24 Ocak 2025, Cuma

Türk Deniz Doktrini: Mavi Vatan – Doç. Dr. Cihat YAYCI

Türk Deniz Doktrini: Mavi Vatan

Tarihin en erken dönemlerinden bu yana Doğu Akdeniz uluslararası politika, ekonomi ve askeri dengelerin ana merkezi konumunda bulunmuştur. Başta Roma ve Mısır medeniyetleri olmak üzere insanlığın bugünlerini şekillendiren imparatorlukların tamamı Doğu Akdeniz havzasını egemenliklerine alarak dünya gücü haline gelmişlerdir. Bu noktada Doğu Akdeniz uluslararası ilişkilerde ve jeopolitik eksende oldukça önemli bir rol oynamaktadır. Diğer yandan tarih boyunca Doğu’ya ilerlemek isteyen Batı, Doğu Akdeniz’i ana üs ve sefer- ler için sıçrama tahtası olarak kullanmıştır. Bu noktada Ortadoğu’nun jeopolitik güvenliği açısından Doğu Akdeniz son derece kritik bir rol oynamıştır. Özellikle 17. Yüzyıldan itibaren İngiltere, meydana getirdiği sömürge imparatorluğunu kontrol edebilmek ve Ortadoğu üzerindeki egemenliğini pekiştirmek için Doğu Akdeniz’i kontrol altına almayı amaçlayan politikaları merkeze almıştır. Bu stratejinin en net kanıtı ise İngiltere’nin Kıbrıs konusunda Osmanlı İmparatorluğu’na yönelik uyguladığı politik, diplomatik ve hatta askeri baskıdır.

Örneğin; 1814 yılında Doğu Hint Kumpanyası memurlarından olan ve Kıbrıs gezmiş bir isim olan Kaptan J. M. Kinneir konuyla ilgili notlarında şunları aktarmıştır; “Kıbrıs’a sahip olmak, İngiltere’yi Akdeniz’de üstün bir duruma yükseltecek ve Levant (Doğu) ülkelerinin gelecekteki yazgısını belirleyici bir duruma ulaştıracaktır.” Buradan hareketle Akdeniz’in özellikle de Doğu Akdeniz’in Ortadoğu ülkelerinin her şeyden ötede “gelecekteki yazgılarında” belirleyici bir konumu vardır. Yakın tarihin en önemli jeopolitik ve siyasi ittiricisi de Doğu Akdeniz üzerindeki hakimiyet mücadelesi olmuştur. Bu noktada 17. Yüzyıldan itibaren İngiltere ve Rusya arasında gelişen rekabet özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda yerini ABD-Rusya rekabetine bırakmıştır. 17. Yüzyılın başlarında itibaren küresel tedarik zincirinin ana merkezi olan Doğu Akdeniz, mısır, pamuk, pirinç, şeker, tütün ve madenlerin ana geçiş güzergahı olarak küresel ekonomi açısından yüksek önem taşıyan bir merkez haline gelmiştir. İlerleyen yıllarda ise Doğu Akdeniz’deki hakimiyet mücadelesini özellikle Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon ve enerji kaynaklarının bulunmasıyla birlikte yerini paylaşım mücadelesine bırakmıştır. Doğu Akdeniz’e en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye ise Doğu Akdeniz’in bir parçası olmayan Yunanistan’ın yayılmacı tezlerine ve GKRY’nin hukuksuz taleplerine karşı Doğu Akdeniz’de coğrafyanın üstünlüğü, kapatmam ve orantılılık ilkelerine dayalı olarak Mavi Vatan Doktrini’ni geliştirmiştir. Bu doktrinin ana odak noktası bölgesel sahiplik ilkesinden yola çıkarak Ortadoğu ülkelerinin kaderlerinde büyük rol oynayan ve güvenlikleri açısından ana merkezde bulunan Doğu Akdeniz’in bir barış ve diplomasi denizi haline gelmesini ve hakkaniyetli bir paylaşım meydana getirilmesini amaçlamaktadır.

Mavi Vatan Nedir?

MAVİ VATAN’ın şu şekilde tanımlamak gerekir : “Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatleri doğrultusunda ilan edilmiş ya da ilan edilmesi öngörülen Türk Deniz Yetki Alanlarının tümüne Mavi Vatan” denir. Bu çerçevede tanımlanan “Türk Deniz Yetki Alanları” ifadesi yerine “Mavi Vatan” ismini kullanıyoruz, zira Türk ve yabancı kamuoyunda artık kabul görmüş bir ifadedir. Uluslararası deniz hukukunun ilgili mahkeme kararlarından neşet eden ; “hakkaniyet” prensibinin yanı sıra “orantılılık”, “kapatmama” ve “coğrafyanın üstünlüğü” gibi prensiplerine uygun olarak çizilen bu harita “Mavi Vatan Haritası’’dır. Mavi Vatan Doktrini’ni sadece Türkiye’yi merkeze alan bir yaklaşım olarak değerlendirmek oldukça yanlış bir tutum olacaktır. Esasında Mavi Vatan Doktrini başta Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan Ortadoğu ülkeleri olmak üzere tüm bölgede adil paylaşım ve bölgesel sahiplik ilkeleri temelinde bir etkileşim meydana getirerek bölgesel güvenliğin ve barışın tesis edilmesini sağlamayı hedeflemektedir. Bu bağlamda Mavi Vatan Doktrini, Doğu Akdeniz ve dolayısıyla Ortadoğu’nun güvenlik, diplomasi, ticaret ve enerji ihtiyaçlarına cevap veren kapsayıcı bir bilimsel yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mavi Vatan’ın Deniz Kaynakları

Yukarıda da vurgulandığı üzere Doğu Akdeniz’deki hakimiyet mücadelesini özellikle Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon ve enerji kaynaklarının bulunmasıyla birlikte yerini paylaşım mücadelesine bırakmış durumdadır. Doğu Akdeniz’deki paylaşım mücadelesinin ana odak noktası son yıllarda Doğu Akdeniz’de gerçekleşen enerji kaynağı araştırma çalışmaları neticesinde bölgede büyük bir ekonomik potansiyelin bulunduğunun ortaya çıkmasıyla daha da sert ve karmaşık bir hale gelmiştir. 8 Nisan 2010 tarihinde ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından yayımlanan raporda, Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsra arasında kalan bölge olan Levant Havzası’nda 3.45 trilyon metreküp (122 trilyon kübik feetlik) doğalgaz ve 1.7 milyar varil petrol bulunduğunun tahmin edildiği yer almaktadır. Bu tahmin dünyanın en büyük doğalgaz yataklarından birinin Doğu Akdeniz’de bulunduğuna işaret etmektedir. Bu bağlamda dünyanın enerji kalbi olan Ortadoğu bölgesinin stratejik ve ekonomik çarpanı da Doğu Akdeniz’de yer alan enerji kaynakları neticesinde çok daha büyüyecektir. Doğu Akdeniz, birçok küresel aktör tarafından çeşitli stratejiler ve politikalar üretilen bir bölgedir. Bunun önemli bir nedeni de birçok bilimsel araştırma ve yayında ifade edilen bölgedeki gaz hidrat yataklarının varlığıdır. Yukarıda da belirtilen bu yayınlarda, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervlerinin Türkiye’nin 572 yıllık, Avrupa’nın ise 30 yıllık doğalgaz ihtiyacını karşılayabileceği hesaplanmıştır. Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ekseriyetle enerji odaklı bir iş birliği çerçevesinde gelişmektedir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 2004 yılında, Kıbrıs Adası’nın tümünü temsilen Avrupa Birliği’ne asil üye olarak alınmış, aynı yıl Avrupa Birliği’nin desteği ile 21 Mart 2003 tarihi itibariyle geçerli olacak şekilde MEB ilan etmiştir. Bölgede sırasıyla; 2009 yılı ve 2010 yılı Aralık ayında İsrail’in MEB alanında Tamar ve Leviathan, 2011 Aralık ayında Kıbrıs Adası açıklarından bulunan Afrodit, 2015 Ağustos ayında Mısır’ın MEB alanında Zohr, 2018 Şubat ayında Kıbrıs Adası’nın MEB alanında Calypso sahaları keşfedilmiştir. Bu keşifler neticesinde bölgenin dünya enerji jeopolitiği içerisindeki yeri daha da güçlenmiştir. Halihazırda, küresel ve bölgesel aktörler Doğu Akdeniz’de faaliyet icra etmektedirler. Mevcut durumda, icra edilen bu faaliyetlerin ana odak noktası bölgede bulunan doğalgaz Doğalgaz, gaz hidrat ve hidrokarbonların çıkarılması üzerine ilerlemekte ve bu durum başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere Doğu Akdeniz’deki güvenlik, ekonomik ve diplomatik ilişkileri daha karmaşık hale getirmektedir.

Ortadoğu’daki Dengelerin Mavi Vatan Açısından Önemi

Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin Doğu Akdeniz’e sınırı olan ve politik, ekonomik, askeri dengelerin en problemli ilerlediği ülkeler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bu ülkelerdeki politik, ekonomik, askeri ve hatta sosyolojik parametreler Doğu Akdeniz’i ve dolayısıyla Doğu Akdeniz’deki en uzun kıyı şeridine sahip Türkiye’yi ve Mavi Vatan’ı yoğun şekilde etkilemektedir. Türkiye’nin uluslararası hukuka uygun olarak Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır ile denizden komşuluğu bulunmaktadır. Doğu Akdeniz Ortadoğu ülkeleri açısından yoğun bir stratejik öneme haizdir. Asya, Afrika, Avrupa ticaret ve enerji güzergahlarına hakim olan Doğu Akdeniz, ticari ve askeri açıdan ciddi öneme sahip bir alandır. Doğu Akdeniz tarih boyunca Ortadoğu’daki güvenlik dengelerinin ve ekonomik faaliyetlerin ana kalbi olmuştur. Mısır’ın döviz gelirlerinin çok büyük bir kısmı Doğu Akdeniz’e açılan Süveyş Kanalı sayesinde gerçekleşirken, Lübnan’ın ekonomisi Beyrut Limanı’nda gerçekleşen ticaretle gelişmiş ve bu limanın akamete uğramasının ardından da ülke ekonomisi çökme noktasına varmıştır. Bu manada Ortadoğu’daki dengelerle Doğu Akdeniz’i bir bütün halinde düşünmek elzemdir.

Buradan hareketle Doğu Akdeniz’de adil, hakkaniyetli ve uluslararası hukuka dayalı bir paylaşımın kritik ve hayati önem taşıdığı da aşikar olan bir gerçekliktir. Bu durumu meydana getirecek olan Mavi Vatan Doktrini ya da Doğu Akdeniz’de kurulacak olan Mavi Vatan Dengesi neticesinde bölgesel sahiplik ilkesinin yaratacağı etkileşim ile Ortadoğu’daki ekonomik, siyasi ve askeri istikrar maksimize olacaktır. Başta Türkiye olmak üzere Doğu Akdeniz’deki güvenlik dengesi tüm Ortadoğu ülkeleri açısından büyük önem arz etmektedir. Örneğin 2003 yılında ABD’nin Irak işgali sırasında GKRY’de yer alan İngiliz üsleri Irak işgalinin ana merkezlerinden birisi olmuş, buradan kalkan uçaklar ve buranın ikmal imkanlarından faydalanan ABD ve İngiltere, Irak işgalini etkili şekilde sonuçlandırmışlardır. 2011 yılından bu yana devam eden Suriye iç savaşında da Doğu Akdeniz kıyısında bulunan Lazkiye gibi stratejik kentler rejim ve Rusya için kuvvet ve ikmal noktaları olmuştur. Bugün gelinen noktada gerek güvenlik gerekse Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları nedeniyle Ortadoğu’daki durum çok kaotik bir noktaya sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bu durumun engellenmesinin en önemli yolu da Mavi Vatan Doktrininin yaratacağı dengedir. Yunanistan, sözde Seville Haritasında savunduğu adaları ana karalar ile eş gören ve kendisini bir takım ada devleti (arşipel) gibi görüp, ölçümlendirmenin en dıştaki adalarından itibaren yapılmasını öngören tezi ile Doğu Akdeniz ülkelerinin deniz yetki alanlarını gasp etmeye çalışmakta ve anlaşmalar vasıtasıyla da etmektedir. Libya’dan asgari 39.000 km² deniz yetki alanı gasp etmeyi öngörmüş fakat Türkiye’nin Libya ile imzaladığı anlaşma sonucunda bu girişim engellenmiş fakat Mısır ile imzaladığı geçersiz MEB anlaşması ile Mısır’ın 6500 km²’lik deniz alanını gasp etmektedir. Doğu Akdeniz ülkesi olmayan Yunanistan, bölgesel sahiplik ilkesini bozarak Doğu Akdeniz’deki tüm dengeleri altüst etmektedir. GKRY, Doğu Akdeniz’deki kıyıdaş ülkelerden bazıları ile imzaladığı antlaşmalar yardımıyla deniz yetki alanlarını deyim yerindeyse hile ile “gasp etmiştir”. 2003’te Mısır, 2004’te Lübnan ve 2010’da İsrail’e imzalattığı antlaşmalarla başta “orantılılık” ve “coğrafyanın üstünlüğü” prensibini hiç dikkate almayan GKRY, ilgili en kısa kıyı uzunluğuna sahip olmasına rağmen sadece “eşit uzaklık” ilkesinin esas alınmasını sağlamıştır.

GKRY ile anlaşmalar imzalayan bu ülkeler coğrafyanın üstünlüğü ve orantılılık ilkelerini dikkate almayarak imzaladığı deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmaları ile çok büyük deniz alanlarını GKRY’ye kaptırmıştır. Tüm hukuksuz girişimlere karşı Türkiye’nin kendisinin ve KKTC’nin lehine olan Mavi Vatan Doktrini kapsamında MEB anlaşmalarını, GKRY’nin anlaşmalar vasıtasıyla deniz alanlarını gasp ettiği Mısır, Lübnan ve İsrail için devreye sokması şarttır. Türkiye ile anlaşmaları durumunda; Mısır, ile yaptığına nazaran 14.860 km² , toplamda 21.303 km² deniz yetki alanı, İsrail 4.515 km² deniz yetki alanı, Lübnan ise yaklaşık 1.620 km² deniz yetki alanı kazanacaktır. Tüm bu gelişmeler ve veriler Ortadoğu’daki dengeler ve Mavi Vatan arasındaki ilişkiyi net bir şekilde ortaya koyarken, yeni tesis edilecek dengelerin ise ancak ve ancak Mavi Vatan Doktrini’nin uygulanması oranında kapsayıcı, pratik ve hakkaniyetli sonuçlar doğuracağını ortaya koymaktadır.

Mavi Vatan Kapsamında KKTC Stratejisi

Yukarıda da vurgulandığı üzere Yunanistan ve GKRY, Doğu Akdeniz’deki tüm stratejilerini gasp ve hukuksuzluk üzerine inşa etmiş vaziyettedirler. Bu haksız ve hukuksuz talepler karşısında Türkiye ve KKTC’nin uluslararası hukuktan doğan haklarını müdafaa etmeleri ve Doğu Akdeniz’deki dengeleri hukuksal zemine çekmeleri için askeri güç kullanmayı ön görmeyen 4 adımlı çözüm stratejisi önerimiz şu şekildedir :

  1. Türkiye ve KKTC öncelikle deniz yetki alanları ortak kullanım anlaşması imzalamalı,
  2. Türkiye sismik araştırma ve sondaj gemilerimizi KKTC’ye kiralamalı ve bu gemilere KKTC bayrağı çekilmeli,
  3. KKTC bayraklı gemiler gidip 5 ve 10 numaralı parsellerde GKRY’nin adına faaliyet gösteren gemilerin yanında sondaj yapmaya başlamalıdır.
  4. East Med Projesinin İsrail-GKRY-Yunanistan güzergahı ABD’nin destek vermeyeceğini belirtmesi üzerine çökmüştür. Yeni güzergâh (özellikle Rusya-Ukrayna Savaşından sonra) Kıbrıs adasının doğusundan Türkiye üzerinden planlanmaktadır. Bu durum KKTC’nin tanınması için kullanılmalıdır.

Bu çözüm stratejisi kapsamında ise;

  • Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan parçası KKTC’nin de Mavi Vatanı olacaktır. Böylece KKTC normalde sahip olabileceği deniz alanının yaklaşık 10 katı bir alanda hak sahibi olacak ve elde edilecek kaynaklardan mutabakata varılacak miktarda pay alarak KKTC’nin bugün ve gelecekte refahına büyük katkı sağlanacak,
  • KKTC uluslararası dünya nezdinde muhatap alınacak, enerji ve güvenlik konularında daha etkin bir aktör haline gelecek,
  • GKRY’nin KKTC’nin haklarını gasp etmeye yönelik faaliyetleri ve hamleleri etkisiz hale getirilecektir. Diğer yandan Türkiye ve KKTC, Kıbrıs Adası çevresindeki tüm sularda Kıbrıs Türkleri’nin de hakları olduğu gerçeğini pratiğe dökmüş olacaktır.

KKTC’nin Mavi Vatan bağlamındaki önemi son küresel gelişmelerle birlikte daha da yoğunlaşmış ve hem bölge hem de küresel aktörler nezdinde daha derinlik kazanmış vaziyettedir. Bilindiği üzere İsrail doğalgazının güneyden alınıp Kıbrıs Adası’nın doğusundan boru hattıyla Avrupa’ya aktarılması planlanmaktadır. Bu durum KKTC’nin müstakil bir devlet olarak tanınması hususunda da büyük bir fırsat sunmaktadır. İsrail doğalgazını taşıyacak boru hattı KKTC’nin Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmesi durumunda KKTC’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nden geçecektir. Bu durumda boru hattının bu MEB içerisinden geçirilmesi için Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca KKTC’den izin alınmak durumu oluşacaktır. Bu noktada da KKTC’nin de facto olarak tanıtılması durumunu meydana getirmektedir. Bu nedenle temel adım olarak;

  • KKTC’nin MEB ilan etmesi,
  • Türkiye’nin ise boru hattı güzergahının belirlenme aşamasında KKTC Münhasır Ekonomik Bölgesi’nden geçirilmesi hususunda ısrarcı olması büyük önem ve gereklilik arz etmektedir.

Böylece KKTC’nin diğer ülkeler nezdinde tanınmasının ve müstakil bir devlet olarak varlığını sağlamlaştırmasının önü açılırken diğer yandan ise Mavi Vatan Doktrinin pratiğe dökülme sürecindeki hukuki, diplomatik ve ekonomik birçok adımın da bu stratejinin tamamlayıcılığı sayesinde sağlamlaşacağı aşikardır. Gerek Yunanistan ve GKRY’nin hukuksuz taleplerinin ve gasp faaliyetlerinin sonlandırılması gerekse bölge ülkelerinin küresel enerji ticaretindeki etkinliklerinin bölgesel sahiplik ilkesi çerçevesinde barışçıl yollarla güçlendirilmesi de Mavi Vatan çerçevesinde sunulan “KKTC stratejisi” sayesinde imkana kavuşacaktır.

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir