13–15 Aralık 2024 tarihleri arasında düzenlenen İstanbul Forumu, sadece bir konferans değil; farklı coğrafyalardan gelen entelektüellerin, düşünce liderlerinin, uygulayıcıların ve gençlerin ortak meseleler üzerine düşündüğü, tartıştığı ve çözüm arayışına girdiği dinamik bir platform oldu. Birleştirici teması “Bilgi-İrade-Düzen” olan Forum, İslam dünyasının karşı karşıya olduğu entelektüel, ekonomik ve siyasi krizlere bütüncül bir bakış sunmayı ve çözüm yolları geliştirmeyi amaçladı. Toplamda 35 oturumun gerçekleştirildiği forumda, 102 konuşmacı ve oturum başkanı yer aldı. Katılımcıların yarısı uluslararası isimlerden oluşurken, forumda 25 farklı ülkeden gelen temsilciler düşüncelerini paylaştı. ABD’den Afganistan’a, Japonya’dan Sudan’a kadar geniş bir coğrafyayı temsilen gelen konuşmacılar, meselelerin sadece yerel değil küresel boyutlarıyla ele alındığını gösterdi.
Forum kapsamında, herkese açık oturumların yanı sıra iki özel etkinlik de düzenlendi: Biri, politika savunuculuğu ve medya etkileşimi odaklı, kapalı bir toplantı olan “Müslüman Seslerin Yükseltilmesi” çalıştayıydı. Diğeri ise gençlere hitap eden, çözüm odaklı düşünmeyi teşvik eden bir fikir maratonuydu: FUTURIST’24. Forumun tanıtım ve kayıt işlemleri Türkçe ve İngilizce web sayfaları üzerinden yürütüldü ve toplamda 1190 kişi kayıt yaptırdı. Bilgi, Ekonomi ve Siyaset olmak üzere 3 temel teması olan forumun bu yapısı, oturumlara derinlik kazandırırken aynı zamanda tartışmaların geniş bir perspektiften yürütülmesine olanak sağladı.
Bilgi: Epistemolojik Yenilenmeye Doğru
Birinci günün panel ve tartışmalarında, İslam dünyasının karşı karşıya olduğu en acil entelektüel ve epistemolojik zorluklardan bazıları ele alındı. “İslam Dünyasında Otantik Bilgi Üretme Zorluğu” başlıklı açılış paneli, bilgi üretiminin tarihsel ve güncel krizlerini sorgulayarak ortamı hazırladı. Hem yapısal hem de felsefi ikilemleri ele alan panelistler, bilginin Müslüman entelektüel gelenekleri içinde nasıl şekillendiğini, tartışıldığını ve bazen de kısıtlandığını inceledi.
Sonraki oturumlarda bu kaygılar daha da genişletildi. Mehmet Görmez’in konuşması, ulemanın çağdaş Müslüman toplumlardaki rolünü yeniden değerlendirerek, geleneksel ilmi kurumların temel karakterlerini kaybetmeden modern gerçeklere nasıl uyum sağlayabileceklerini sorguladı. Paralel panel tartışmaları, bilginin dünya görüşlerini şekillendirmedeki, kolektif hafızayı inşa etmedeki ve sürdürülebilir entelektüel gelişim için kurumsal çerçeveler oluşturmadaki rolünün kritik boyutlarını araştırdı. Bu oturumlarda temel sorular ele alındı: Müslüman epistemik geleneği süreklilik ve değişim arasındaki gerilimi nasıl yönetmiştir? Bilgi tarihsel olarak hangi yollarla dolaşıma girmiştir ve bugün kolektif bir entelektüel kimlik inşa etmek için nasıl harekete geçirilebilir? İslami bilgi sistemlerinin bütünlüğünü ve gelecekteki gelişimini sağlamak için hangi kurumsal mekanizmalar gereklidir?
Özellikle ilgi çekici bir dizi tartışma, modern bilim ile çağdaş Müslüman düşüncesi arasındaki kesişme noktalarına odaklandı. Akademisyenler, bilginin İslamileştirilmesi, bilginin entegrasyonu ve batılılaşma gibi geçmiş Müslüman epistemik projelerinin yörüngelerini tartışarak bunları 19. ve 20. yüzyılların daha geniş tarihsel krizleri içinde konumlandırdılar. Bilgiye yönelik titiz ve kendine güvenen bir yaklaşıma duyulan ihtiyaç (Batı paradigmalarına tepkinin ötesine geçen bir yaklaşım) bu oturumlar boyunca yinelenen bir tema oldu.
Ekonomi: Alternatif Kalkınma ve Egemenlik
Forumun ikinci günü ekonomik temalar üzerine zengin ve düşündürücü tartışmalara sahne oldu. Forumun genel sloganı olan “Bilgi-İrade-Düzen” başlığı altında düzenlenen oturumlarda adil bir ekonominin temel ilkeleri, İslam ekonomisinin günümüzün finansal zorluklarını ele almadaki rolü ve ekonomik bağımsızlık ve sürdürülebilirlik için gerekli yapısal dönüşümler ele alındı. Panelistler, küresel ekonomik paradigmaları eleştirel bir gözle inceleyerek, İslami ekonomi düşüncesinin modern kapitalizmin karmaşıklıkları arasında daha adil bir finansal sisteme nasıl katkıda bulunabileceği üzerinde durdular.
Tartışmalarda ekonomik modellerin sadece teknik sistemler olmadığı, etik, tarihi ve felsefi boyutlarla derinden iç içe geçtiği vurgulandı. Konuşmacılar, İslami etik ilkelerle uyumlu, adaleti, sürdürülebilirliği ve sosyal sorumluluğu teşvik eden modeller geliştirmek için Avrupa merkezli ekonomik çerçevelerin ötesine geçmenin gerekliliğini vurguladılar. Forumda, İslami finansın mevcut haliyle sınırlılıkları, ekonomik düşüncenin sömürgecilikten arındırılması ihtiyacı ve finansal spekülasyonun piyasa istikrarı üzerindeki etkisi gibi temel kaygılar ele alındı.
Bir diğer önemli tema ise, çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin ekonomik işbirliği ve stratejik konumlarıydı. Bu ülkeler toplu olarak önemli kaynaklara ve demografik avantajlara sahip olsalar da, politika yetersizlikleri ve dışa bağımlılıkları nedeniyle ekonomik potansiyelleri yeterince kullanılamamaktadır. Tartışmalarda İİT içi ticaretin, alternatif finansal yapıların ve giderek birbirine daha fazla bağlanan bir dünyada ekonomik egemenliğin yeniden değerlendirilmesinin önemi vurgulandı. Ayrıca, finansallaşma, gelir eşitsizliği ve teknolojik aksaklıkların ortaya çıkardığı zorluklar, İslami ekonomi ilkelerine dayanan sürdürülebilir ve etik çözümler bulunmasına vurgu yapılarak analiz edilmiştir.
Akademisyenleri, politika yapıcıları ve uzmanları bir araya getiren forum, Müslüman dünyası için ekonomik stratejileri tartışmak ve yeniden düşünmek için kapsamlı bir platform sağladı. Bu raporun ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere, oturumlar sırasında paylaşılan görüşler daha adil, dayanıklı ve kendi kendini idame ettirebilen bir ekonomik geleceğin şekillendirilmesine yönelik değerli perspektifler sunmaktadır. Bu rapor, İstanbul Forum 2024’ün ikinci gününde yapılan kritik tartışmalara ve önerilen yenilikçi çözümlere ışık tutarak tartışmalardan çıkarılan önemli sonuçları sunmaktadır.
Siyaset: Meşruiyet, Egemenlik ve Yeni Yönetişim Modelleri
Forumun üçüncü günü, siyasi düzenin temel taşlarını oluşturan meşruiyet, vekalet ve egemenlik meselelerine ayrıldı. Sömürgecilik sonrası oluşan siyasi boşluklar, yönetim krizlerinin kaynağı olarak tartışıldı.
Konuşmacılar siyasi bağımsızlığın sadece hukuki bir statü olmadığını, ekonomik, epistemik ve askeri açıdan kendine yeterlilik gerektiren devam eden bir süreç olduğunu vurguladılar. Uluslararası finans kuruluşlarının rolü, dış müdahaleler ve epistemolojik bağımlılıklar, Müslüman toplumların ele alması gereken önemli engeller olarak vurgulandı.
Ayrıca, yeni siyasi söylemlere duyulan ihtiyaç, çağdaş küresel zorlukların üstesinden gelmek için entelektüel ve kurumsal yenilenme çağrılarıyla birlikte önemli bir çıkarım oldu. Farklı hegemonya karşıtı hareketler arasında işbirliğini teşvik etmenin, iç siyasi ve sosyal yapıları güçlendirmenin ve yönetişim ile İslami düşünce arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmenin önemi, sunulan başlıca görüşler arasındaydı. Dünya hızlı dönüşümlerden geçerken, Müslümanların siyasi deneyimi, adil ve özerk bir geleceği şekillendirmek için hem eleştirel düşünmeyi hem de kararlı eylemi gerektiren bir kavşak noktasında kalmaya devam ediyor. Forum sırasında yapılan konuşmalar, bu tür çabalar için değerli çerçeveler sunarak, kökleri tarihsel süreklilik ve çağdaş gerçeklere dayanan terimlerle siyasi düzeni tanımlama konusunda failliği geri alma zorunluluğunu pekiştirdi.
Etik değerlere dayanan, kapsayıcı ve hesap verebilir yönetişim yapılarının oluşturulması çağrısı yapıldı. Özellikle Gazze özel oturumu, bölgesel krizlerin küresel sistemdeki etkisini gösteren çarpıcı bir örnek olarak öne çıktı. “Gazze Mahkemesi” adlı halk mahkemesi projesi, adaletin halk düzeyinde nasıl yeniden talep edilebileceğini ortaya koydu. Gazze özel oturumu, Gazze’nin artık çevresel bir mesele değil, daha geniş bir küresel yeniden yapılanma için bir katalizör olduğunun altını çizdi. Tartışmalar, Filistin’e yeniden odaklanmanın bir başka geçici öfke döngüsüne dönüşmemesini sağlamak için küresel sahnede ivmenin sürdürülmesinin acil bir ihtiyaç olduğunun altını çizdi. Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi hesap verebilirlik mekanizmalarının sembolik jestlerden ziyade somut sonuçlara yol açması için hukuki, siyasi ve tabandan gelen çabalar yoğunlaştırılmalıdır. Çok kutuplu bir dünyanın ortaya çıkışı, Filistin’in Küresel Güney ile, özellikle de sömürgecilik karşıtı mücadele geçmişine sahip ülkelerle ittifaklarını güçlendirmesi için bir fırsat sunmaktadır. Filistin savunuculuğu, Batılı güçlerden onay almak yerine, emperyalist hegemonyaya meydan okumaya kararlı yükselen bölgesel bloklarla ilişkiye öncelik vermelidir. Aynı zamanda, Siyonist iktidar yapılarının dağıtılması, İsrail’in egemenliğini sürdüren ekonomik, siyasi ve askeri bağımlılıkları hedef alan stratejik ve çok yönlü bir yaklaşım gerektirmektedir. Panelde, Filistin için verilen mücadelenin sadece toprak anlaşmazlıklarıyla ilgili olmadığı, tüm bölgenin egemenliğini tehdit eden yerleşik bir sömürgeci üstünlük sistemiyle yüzleşmek anlamına geldiği vurgulandı. Bu bağlamda, Filistinlilerin direnme hakkının yeniden vurgulanması son derece önemlidir. Savunuculuk dili, savunmacı duruştan Filistinlilerin eylemliliğinin net bir şekilde ortaya konmasına doğru kaymalı ve direnişin silahlı, kültürel, siyasi ve ekonomik tüm biçimlerini kendi kaderini tayin etmenin meşru eylemleri olarak tanımalıdır. Devlet aktörlerinin ötesinde sivil toplum da belirleyici bir rol oynamalıdır. Dünya çapında tanık olunan kitlesel seferberlikler, protestolar ve boykot hareketleri sürekli ve organize baskı kampanyalarına dönüşmeli ve Batılı hükümetleri İsrail’e verdikleri koşulsuz desteğe yönelik artan iç zorlukları hesaba katmaya zorlamalıdır. Panel, Gazze’nin küresel yeniden yapılanma için katalizör rolünün yadsınamaz olduğu sonucuna varmıştır; ancak asıl önemli soru şudur: Bu an, adalet ve kurtuluş için sürekli bir harekete dönüşecek mi, yoksa daha önceki yüksek ilgi anları gibi anlamlı bir yapısal değişim olmadan sönüp gidecek mi? Riskler açık: Filistin ya küresel dekolonizasyonda tamamlanmamış bir bölüm olarak kalacak ya da uluslararası düzeni yeniden şekillendiren belirleyici bir mücadele haline gelecek.
Yeni Bir Başlangıcın Habercisi…
Forumda ortaklaşa ortaya konan mesaj açıktı: İslam dünyasının mevcut krizlere sadece tepki veren değil, kendi geleceğini inşa eden proaktif bir aktöre dönüşmesi gerekiyor. Bu dönüşüm, entelektüel mirasın yeniden canlandırılması, etik temelli ekonomik modellerin benimsenmesi ve siyasi yapının demokratik, hesap verebilir ilkelerle yeniden şekillendirilmesini zorunlu kılıyor.
Epistemolojik yenilenme, sadece akademik bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal dayanıklılık ve kültürel öz güvenin inşası açısından da merkezi bir öneme sahip. Forumun bilgi temalı tartışmaları, bu ihtiyacın altını çizerek, klasik İslam düşüncesi ile modern bilim arasında bir sentez çağrısı yaptı.
Küresel finansal sisteme olan aşırı bağımlılık, Müslüman ülkelerin kalkınma süreçlerini kısıtlamaya devam ediyor. Forum, bu duruma karşı kolektif bir dayanışma modeli önerdi. Etik ilkelere dayalı bölgesel işbirlikleri, sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bağımsızlık için de bir zemin oluşturabilir.
Siyasi egemenlik sadece devlet yapılarıyla sınırlı değil; aynı zamanda sivil toplumun güçlendirilmesi, halkın sürece aktif katılımı ve hesap verebilirliğin kurumsallaştırılmasıyla mümkün olabilir. Forum, geleneksel değerlere bağlı kalırken modern yönetişim ilkelerine açık bir model önerdi.
İstanbul Forum 2024, günümüz İslam dünyasını şekillendiren temel meselelerin kapsamlı ve düşündürücü bir şekilde ele alınmasını sağladı. Tartışmalar bilgi, irade ve düzenin entegre bir şekilde takip edilmesi gerektiği fikrini pekiştirdi; entelektüel yenilenme siyasi ve ekonomik stratejilere yön vermeli, sürdürülebilir yönetişim ise sağlam bir epistemik temel gerektirmelidir.
Forumdan çıkan temel sonuçlardan biri, sadece mevcut küresel paradigmalara uyum sağlamak yerine İslami değerler ve tarihsel gerçekliklerle uyumlu alternatif bilgi üretimi, ekonomik örgütlenme ve siyasi yönetişim modelleri inşa etme zorunluluğuydu. Forum, küresel hegemonik güçlerin dayattığı yapısal engellerin altını çizerken, aynı zamanda stratejik entelektüel ve kurumsal reform yoluyla ele alınması gereken iç zayıflıklara da vurgu yaptı.
İleriye dönük olarak, forumdan elde edilen görüşler bölgesel işbirliğinin teşvik edilmesi, entelektüel direncin geliştirilmesi ve ekonomik ve siyasi özerkliğin arttırılması gerekliliğinin altını çizmektedir. Önümüzdeki yol, Müslüman toplumların küresel meselelerde pasif katılımcılar olmaktan çıkıp daha adil ve eşitlikçi bir dünya düzeninin aktif mimarları haline gelmelerini sağlamak için hem eleştirel düşünmeyi hem de kararlı bir şekilde harekete geçmeyi gerektirmektedir. İstanbul Forumu 2024, bu tartışmalar için önemli bir temel oluşturmuş ve önümüzdeki yıllarda devam edecek katılım, araştırma ve işbirliği için zemin hazırlamıştır.