25 Ocak 2025, Cumartesi

İsrail’in İşini Kim Kolaylaştırdı? – Prof. Dr. Kemal İNAT

7 Ekim’de Hamas’ın işgal altındaki Filistin topraklarında kurulan İsrail yerleşim yerlerine karşı gerçekleştirdiği saldırının ardından İsrail’in Gazze halkına yönelik katliamlarında ölen insanların sayısı 16 Aralık 2023 tarihi itibariyle 18.800’ü geçti. Saldırılar nedeniyle yıkılan binaların enkazı altında kalan ve imkansızlıklar ya da İsrail ordusunun izin vermemesi nedeniyle çıkarılamayan kayıpların eklenmesiyle birlikte bu sayının 26.000’e ulaştığı tahmin ediliyor. Gazze Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan rakamlara göre öldürülenlerin 8.000’den fazlasını çocuklar ve 6.200’ünü ise kadınlar oluşturuyor. Yine ölenler arasında 89 gazeteci ve 300 sağlık personeli bulunuyor. Mezarlıklarda yer olmadığı ya da İsrail saldırıları nedeniyle mezarlıklara ulaşma imkanı olmadığı için ölen insanların bir kısmı şehir içerisinde açık alanlarda oluşturulan toplu mezarlara gömülüyor.

Dünyanın gözü önünde bir halkın bir kısmı katledilip geri kalanları sürgüne, açlığa ve hastalıklara mahkum edilirken dünya ülkelerinin bu soykırım boyutuna ulaşan katliamlara tepkileri de farklılıklar gösteriyor. Batı dünyasına mensup ülkelerin büyük bir çoğunluğu ve onların nüfuzu altındaki bazı devletler katliamın ilk iki ayında İsrail’in kendini savunma hakkı söylemiyle Siyonistlerin katliamlarına destek verirken Netanyahu’nun isteği doğrultusunda ateşkese karşı çıktılar. Bu ülkeler, akan çocuk kanlarının yeterli miktara ulaştığını ve İsrail ve dünyadaki Siyonist lobinin intikam dürtüsünün doygunluk noktasına geldiğini düşündükleri zaman önce ateşkes çağrılarında bulunacaklar, ardından İsrail’i ateşkese “ikna edecekler” ve sonrasında Netanyahu hükümetinden kurtulup yeni bir “barış inisiyatifi” başlatıp İsrail’i aklamaya çalışacaklar. Böylece İsrail’in Filistinlilere yönelik “etnik temizlik” kampanyasının bu aşaması da tamamlanmış olacak ve bundan sonraki dalgayı bekleyecekler.

Dünyadaki ülkelerin büyük bir çoğunluğu ise İsrail’in Gazze’deki katliamlarına karşı çıkan, bunu bir insanlık suçu olarak gören fakat Siyonistleri durdurma konusunda harekete geçecek gücü ya da isteği olmayan devletlerden oluşuyor. Bunları da iki gruba ayırmak gerekiyor. Birinci grupta Çin ve Rusya gibi, böyle bir saldırganlığın kendi nüfuz alanına karşı yapılmasına müsaade etmeyecek düzeyde güce sahip olan ülkeler, yani dünyadaki İsrail ve ABD merkezli Siyonist imparatorluğu askeri ya da ekonomik olarak dengeleyebilecek güçteki ülkeler yer alıyor. İkinci grupta ise askeri ve ekonomik açıdan bu Siyonist imparatorluğu dengeleyebilecek güçten çok uzak olan Müslüman ülkeler var. İsrail ve ona destek veren Batılı ülkelerin Gazze halkına yönelik saldırganlığının bu düzeyde pervasız olmasının ve kendilerinden hesap sorulmayacağına dair düşünceleri de bundan kaynaklanıyor. Gazze’ye saldırmakla, Çin ve Rusya gibi kendilerine karşı koyabilecek güçlerin çıkarlarını doğrudan hedef almadıkları için bu ülkelerden kendilerini rahatsız edecek bir reaksiyon beklemiyorlar, Kudüs ve Müslümanların saldırıya uğraması yüzünden kendilerinin de hedef alındığını düşünebilecek Müslüman ülkeler ise ya bu saldırılara karşı koyabilecek güce sahip değiller ya da meseleyi kendi meseleleri olarak görmek istemiyorlar.

Güç Dengesizliği Kaynaklı Çaresizlik

Küresel ekonomik ve askeri güç dengelerine bakıldığında İslam dünyasının, bir bütün halinde hareket etmesi durumunda bile ABD, AB ve Çin gibi küresel güçlerle karşılaştırıldığında kapasitesinin ne kadar düşük olduğu görülür. 2022 verilerine göre, nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu 45 ülkenin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) toplamının ABD’nin ancak üçte biri, Çin ve AB’nin ise sadece yarısı kadar olduğu görülüyor (Grafik 1). Aynı yılda söz konusu Müslüman ülkelerin toplam askeri harcamaları da ABD’nin askeri harcamalarının yalnızca yaklaşık dörtte biri seviyesindeydi (Grafik 2). Aradaki bu aşırı güç dengesizliği İsrail’in Gazze halkına yönelik katliamlarının başladığı günlerde ABD’nin iki uçak gemisini bölgeye gönderip bu katliamlara askeri yöntemlerle karşı çıkması muhtemel ülke ve grupların gözünü korkutmak için yeterli oldu.

İslam ülkelerinin küresel güç mücadelesinde bu kadar geri kalmış olması İsrail ve ABD merkezli Siyonist imparatorluğun saldırıları karşısında onları savunmasız kılıyor. Halbuki dünya tarihi bize uluslararası ilişkilerin şekillenmesinde esas olanın hukuk değil güç olduğunu ve başka ülkelerden gelen saldırılara karşı korunmanın en iyi yolunun en az onlar kadar güçlü olmaktan geçtiğini söylüyor. Buna rağmen İslam dünyasının yaklaşık 200 yıldır süren Batı’nın ekonomik ve askeri üstünlüğüne karşı etkili bir reaksiyon gösterememiş olması Gazze katliamı gibi saldırılarla karşılaştığında çaresiz kalmasının en önemli nedenini oluşturuyor. Bu çaresizliği aşmak için İslam ülkelerinin atması gereken en önemli adım, Batı dünyası ve şimdi de Doğu Asya ile arasındaki bu askeri ve ekonomik güç dengesizliğini gidermek için çok ciddi şekilde çaba sarf etmektir. Böyle bir çabaya rağmen aradaki farkın kısa sürede kapanmayacağı da altı çizilmesi gereken bir başka gerçektir. Ancak Türkiye, Endonezya, Suudi Arabistan gibi bazı İslam ülkelerinin son yirmi yılda kat ettikleri yola bakıldığında ve geldikleri nokta 50 ya da 100 yıl önceki durumlarıyla karşılaştırıldığında göreceli bir iyileşmeden bahsedilebilir. Fakat bu iyileşmeye rağmen, İsrail ve ABD merkezli Siyonist imparatorluğun Gazze halkına karşı gerçekleştirdiği katliamları durdurma konusunda adım atamamaları İslam ülkelerinin güç dengesini sağlama konusunda daha almaları gereken çok yol olduğunu ortaya koyuyor.

Batı dünyası, onu kendi çıkarları doğrultusunda kullanan Siyonist imparatorluk ve yeni yükselen güçler Çin ve Hindistan karşısında İslam ülkelerinin kendi çıkarlarını koruyacak bir güce sahip olmaları oldukça fazla zaman alacaktır, fakat uluslararası sistemin bu güçlü aktörlerini dengeleme konusunda İslam dünyasının daha kısa vadede yapabileceği şeyler de var kuşkusuz. Uluslararası İlişkiler disiplininin öne çıkan teorilerinden olan Realist geleneğin tespitleri üzerinden ifade etmek gerekirse, karşı tarafın gücünü kendi gücünü artırmak yoluyla dengeleyemeyen ülkelerin yapması gereken en doğru davranış ittifak kurmaktır. Buna göre, küresel sistemin başta ABD olmak üzere güçlü aktörleri karşısında askeri ve ekonomik kapasiteleri yetersiz olan İslam ülkelerinin kendi aralarında ittifak yapmaları en doğru davranış olacaktır. Böyle bir ittifak arayışına giderken bu girişimin mevcut küresel güçler tarafından hoş karşılanmayacağı ve engellenmek isteneceğini de bilmek, ona göre temkinli olmak ve gerekli savunma mekanizmalarını da oluşturmak gereklidir.

Bir an için Türkiye, İran, Pakistan, Suudi Arabistan ve Mısır arasında Avrupa Birliği benzeri bir entegrasyon olsaydı İsrail ve ABD merkezli Siyonist imparatorluk Gazze halkına karşı katliamı bu kadar kolay yapabilir miydi, diye kendimize soralım. Böyle bir entegrasyonun 20 yıllık geçmişi olduğunu da düşünerek bu soruyu soralım. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 28’ine, doğalgaz rezervlerinin yüzde 23’üne, nükleer silahlara ve yaklaşık 500 milyon nüfusa sahip böyle bir birliğin hem Ortadoğu hem de dünya siyasetinde ciddi etkisi olurdu. İslam ülkelerinin sadece saydığımız beş tanesinin katılımıyla oluşturulacak bir birlik bile İsrail ve ona destek veren ülkelerin Gazze halkına yönelik katliamını engellemeye yeterdi. Bu yüzden, böyle bir birliğin oluşturulmamış olması ve aksine bölgedeki İslam ülkelerinin aralarındaki ilişkinin sürekli çatışma ve gerginlik üzerinden şekillenmesi Gazze katliamının nedenlerinin en başında gelir. İsrail’in yanı başındaki Suriye’de on yılı aşkın süredir birbirlerini katleden Müslümanlar aslında İsrail’in Gazze halkına yönelik katliamlarının zeminini hazırladılar. Yemen’de, Libya’da ve Sudan’da yaşanan iç savaşlarda birbirlerini öldüren ve ülkelerini felakete sürükleyip zayıflığa mahkum eden Müslümanlar da İsrail’e cesaret verdiler.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Son 50 Yılda Müslümanlar Arası Çatışmalar:

Lübnan İç Savaşı 1975-1990

İran-Irak Savaşı 1980-1988

Irak’ın Kuveyt’i İşgali 1990-1991

Cezayir İç Savaşı 1991-2002

El Fetih – Hamas Çatışması 2007

Yemen İç Savaşı 1972,1979,1994,2009- …

Libya İç Savaşı 2011- …

Yemen-S.Arabistan/BAE Savaşı 2015- …

Suriye İç Savaşı 2011- …

Mısır Darbesi ve Adeviye Katliamı 2013

Sudan İç Savaşı 2023- …

Müslüman Ülkeler Ne Zaman İttifak Kuracak?

Gelinen noktada sorulması gereken kritik soru şudur: Mevcut küresel sistemdeki zayıflıkları ve parçalanmışlıkları yüzünden İsrail ve ABD merkezli Siyonist imparatorluğun Gazze’de 8000 çocuğu katletmesini seyreden İslam ülkeleri, bir sonraki Gazze katliamını ya da Kudüs katliamını, ya da El-Halil katliamını, ya da Arakan katliamını ya da Mescid-i Aksa’nın yıkılmasını ya da Kabe’nin yıkılmasını da çaresiz bir şekilde mi seyredecekler yoksa artık akıllarını başlarına toplayıp Avrupa Birliği ya da Batı İttifakı gibi bir birlik mi kuracaklar? Bu sorunun cevabı için sorulması gerekli yan sorular da vardır: İslam ülkeleri böyle bir birlik kurmayı tahayyül edebilecek aydınlara, siyasetçilere ve toplumlara sahip midir? Böyle bir adım atıldığında buna karşı dışarıdan ve içeriden gelecek ve her türlü aracın kullanılacağı engelleme girişimine karşı gerekli direnç mevcut mudur?

1914-1945 arasında dünyanın en büyük savaşlarını yaşamış, bunun öncesinde de sürekli savaş halinde olmuş Avrupalıların, geçmiş düşmanlıkların üzerine sünger çekip kurdukları Avrupa Birliği benzeri bir birliğin günümüz Ortadoğu’sunda hayalini bile kurmak mümkün değil maalesef. Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliği sayesinde 70 yıldır birbirleriyle savaşmıyorken, çatışmasızlığın ve ekonomik işbirliğinin kendilerine küresel sistemde sağladığı etkinin avantajını yaşarken Ortadoğu’daki İslam ülkelerinin, birliğe en fazla ihtiyaç duydukları bir dönemde bile bunun hayalini bile kuramamalarının sorumlusu kimlerdir?

Bu sorumluların ortaya çıkarılması, Araplarla Farslar, Türklerle Kürtler, Sünnilerle Şiiler, Türkiye ile Suriye, İran ile Suudi Arabistan, Türkiye ile Mısır asla ortaklık kuramazlar düşüncesini kafalara kazıyanların yanlış yolda olduklarının ve aslında bu şekilde bilerek ya da bilmeden başkalarına hizmet ettiklerinin gösterilmesi İslam dünyasında bundan sonra Gazze benzeri katliamların yaşanmasını önlemenin ilk adımıdır. İslam ülkelerinin en azından bazılarının birliğinin sağlanması sonrasında atılacak ikinci adım ise uluslararası siyasal sistemdeki ABD, Çin ve AB gibi küresel güçlerle aradaki ekonomik ve askeri kapasite farkının ortadan kaldırılması için uzun bir çabaya girişmektir. Bu yolda karşılaşılacak engelleme girişimlerine karşı ise, Batı ittifakında ABD’nin, Avrupa Birliği’nde önce Fransa sonra da Almanya’nın oynadığı role benzer şekilde bir ülkenin öne çıkması ve liderlik yapması önemlidir. Böyle bir lider çıkmayacaksa, İslam ülkeleri AB benzeri bir birlik kuramayacaksa ve uluslararası siyasal sistemdeki kendileri aleyhine olan güç dengesizliğini düzeltmek için ellerinden geleni yapmayacaklarsa kimsenin Gazze için ve yarın Mescid-i Aksa için ağlamaya da hakkı yoktur.

Benzer İçerikler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir