı bütün göçmenlerde, ülkemizde ve insanlığın vicdanında derin yaralar oluşturdu.
8 Aralık itibarıyla Suriyeli göçmenlerden Türkiye’den ayrılmaya başlayanlar var. Türkiye’nin mihmandarlığını, desteklerini ve onlar için yaptıklarını unutmayacaklar. Bu ileride Türkiye ile ilişkilerin daha köklü bir şekilde gelişmesini sağlayacak… Suriyelilerin gelişlerinin Türkiye ekonomisine ne kadar tesirleri oldu ise dönüşlerinin de ciddi etkileri olacak. En basiti işçi gücü açığı oluşacak, bir müddet kiralarda ve emlak fiyatlarında düşüşler yaşanacak, birçok sektörde etkili dalgalanmalar yaşanacak. Bununla birlikte Suriye’ye ihracat artacak ve bölgeyle ilgili politikalarda Türkiye çok etkili rol oynayacak. Bundan sonra bölgeyle ilgili kurulacak masada kararlar Türkiye’nin tavrına göre belirlenecek.
Suriye’de Muhalifler Birleşebilecek mi?
Esad rejimi sona erdi, HTŞ, SMO ve diğer muhalif gruplar bulundukları bölgelerde hakimiyeti sağlamlaştırmaya gayret ediyorlar. HTŞ şu an itibarıyla Suriye’de yönetimi ele almak için çalışıyor. YPG Türkiye için hala büyük bir tehlike. Suriye’de her şeyin kısa sürede düzeleceğini düşünmek şüphesiz ki mümkün değil. Suriye’de muhalifler birleşerek bir idari yapı oluşturulabilecek mi, ülkenin üniter yapısını ve toprak bütünlüğünü muhafaza edebilecek mi, ülke genelinde asayiş ve istikrar sağlanabilecek mi, ülkeyi yeniden inşa etmek mümkün olabilecek mi? Bütün bunlar herkesin kafasını meşgul eden sorular.
Türkiye son dönemde izlediği reel politikalarla şu anda Suriye’deki güçlerle ilişkilerde en avantajlı ve etkili ülke durumunda. Bunun devam ettirilmesi için sahada stratejik adımların atıldığını Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları ortaya koyuyor. Yani Türkiye sahaya hâkim ve oyun kurucu ülke. Suriye’deki iktidar değişimi, Karabağ savaşı sonrasında olduğu gibi, olayların seyri ve sevki Türkiye’nin dünya siyasetinde yeni bir döneme geçişinin de başlangıcı sayılabilir.