16 Eylül 2025, Salı

Al-Attas’ın Felsefesı̇nde Bı̇lgı̇ Kavramı – Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç

Profesör Syed Muhammed Naquib al-Attas, bir sistem kurucu olarak, Kur’an hikmetinin kapsamlı ve tutarlı bir anlayışını, Müslümanlar tarafından olduğu kadar ona ihtiyaç duyan ve onu isteyen herkes tarafından da incelenmeye, anlaşılmaya ve özümsenmeye hazır, çağdaş bağlamda düzenli bir bilgi bütünü içinde sunmuştur. Al-Attas tarafından sunulan bilgi, her insan için gerekli olan türdendir; ruhun ve bedenin gıdası olan türdendir.  Dolayısıyla günümüz toplumu için hayati önem taşımaktadır.  Bu bilginin çağdaş insanlık durumu için neden hayati önem taşıdığını açıklamaya çalışacağım. Hayatiyeti söz konusu olduğunda bilgiyi üç önemli sınıfta ele alabiliriz:

Birinci Tür Bilgi; Besleyici Bilgi

Günlük olarak ihtiyaç duyduğumuz besinlere benzer, ancak bu ihtiyaç ara sıra olur. Fakat zaman ve şartlara göre ihtiyaç artabilir. Bu bilimsel bilgidir. Tabii ya da toplumsal ciddi bir sorunun yaşandığı bir zamanı düşünelim, o zaman buna olan ihtiyaç artar, dolayısıyla böyle zamanlarda bu tür bilgiye her zamankinden daha fazla dikkat etmemiz gerekir çünkü bu durumlarda ona olan ihtiyacımız elzemdir. Bu bilginin mahiyetini açıklamak için bir benzetme verebiliriz.

Saf bilimsel bilgi gıda gibidir; eğer bir kez yersek, daha fazla yemeye devam etmemiz gerekmez. Ancak, onu ilgili olduğu alana uygulamamız gerekir. Tıpkı yediğimiz yemek gibi, ona da yalnızca vücudumuzun besin maddelerine ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyaç duyarız. Ancak herhangi bir gıda olmadan vücut canlılığını koruyamaz.  Hatta yavaş yavaş ölebilir. Öte yandan, vücudumuzda bir rahatsızlık var ya da ağır bir iş yapıyorsak, o zaman besin ve gıda ihtiyacı artacaktır. Her faydalı bilginin değeri, bize kazandırdıkları üzerinden belirlenir; aynı şekilde bilimsel bilgi de diğer tüm bilgi türlerinden ayrı olarak ele alındığında, besleyici gıdalara benzer bir yeteneğe sahiptir.

İkinci Tür Bilgi; Hayati Nitelikteki Bilgi

İslami anlamda “Hayattar Bilgi” olarak adlandırabileceğimiz bu bilgi ruhun gıdasıdır.  Şu ayetin ve Kur’an’daki diğer birçok ayetin vurguladığı gibi: “Şüphesiz kalpler Allah’ı anmakla tatmin olur.” (13/Ra’d, 28). İnsanın kalbi, ruhu, nefsi ve benzeri tüm gizil güçleri, canlılıklarını sürdürebilmek için bu tür bilgilere ihtiyaç duyar. Fakat bu bilgiye olan ihtiyaç bizim havaya olan ihtiyacımıza benzer çünkü bu ihtiyaç günlük değildir, her dakika ona ihtiyaç duyarız.  Havaya her birkaç dakikada bir, bazen de her saniyede bir ihtiyaç duyarız; kimse biraz havam vardı, o yüzden bugün bekleyebilirim; yarın biraz alacağım diyemez. Yemek yemeyi birkaç gün geciktirebilirsiniz ama hava solumayı birkaç gün geciktirirseniz, özellikle de çok aktif olduğumuz zamanlarda, hayatımızı kaybederiz.

Ruhsal gerçekliğin sağlığını kaybetmek gerçekten de ruhsal yetilerin ölümünü getirir ve bu şekilde insan bedeni antlaşmalarla kendisine verilen rolü gerçekleştirmek için uygun işlevini yerine getiremez.  Beden sadece ruhsuz bir ceset olarak işlev görür ve antlaşmaların bilincini kaybeder. Ölü ruh, melekeleri kapatılmış olan varlıktır. Beden, Kur’an’ın bu durumu tarif ettiği gibi, algısız hareket eden bir yaratığa dönüşür.

Kalplerinde bir hastalık vardır, Allah da onlardaki hastalığı arttırmıştır. Yalan söylemeleri yüzünden, kendilerine acı veren bir azap da vardır. Onlara “Yeryüzünde düzeni bozmayın” denildiğinde, “Hayır, biz yalnızca ıslah edenleriz” derler. Biline ki, gerçekten bozanlar onların ta kendileridir, ama farkında olmuyorlar. … Onların misali, bir ateş yakan insan gibidir. Ateş tam etrafını aydınlattığında Allah ışıklarını yok eder de onları karanlıklar içinde, hiçbir şeyi görmez bir halde bırakıverir. Artık onlar sağırlardır, dilsizlerdir ve körlerdir; bu yüzden geri de dönemezler. Yahut onlar, karanlıklar içinde gökten boşanan gök gürültülü, şimşekli bir yağmura tutulmuş kimseler gibidirler. Yıldırımlar yüzünden ölümden korkarak parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Hâlbuki Allah inkârcıları çepeçevre kuşatmıştır. (Bakara, 10, 17-19)

Bu tür bir bilgi, her varlığa bütünleşmiş olan, bizi Hoca’nın son kitabında tartışma konusu olan ahitlerin gerçekleşmesine gösteren ve yönlendiren işaretleri veya ayetleri okumak için çok önemlidir. Bu bilgi vahiy tarafından verilir ve biz onu manevi hakikatler için rehberimiz olarak alırız.  Bu vahyedilmiş bilgiye ‘ilim’ denir, ancak Kur’an’ın “ve’l-fıkh bih” diyerek işaret ettiği gibi bizim tarafımızdan anlaşılır.

Üçüncü Tür Bilgi; Bu İkisinin Birleşimi

Bu nedenle “Besleyici Hayattar Bilgi” olarak adlandırılabilir. Besleyici Hayattar Bilgi, ama tersi değil, yani hayattar besleyici bilgi değildir. Çünkü bu tür bilgide vurgu, konuların yoğunluğuna bağlı olarak değişir. Bu durumda kullandığımız bilgi türüne doğrudan atıfta bulunarak bunu açıklığa kavuşturmak yeterlidir:

Bilimsel bilginin hayati mahiyetini açıklamak için onu “besleyici” olarak adlandırıyoruz çünkü bilimsel bilgiye olan ihtiyacımız gıdaya olan ihtiyacımıza benzemektedir. Ancak, bizim ıstılahımızda ‘ulûm-u imaniyye’ olarak adlandırılan vahyedilmiş bilgiye olan ihtiyacımız, havaya olan ihtiyacımıza benzer ve bu da onu ‘hayati’ kılar.

Bizim anlayışımıza göre, ‘Hava olmadan yemek istiyorum’ denemeyeceğine göre, manevi refahımız için hayati önem taşıyan ‘Vahiy olmadan bilimsel bilgi istiyoruz’ da diyemeyiz. O halde besleyici bilgi, belirleyici bir unsur olarak değil, yol gösterici olarak işlev gören hayati bilgi ile tam bir bütünlük içinde olmalıdır. İslami anlayışta zaten bildiğimiz gibi, Vahiy bilime hükmetmez, aksine el-Attas’ın ifade ettiği gibi İslam’ın dünyagörüşüne yönelik zihinsel bir tutum geliştirmede rehberlik sağlar.

Bütün bu bilgi türleri el-Attas’ın sistemi içinde bütünleşmiştir. O, bu bütünleştirmede vahyin rehberliğini takip etmiştir. Bu nedenle, bütün bu bilgi türleri arasındaki dengede ısrar eder, öyle ki her biri uygun yerine yerleştirilsin ve böylece onlara adalet yapılsın. Aksi takdirde, bu durum el-Attas’ın “bilginin yozlaşması” (corruption of knowledge) dediği şeye yol açacaktır. Bu kavramın el-Attas’ın felsefi sisteminin özünü oluşturduğunu söyleyebilirim.

Neden?

Bunun nedeni yozlaşmanın daha fazla bozgunculuğa yol açmasıdır. Bilginin yozlaşması özellikle kritiktir çünkü yozlaşmış bilgi cehaleti besler. Daha sonra cahiller toplumu yok oluşa sürükler. Fesadın gıdası cehaletten kaynaklanan edep kaybıdır. Bilginin yozlaşması olgusunun tam bir tahlilini yaparsak, el-Attas’ın neden bu yozlaşma kavramını vurguladığını tam olarak anlayabiliriz. Bir kere, bilginin bozulması çok katmanlı bir ahlaksızlıktır ve bu haliyle her türlü kötülüğü destekler, kucaklar ve yükseltir. Edebin yitirilmesi ahlaksızlıktır, dolayısıyla bilginin yozlaşması son derece tehlikelidir. Bir başka husus da, el-Attas’ın felsefi sisteminin özünü teşkil ettiği halde bilginin yozlaşması meselesinin Attasçı sistemin merkezinde yer almamasıdır, yani onun felsefi sisteminin temeli değildir, çünkü onun sisteminin temeli, İslam’ın dünyagörüşü olarak Kur’an’dan çıkardığı İslam’ın temel bir metafiziğidir. Bu durumda şu sorulabilir: Bu kavrama neden bu kadar vurgu yapıyorsunuz?

Öncelikle tekrar vurgulamak gerekirse el-Attas’a göre edep, şüphesiz ki İslam temel metafiziğinin ruhu hükmündedir. Ancak bir sistemde, ona kimlik kazandıran ve kimliğini ortaya çıkaran bazı renklendirme kavramları vardır; dolayısıyla bu renklendirme kavramları neredeyse temel kadar önemli hale gelir çünkü renklendirmeyi gerektiren ve hatta zorunlu kılan temeldir. Bu nedenle renklendirme kavramı temelde önemlidir. Bu nedenle, İslam’ın dünyagörüşünün bilginin yozlaştırılmasını reddettiği sonucuna varabiliriz çünkü bu İslam’a ve onun temel kaynaklarına hayati zararlar verir.

Birkaç yıl önce el-Attas kürsüsünün kuruluş konferansında el-Attas’ın sisteminin temel felsefi özelliklerini sundum. Felsefe tarihinde bir filozofun tam konumunu belirlemek için ölçütler geliştirmemiz gerektiğine işaret ettim. Bu ölçüt, bir filozofu 1. Sistem filozofu; 2. Sisteme bağlı filozoflar ve 3. Parçacı filozoflar olarak ifade etmeye bizi götürür. Bütün bu felsefi yaklaşımlar kendi içlerinde önemlidir. Ancak bizim geleneğimizde meratibü’l-ilm vardır ve nasıl ki bir ilmin derecesi yani rütbesi varsa o ilimde temayüz eden bir âlim de vardır. Bu âlim ilimde daha yüksek bir mertebeye sahip olacaktır. Eğer bu kabul edilmezse, o zaman yüksek dereceli ilim kabul edilemez. Açıkçası, Vahyin hayati bilgisi en yüksek rütbeyi temsil eder ve bu bilgi peygamberlere verilir. Bir sonraki rütbe, sistem filozofunun İslami anlamda temsil ettiği Besleyici-Hayattar bilgidir.

İlk olarak, el-Attas’ın felsefi sistemi epistemolojik bir uzantıyla birlikte kozmolojik ve ontolojik bir temeli vurgular. Onun sistemi, mahiyetten (mâhiyet) ziyade varlığın gerçekliğine (vücûd) dayanan bir ontoloji üzerinden temellenir ve öncelikli olarak din kavramına odaklanır. Aynı zamanda kozmoloji ve bilim felsefesini de kapsar.

İkinci olarak, el-Attas’ın sistemi hem rasyonel hem de akıl-üstü epistemolojiyi içerir. Birincisi insan bilgi sistemini ve mantığı içerirken, ikincisi varoluşun sezgisine yol açan manevi yaşantıları gerektirir. Dolayısıyla bu yaşantının iki aşamasından bahseder: başlangıçtaki birlik aşaması ve Hakikat’in gerçek birliğini (el-Hakk) tecrübe eden daha yüksek bir aşama. Ardından, kendi sistemi içerisinde bir insan ruhu psikolojisi geliştirerek ruhun kuvvelerini ve bunların işlevlerini araştırır. Ayrıca insan için mutluluğun anlamını ve deneyimini de araştırır. Bu felsefeyi bir bütün olarak ifade edecek olursak, al-Attas’ın sistemi, çeşitli disiplinler için bilimsel bir kılavuz sağlayan kapsamlı bir dünya görüşü olarak özetlenebilir. Bu sistem, kendi dönemine bir paradigma oluşturur ve bilimsel faaliyetler için bir çerçeve görevi görür. Al-Attas, sistemini bir eğitim kurumunda başarıyla uygulamış ve konferanslar ve yazıları aracılığıyla fikirlerini yaymaya devam etmektedir. Bu nedenle, Syed Muhammad Naquib al-Attas’ın İslam felsefesine katkıları, kapsamlı bir felsefi sistem geliştiren bir sistem felsefecisi olarak statüsünde yatmaktadır. Ontolojisi, epistemolojisi, kozmolojisi ve eğitim felsefesi, onu İslam düşünce tarihinde ayrı bir yere taşımıştır. Ayrıca, al-Attas’ın etkisi, öğrencileri ve çeşitli platformlar aracılığıyla fikirlerini yayma çalışmalarıyla da devam etmektedir.

Bu kapsamlı sistemde yansıtılan bilgi yozlaşmasına ilişkin incelemem, onun Islam and the Covenant Fulfilled başlıklı son eserinin önemini ortaya koymayı çalıştık. Bu kapsamlı sistemle yansıtılan bilgi öğretisi, aynı zamanda Batılı bilgi karşısında nasıl bir tavır alınması gerektiğini de ortaya koymaktadır. “Bilginin yozlaşması” kavramı, Al-Attas’ın bilgi anlayışının temel unsurlarından biridir ve son eseri olan “Islam and the Covenant Fulfilled” de bu konuyu ele almaktadır.

Umarım bu mütevazı girişimim eserin sadece küçük bir bölümünü açıklığa kavuşturmuştur. Peygamber’in peygamberler arasındaki vazifesini birinci derecede, insanlık tarihindeki vazifesini ise ikinci derecede tam olarak anlamak için onu daha fazla incelememiz ve üzerinde derinlemesine düşünmemiz gerekmektedir. Bu haliyle, inşallah ümmet için aydınlatıcı bir rehber olarak kalacaktır.

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir