Bölgesel güç olarak çekim merkezi haline gelen Türkiye, siyasi istikrarı, proaktif dış politikası ve savunma sanayindeki yükselişi sayesinde artık küresel aktör olarak kabul görmeye başladı. Köklü tarihimizden ve gönül coğrafyamızdan aldığımız güçle sürdürülen Ankara eksenli politikaların temelini ise daha adil bir uluslararası düzen oluşturuyor. Bin yıllık tarihindeki kızıl elma şuuru Türkiye Yüzyılı hedefleri ile güçlü bir iddia ve büyük bir itiraz olarak güncellendi. Peki biz bu hedefleri insan, toplum, devlet ve dünya perspektifinde nasıl okumalıyız?
- İnsanı “eşref-i mahlûkat” görüyoruz. İnsanı, maddî ve manevi ihtiyaçlarını dengeli şekilde karşılayarak hayata hazırlamaya gayret edeceğiz. Birbirimizi iletişim çağının kirli oyunlarına kurban etmeden sesimizi değil, sözümüzü yükselterek hakikati savunmaya devam edeceğiz.
- Ahenkli, birbirine destek olan, samimi, sahici iletişimin belirleyici olduğu bir merhamet toplumu inşa edeceğiz. Dijital dünyayı yok saymadan, sanal olanın hakikati incitmesine, tüketmesine razı olmadan ilişki ağlarımızı yeniden kuracağız.
- Yüksek rekabet gücüyle ileri teknolojiye sahip 10 ülke arasına girmek için gereken adımları ivedilikle atacağız. Adalet devletini kudret ve şefkatle bezeyeceğiz.
- Dünyanın dört bir yanında haklı olanın yanında duracağız. Mazlumların ezildiği, doğal kaynakların talan edildiği sömürü düzeni yerini er ya da geç daha âdil ve huzurlu bir dünyaya bırakacaktır. Güç dengeleri değişecek ve artık mazlumlar ezilmeyecek. Safımızı şimdiden tutalım. Daha adil bir dünya tesis etmenin yolu, ülkesini ve milletini seven, devletine sadakatle bağlı iyi yetişmiş nesillerin varlığına bağlıdır. Gönül coğrafyamızda kalbi Türkiye ile birlikte atan herkesle ortak idealde birleşip aynı şuurla hedefe koşacağız.
Bu dört ana başlığın odağında elbette istikbalimiz olan gençlerimiz var. Türkiye Yüzyılı hedeflerinin gereklerini yerine getirmeye hazır mıyız?
Kâinatı belli amaçlar için yaratan Allah, uyulması gereken kuralları bildirmiştir. Tüm varlıklar O’nun kanunlarına uyarken insanoğlu aklına, hevasına uygun yollar bulmakta mahirdir. Birbirimize güvenerek kendi kaynaklarımızdan beslenerek yenilenerek değerlerimizi koruyarak yol haritası inşa edelim. Temel esas olarak îman ve ahlâk meselesini öne alalım. Doğru kılavuzları izleyerek teslimiyetle yola girelim, işlerimizi ibadet şuuru ile yapalım, nefs tezkiyesini esas alan yaklaşımları geliştirelim. İnsanlık için faydalı işler yapan gözü kara yiğitlerle birlikte insan ile kâinat arasında kopan bağları yeniden kuralım. Bozulmuş olanı düzeltelim, hastalıkları tedavi edelim. Dilimizi, kültürümüzü koruyalım, sözü yüceltelim.
Toplumumuzda uzunca bir süredir bir yenilenme arzusu var. Bu arzuyu başkalaşma gibi görenler, eliyle dine ve maneviyata mesafeli kurumlar teşkil ettiriliyor. Bunların tahribatına mani olalım. Eski ile yeni, gelenekle modern olanın değişiminden ve dönüşümünden doğan bunalımları birlikte aşalım.
Kuşatma altındayız
Batılı kültüre eklemlenince gelenekten koptuk. Batı, ürettiği teknoloji, dayattığı kültürle insanlığı helâka doğru sürüklüyor. Modernite ve rasyonalizm aklı ifsad ederek toplumları helâka sürüklemenin peşinde. Amaca ulaşmamızı engellemek, değerlerimizi yozlaştırmak için yürütülen saldırıları geri püskürtelim. Dünya bir dönüşümün eşiğinde, dönüşümler sancılı olur, zamanla gerçekleşir. Yeni bir dünya kurmak için hazır olalım.
İslâm’ın çağrısını engellemek, öncü kuşakları hedefinden uzaklaştırmak için oyunlar tezgâhlanıyor. Yaşadığımız meydan okumalar gençlerde de bizde de tahribata yol açıyor. Sözünün eri, dürüst, namuslu, delikanlıların yetişmesine öncülük edelim. Hz Ömer (ra) “Delikanlısı olmayan toplumların sonu hüsran olur” buyurmuş.
Niyetlerimizin saflığını koruyalım, şahsiyetli olalım, yeteneklerimizi geliştirelim. Gençlerin meydan okumaları aşmasını beklemeyelim, yolu onlarla birlikte inşa ederek problemleri birlikte aşalım. Dinamik, problem çözen, ufuklara bakmayı yeterli görmeyen, ufkun ötesinde beliren tehlikeleri sezen gençler ile geleceğe yürüyelim. İşler yolunda giderken huzurlu, mutlu olanlar dar zamanda suçlu aramaya başlayınca birlik ve bütünlük zarar görüyor. Birbirimizi teselli edelim, kimseyi darda, zorda bırakmayalım. Vazifeyi ihmâl etmek bizi sorunların girdabına düşürür. Üretken olalım, gençlerin meziyetlerinin artmasına yardımcı olalım; meziyetler daha çok üreten, daha az tüketen örnek nesillerin oluşmasına yardımcı olur.
Örnek nesillerin nasıl yetiştiğini unutmayalım. Peygamberimiz örnek nesilleri yetiştirmek için Mekke’de 19 yaşındaki Erkam bin Eb’il Erkam’ın evini ibadet mekanı, tebliğ merkezi, eğitim ve davet üssü olarak kullanmıştı. İslâm’ın çağrısı o evde hassas, titiz şekilde gerçekleşti, öncü şahsiyetler orada yetişti. Oraya gelenler güzel yetiştirildiler, güzel ahlâk, sahih inanç, sâlim düşünceyle gönülleri fethedildi.
Rabblerini bildiler, benliklerini keşfedip kendilerini tanıdılar. “Kalk ve uyar!” emriyle ayağa kalktılar, bir daha oturmadılar, mesajı hidayete sevk eden hikmetli sözleri kısa zamanda dünyanın pek çok yerine taşıdılar. Dünya kriz içindeyken çok çalışmak gerektiğini, uyumaya hakları olmadığını düşündüler. Fatiha suresi ile teslimiyet, hamd, dua ve istikamet şuuru öğrendiler.
Sorunlar elbette olacak
Sözlerimiz gönüllerde karşılık bulmuyor, sokaklarımız bize ait olmaktan çıkıyor, çocuklarımız bize benzemiyor, kendi evimizde yabancılara dönüşüyoruz. Hayat sanal gerçekliklere kurban edilmek üzere. Teknoloji insanları kalbinden uzaklaştıran aparatlara dönüştü, sağlığımız bundan zarar görmeye başladı. Kelimeler yerine emojilerle konuşuyoruz imaj yükseldi, söz düştü. Medya ve sosyal medya ilgilerimiz ve tercihlerimiz sebebiyle ürüne dönüşerek satışa sunuluyoruz, buna dur diyelim.
Dijital çağla oluşan sanal dünya insanların gerçek hayattan kopmasına neden oldu. İnsanların hayatlarında köklü değişimler meydana geldi. Artık sosyal ilişkiler sanal platformlarda kuruluyor bu durum ruhsal ve psikolojik sorunları beraberinde getirdi.
İnsanlar arasındaki ilişkiler laçkalaştı, odaklanma sorunları arttı, hiperaktivite ve narsisizm yaygınlaştı. İnsanların ve toplumların huzursuzluğu ve memnuniyetsizliği arttı. Sosyal medya, yanıltıcı haberlerle doldu, bilgi kirliliği arttı, insanların düşünce tarzlarını etkilemeye başladı. Bencillik arttı, empati azaldı, kin ve nefret söylemleri bazı insanları kötülüğün kadrajında birleştirdi.
İnsanlar kendilerini sürekli başkalarıyla kıyaslamaya başladı. Bu durum ruhsal sorunların artmasına neden oldu. Toplumsal değerlerin ve dayanışmanın yerini kişisel menfaatler aldı. Nereye koştuğunu bilmeyen, bezmiş kitleler, sosyal medyadaki malumatlardan beslenen nesiller zuhur etti. Ayrışmalar, ideolojik karşılıklar, nefret söylemi arttı, insanların tahammül eşiği azaldı.
Gençler güçsüz kalıyor, nereye atıldığı belirsiz kör kuyulara mahkûm gibiler. Birlikte yaşamak insanlara iyi gelirdi, şimdi yük gibi görünüyor. Yalnızlık ve boşluk gibi hastalıklar yayıldı, bunlar kötü hislere kurban olmaya, duyguları yönetememeye, kararsızlığa sevk ediyor. Çoğu insan ailesinden, akrabalarından, toplumsal ilişkilerden uzaklaştı. Mutsuz, umutsuz hayatın temelinde mâna boşluğu veya anlamsızlık vardır.
Gençlik akıldan ziyade hislerle, duygularla hareket eder. Hormonal olarak hızlı gelişen gençler; hareket olarak yavaşladı, duygusal yönlerden içe kapandılar, obezite arttı, bazıları kâinattan koptu. Yalnız yaşama isteği arttı, İslâm’ın cemaat vurgusu ile çelişen kaçışlar başladı. Heyecanlar, zevkler, geçici mutluluğu ebedî saadete tercih etme sebebi olabilir, dikkat edelim.
Bir şeylere mecbur kalarak yaşamak yalnızlığı katlanılamaz hale getiriyor. Gösteriş öne çıktı, görünür olan dindarlık, değerlerde yaşanan gerilemelere engel olmuyor. Bazı gençler çok sabırsız, az emekle kolay ve fazla kazanma, hızlı tüketme peşindeler. Ücretli çalışmayı eksiklik ve eziklik görmeye başlayanlar var. Bir işte sebat etmek, uzun yıllar aynı işi yapmak hoşlarına gitmiyor. Macera arayışları tutkuları onları sürekli yeni şeylere hazır olmalısın duygusuna sevk ediyor. Masa başında az emekle çok kazandıran işlere girme, ilişki ağlarıyla yükselme istekleri artan bir kitle var. Bazıları ise “Ne iş olsa yaparım” diyor. Sun’i gündemler arttı, aklımız, zihnimiz esir alınıyor, hedeflerimize kilitlenemiyoruz.
Dünya sistemini yöneten egemenler gençleri türlü numaralarla radikal söylemlere itmek istiyorlar. Apolitik tutumlar yaygınlaştı, sanal kumar ve ahlâksızlık arttı, futbol endüstrisi büyüdü, içe kapanma ve suskunluk çoğaldı. “Bir şeye ait olmadan inanma” veya “inanmadan ait olma” denen “Sekülerleşme” yayılıyor.
Gençlerde siyaset azaldı, daha çok çevre, hayvan hakları, teknoloji, spor ve müzik konuşulan dönemdeyiz. Dinî, siyasî ve iktisadî yapılar ahenk içinde olursa devlette düzen, millette huzur olur. Aksi kutuplaşmaya yol açar, çatışma doğurur. Siyaseti iyiliğin tek ölçüsü olarak görmeye başlayanlar baş olma arzusuna kurban oluyor. Hayatın akışında var olan güzellikleri sadece siyasî pratik üzerinden okumak, siyaseti iyiliğin tek ölçüsü görmek, dünyevî olanı manevî olana tercih etmekle sonuçlanıyor. Siyasetin dili ve tarzı değişmeli. Varlığını siyasî yapılara mecbur ve mahkum görenler ayrı bir dert… Ötekini hesaba katan, kardeşlik iklîmini büyüten, değerlerini savunan bir merhamet dili kuralım.
Radikal savrulmalar huzuru tüketir. Boşluktan istifade eden “Radikal akımlar ve Neo Selefiler” Tanrı’nın gidişattan memnun olmadığına, kendilerinin toplumları hizaya sokmak için görevlendirildiğine inanırlar. Hizaya gelmeyenlerin bir an önce cezalandırılmasını isterler! Bu tür sapmalara karşı uyanık olalım, doğru anlayışlara sahip olalım. “Tanrı’nın kılıcı” biziz “intikam görevlileriyiz” gibi yaklaşımları yokluğa mahkûm edelim.
Gençler yıkımın ve inşanın kilit taşıdır, büyüklerinde gördükleri bazı çelişkiler sebebiyle “Geleneksel İslâm” anlayışını kabul etmekte zorlanıyor, bireysel dindarlığa koşuyorlar. Sahih islâm anlayışından, cemaat ruhundan kopuyor, arzuları ile değerleri arasında bocalıyorlar. İçe kapanıyor birlikten, bütünlükten uzak kalıyorlar. Bunalıma düşüyor, bir derneğe, vakfa veya manevî oluşuma girmekte zorlanıyor, kimlik ve aidiyet krizi yaşıyorlar. Okumayı değil yazmayı, aramayı değil bulmayı, koşmayı değil yürümeyi, aceleyle hüküm vermeyi tercih ediyorlar.
Çıkış yolu mümkün
Oluşan girdaptan nasıl çıkacağımıza birlikte karar verelim. Korkuları aşarak, umutla yola çıkalım. Îman ve ahlâk krizi var, neye niçin ve nasıl inanmak gerektiği konusunda derin şüpheler her yeri sardı. Ekonomiyi esas alarak bu girdaptan çıkamayız.
Çare; köklere dönüştür; bazı gençler büyüklerini, inançlarını, değerlerini, bilmiyorlar. Dedelerinin hayatlarından habersiz büyüyorlar. Kuşaklar arasında kültür ve değer aktarımı azaldı, bunun suçlusu onlar değil biziz, onların dünyalarına giremedik.
Gelenek yara almış, aile değerleri yitirilmiş, kültür unutulmuş, ahlâkî zafiyet artmış durumda.
Büyükler gençlerin sürekli bir yerlere veya bir şeylere geç kaldığını düşünürler. Gençler ise kusurlarımızı görerek hakkımızda karar verir. Böyle düşündükleri için onları suçlamamalıyız. Şahsiyetleri zedelendi, iradeleri eritildi, sağduyulu, olgun yaşama imkanları azaldı. Tecrübeleri az olduğu için kolay güvenip bağlanırlar. Aldatıldıklarını anlayınca nefret etmekte aşırıya kaçabiliyorlar.
Gençler suçludur diyerek faturayı onlara yıkmak rahatlık oluşturabilir, bu durum problemi anlamaya ve çözmeye yetmez. Çocuklarımıza Kur’an’la Resûlullah ile kainatın yaratıcısı ile doğru iletişim kurmayı öğretemiyoruz.
Gençler bir yerlere gitmiş değiller, onları taşıdığımız yerde duruyorlar. Hastalıkları onlara biz bulaştırdık. Onları tedbirsizlik veya ihmâlkarlık sebebiyle kötülüğün pençesine ittik. Suçlu arayanlar gençlere bakıp “siz neden böyle oldunuz” demek yerine “sizi buraya nasıl getirdik” diye sormalı. Kötü gidişin suçluları onlar değildir, onlara yanlış rehberlik eden, onları kendi gerçekleşmemiş hayallerinin laboratuvarı gibi görenlerdir.
Çocuklar, gençler akranları arasında daima en önde olsun, her yarışta birinci olsunlar, sınavlarda herkesi geride bıraksınlar istiyoruz. Akademik eğitim sonucu alınan diploma ile kişisel gelişim kurslarında öğrendikleri bilgi kırıntıları benliklerini azdırdı, nefisleri şaha kalktı, sahte özgüven patlaması yaşattı. Kişisel gelişim, meditasyon, yoga vb. yollarla balonlar gibi şişiyorlar. Biri iğne batırsa veya üflemeyi bırakırsa sönerek patlarlar. Kişisel gelişim kursları ve kitapları fıtratımızdaki erdemlerden olan iffeti, utanma hissini içimizden söküp atmayı öneriyor. Sonuç; emeğin, alın terinin kıymeti azalıyor.
Peki ne yapmalıyız
Bize yeni bir nefes lâzım. Sağlıklı nesiller yetiştirelim, onlara tahrib edilmemiş bir dünya bırakalım. Onlarla konuşalım, sohbet edelim ama daha çok dinlemeye, anlamaya çalışalım, zayıflayan bağları yeniden kurmak için yollar arayalım. “Cihad şuuruyla” hareket edelim. “Cihad, İslâm ile insanlar arasına konulan engelleri ortadan kaldırmaktır.” bu uğurda mücadele edelim. “Önce ahlâk ve maneviyat” anlayışını gündemimize alalım. Dindarlıktan önce ahlâkı esas alalım. Ahlâk; fıtrata dönmek, duyarlı olmak, kimseye zarar vermemek, kimsenin kötülüğü için çalışmamak, sözünde durmak, emanetleri korumak, her canlıyı aziz bilmek, esîrleri, yetîmleri, yolda kalmışları ve miskinleri doyurmak ile başlar.
Gençlere içlerindeki coşkuyu hikmetle yöneten anlayışlı ve basiretli davranmanın yollarını gösterelim, örnek olalım. Şahsiyet sahibi, sorumluluk şuuruyla yaşayan, hayatına kurallarla yön veren, doğru sorular soran örnek insanlar olalım. Erdemli insanlar olarak fazilet yarışına girelim ki zamana ve mekâna değer katabilelim… Varlığımız sebebiyle kimse bizi kendilerini aldatanlarla denk görmesin, gençler tedirgin yaşamasınlar. Yorulan, umudu azalan yaslanacak omuz arar, gençler yaslanacak omuz bulmakta zorlanıyor. Suçlu aramayı bırakalım, çare arayalım. İnsan çaresiz kalınca daha fazla anlaşılmak ister.
Önceliklerimizi doğru belirleyelim. Her zaman kurtuluş imkânının var olduğunu unutmayalım. Düzgün yaşayan, ıslah edici, sorumluluk şuuruyla hareket edenler küçük hesaplar peşinde olmazlar. İtidal üzere yaşayalım, ifrat ve tefritten uzak duralım. Yol insanı olgunluğa taşır. Yolculuk takvâ ile bezeli “Kemâle yolculuk”tur. Bu yolda üzerine bastığımız yer ile içinden geçtiğimiz zamanı idrak edelim. FETÖ vb. istismar odaklarına karşı dikkatli, duyarlı olalım. Yapılacak işleri tasnif edelim, terk edilmesi gereken şeyleri terk edelim.
Milletimizin umudu olan gençler yarın için hazır olmalı. Bilgiyi bilgelikle harmanlayacak bir anlayışla elbirliğiyle yarınlara yürümek için gayret etmeliler. Gençler madde ile mânâyı harmanlayarak, hastalıklı durumlardan uzak durarak, geleceği kuracaklar. Ötekini hesaba katarak, değerlerin önemini idrak ederek yaşayacaklar. Medeniyet yürüyüşü hikmet ve basiret sahibi olmayı gerektirir. Kendisini bu anlayışla yarınlara hazırlayan gençlik en kıymetli hazinemizdir.
Çağımızın öncüleri olan gençleri hakikat şuuru ile besleyelim, öncülerini onlara tanıtalım. Her devir “çelik çekirdek” olan bir öncü kuşak eliyle tarih yapar. Ashab-ı Kehf 309 yıl uyutulduktan sonra uyandırılınca uğruna şehri terk ettikleri değerlerin hâkim olduğunu gördüler, mutlu oldular. Aynı yolda yürüyerek benzer sonuçlar alınabilir. Gençler yeni bir iklimi inşa etmenin mümkün olduğunu bilerek mücadele edecekler. Direniş ruhuyla yaşayarak yeniden diriliş için var güçleriyle gayret edecekler “Umut en son ölen şeydir!” diyerek çalışacaklar.
Emaneti gelecek kuşaklara huzurla teslim etmeyi beklemeliler. Merhamet medeniyetini kuran “Anadolu Erenleri” bunu devletle toplum arasında sağlıklı bağlar kurarak inşa etmişlerdi. Çağımızda yaşamış irfan yolunun temsilcisi Haluk Dursun merhumun kulağa küpe gönle sürur veren nasihatlerine kulak verelim; “Öncelikle sıradan ve sürüden olmayın. Herkesten farkınız olsun, parmakla gösterilecek özellikleriniz, âlâmet-i fârikalarınız olsun. Büyüklerle vakit geçirin, onların engin tecrübelerinden ve bilgilerinden yararlanmaya gayret edin. Çünkü onlar hayatın çemberinden geçmiş, eskilerin tabiriyle “görmüş, geçirmiş insanlardır.”
Çözülmelerin arttığı, yabancılaşmaların çoğaldığı, çatışmanın yayıldığı yerde neyi neye göre tarif etmek gerektiği konusunda farklı bakış açıları ve anlayışlar oluşur. Bu farklılıklar nasıl tavır almak gerektiğiyle ilgili fikren bölünmelere, tutarsızlıklara sebep olur. Taha Abdurrahman; “Uzun zamandan beri ufkumuza musallat olan düşünce üretme kaybından kurtulamazsak, ‘kurak, uçsuz bucaksız sahralarda yolunu kaybetmiş kimseler gibi helak oluruz’ Çözüm bizi salâha ve felâha erdirecek olan hedefleri doğru tayin edip ‘büyük düşünceler üretmekten’ geçiyor” der. Büyük düşünelim, büyüklük taslamayalım.
Toprağa, tabiata, kâinata dönelim. Uyulması gereken yol haritasını sadece gençlere değil kendimize hatırlatan bir çağrı ile bitirelim:
Birine Kur’an öğretelim.
Bir davamız ve idealimiz olsun. Bir kitap yazmaya gayret edelim.
Bir yoksulu giydirelim ve doyuralım.
Bir sadaka verelim.
Bir fidan dikelim.
Bir yabancı dil öğrenelim, herkese seslenelim.
Çiçeğin açışını izleyelim, dalından meyve, sebze toplayalım, bir kuzunun doğumuna şahitlik edelim.
Ama asla sıradan ve sürüden olmayalım.