“…….
yitirdim yârimi aman aranıyorum
bir tek selamına güveniyorum
gel otur yanıma hallarımı söyleyeyim
……..”
Hayatı her anlamda kuşatan İslam, insana ilahi bir teklifti. Bu teklifin tarihsel açıdan gerçekleşmesi bir gençlik hareketi olarak inkişaf etmiştir. Genç sahabelerin sabrı, azmi ve mücadelesi ile yükselmiş ve yayılmıştır. Peygamberimiz İslâm toplumunun şekillenmesinde, İslâmî değerlerin yaşanmasında ve yayılmasında gençlere büyük görevler vermiştir. Gençlerin eğitimiyle yakından ilgilenmiş, onların her bakımdan iyi yetişmelerini istemiştir. Vahiy kâtiplerini genellikle gençler arasından seçmiş, İslâm’a davet mektuplarını da gençlere yazdırmıştır. Bazı gençleri de, o gün için çok ihtiyaç duyulan yabancı dilleri öğrenmeye teşvik etmiştir. Gençleri sürekli eğitime tabi tutmuş ve bu eğitim çerçevesinde kaydettikleri mesafe ile birlikte gençler, İslam’ı yeryüzünün bütün bölgelerine taşıma görevini üstlenmişlerdir. Sahabe gençler; yeni dinin yayılması, hâkim olması ve toplumsal devrimlerin tetikleyici gücünün gençler olduğunu insanlığa hatırlatmıştır. Nice fetihler yapılmış, kalpler ile Allah arasındaki perdeler daha çok gençlerin cihadı ile kaldırılmıştır.
Resul-i Ekrem, Usame’yi Mute’ye gönderilen ordunun başına komutan tayin ettiğinde Usame daha on yedi yaşındaydı. Erkam da İslam’ın ilk yıllarında evini Müslümanların karargâhı yaptığında aynı yaştaydı. Mekke fethedildiğinde vali olarak tayin edilen Attab yirmi yaşındaydı. Peygamber efendimizin Medine’de yıllarca kâtipliğini yapan, diplomatik görüşmelerinde tercümanlığını yapan, altı dil bilen Zeyd bin Sabit Peygamberimiz vefat ettiğinde henüz yirmi bir yaşındaydı. Daha sonraki dönemlerde Doğu Roma’nın fethi 21 yaşında bir öncünün önderliğinde yapılmış bir gençlik aşısının mahsulüydü.
Sünnetullah’ın temel ilkeleri çağa ve şartlara göre değişmez. Günümüzde de, ufuk çizgisine Resul-i Ekrem’in eğitiminden geçmiş ilk kuşak diriliş neslini yerleştiren gençlerin varlığı bizlere ümit veriyor. Hadis-i şerifle müjdelenen Batı Roma’nın da fethini düşlüyorlar.
Büyük idealler için en ufak işlere ve sebeplere sarılıyorlar. Çünkü büyük ideallere mütevazi gayretlerle gidileceğini biliyorlar. Üniversitesinde oluşturduğu hadis halkasında verilecek çay ikramı için bağış arıyor. Tertip edecekleri büyük çaplı konferanslar, söyleşiler vb. için afiş, pankart, bayrak asıyor, sandalye taşıyorlar. Kitap okuma halkaları oluşturuyorlar. Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Aliya İzzetbegoviç, Abdurrahman Arslan, Akif Emre, Kafka, Gogol, Tolstoy ve daha nicelerini okuyorlar. Evet hala okuyorlar.
Okullarında da devamlılar teşkilatlarında da. Vakitlice bitirmeye çalışıyorlar. Büyük iddiaların altında ezilmemek için duayı kuşanıyorlar. Önceki kuşakların olumlu olumsuz tecrübeleri, imtihanları onlara yol gösteriyor.
Tam da yaşlarının dezavantaj olduğunun düşünüldüğü bir zamanda, büyüklerinin kendilerinden umudu kestiği, bir takım sosyal ve siyasi iddiaların gençler tarafından karşılanamadığının düşünüldüğü bir zamanda, böyle gençleri görüyoruz biz. Görmüyoruz onlarla yaşıyoruz. Pek çok yapının içinde var böyle gençler.
Bununla beraber bugün büyüklerin söyledikleri türkülerde bir gariplik olabilir. Fakat gençler şairin söylediği gibi “öyle değildi bu türkü bilirim” diyorlar.
Evet bu türkü böyle değil.
Aslında gençlik denildiğinde birtakım problemlerin akla gelmesi de yeni bir durum değil. Binlerce yıl önce de gençlik, orta yaşlı ve yetişkin kitleler için hep bir sorun olarak algılanmıştır.
Bugün gençlerle çalışma yapan, yapmaya çalışan bütün yapılarımızda gençlerin mesuliyetler üstlenerek bilfiil koşturmasına rağmen acımasız bir genellemeye tabi tutularak gençliğin hiç doğru bir yöne gitmediği şeklindeki klişelerden etkilenmemek maalesef mümkün olamıyor.
Keşke iyilikleri genellemede de kötülüklerdeki kadar cömert olsak.
Öte yandan büyüklerinin algıları bir yana kötü genellemelere tabi tutulan gençlerin büyükleriyle ilgili algıları da önem taşımaktadır. Tüketim çağının hızlı büyüyen, hızlı adapte olan gençlerinin gözünde abileri, büyükleri; adapte olamayan ve yeniliğe kapalı, kendi hikayelerini mutlaklaştıran daha statik bir kuşak olarak değerlendiriliyor.
Nesiller arasındaki farkları değerlendirirken kendi kuşaklarına pozitif ayrım yapıldığını gözlemliyorlar. “Z Kuşağı” okumaları kötü gidişatın hesabının basit bir kolaycılıkla gençlere çıkarılması gibi duruyor maalesef. Oysa düzeni gençler yönetmiyor.
Ayrıca bu sınıflandırmalar, küresel sermaye sahipleri tarafından odak seçmek için ortaya atılan, ekonomik çıkar adına kurgulanan, bir tüketim algoritmasından başka bir şey değildir.
Biz bir Yusuf Kuşağı hikayesinden bahsetmek isteriz. Bahsi buradan açmak hür irademizde.
Müslümanları derinden etkileyen dört imanlı gencin şehadetine bakabiliriz. Yusuf Taha, Tarık, Kaan Talip, Muratcan… Allah’ın davasını liseli kardeşlerine, teknoloji vesilesiyle, yaymak için gittikleri bir kamp yolunda inşallah şehadete kavuştular.
En büyüğü 26, en küçüğü 21 yaşında olan dört yiğit genci ahirete uğurladık. Bu gençlerin tatil günlerinde kendi nefisleri için değil, ümmetin çocukları yetişsin diye kilometreler kat edip kamplara gitmeleri marjinal bir hadise değildi. Bu işlerin aktif olarak içinde olanlar için rutin etkinliklerdir bunlar.
Tarık, Türkiye’nin en önemli kurumlarından birinde, Bayraktar’da çalışırken o kadar yoğunluğunun üzerine dinlenmek varken başka bir tercih yaptı. Oldukça bilinçli bir tercihti bu.
Türk Telekom’da çalışan Kaan Talip, kendisine bir yük daha alıp genç yaşında İstanbul Genç İHH başkanlığını yüklendiğinde vaktinin bereketlendirileceğini çok iyi biliyordu.
Murat Can nasıl bir sevap döngüsünün içerisinde olduğunun bilincindeydi ki o hafta sonunu faydalı faydasız birçok işle geçirebilecekken böyle bir yolu seçti.
Şehit olmayı gündeminden düşürmeyen, heyecanından hiçbir şey eksilmeyen Yusuf Taha… Ümmetin dirilişi için gönlünde yanan yangın onu bölümünün derslerinin yanı sıra uçak mühendisliği derslerini de heyecanla takip etmeye sevk ediyordu.
Yusuf gibi nice arkadaşı onunla beraber ellerinden geldiğince hizmet ediyordu. Tesadüf müydü bütün bu olanlar?
İşte tam bu yüzden büyüklerle gençler arasında halihazırda var olan, önyargılarla düzenlenmiş ilişki biçimini bir kenara bırakmalıyız.
Büyükler, gençlere kendi zamanlarına referansla bir gelecek çizmekten ziyade, gençlerin kendi geleceklerini kendilerinin çizmesi yönünde tecrübe paylaşımı yapması gerekmektedir. Yine ifade etmeliyim ki, kendi tecrübelerini mutlaklaştırmaktan/kutsamaktan özenle kaçınmak koşuluyla.
Anlama, anlaşma ve imkan sağlama odaklı bir perspektifle gençlere sahici dokunuşlar yapmadan tecrübe aktarılamayacağını ve tecrübe aktarmadan ideal geleceği elde edemeyeceğimizi tekrar tekrar hatırlamakta fayda var.
Kendi kültürünü aktif şekilde üreten ve nesilden nesle aktaran bir Müslüman coğrafya dünyaya erdem ve hikmet eksenli kültür unsurları ihraç edebilir. Bugün, birçok açıdan geçmiş on yıllarla karşılaştırdığımızda, daha Müslümanca tavırların örnek alındığını söylesek abartmış olmayız.
Tüm bunlar bizleri hayatın güzelliklerine ve imkanlarına yönelmeye teşvik etmelidir. Şehadetleriyle Müslümanların gönüllerinde iz bırakan bu yiğit gençler gibi binlerce gencin an be an çalışmakta olduklarını akıldan çıkarmamak gerekir.
Üsküdar ve Fatih’in sokaklarında, Maraş’ta Durdu abinin çayevinde, Marmara Üniversitesi’nin koridorlarında yanınızdan sakince geçen gençlerin, potansiyel birer şehit olduklarını, bu bilinçle yaşadıklarını çoğunlukla fark edemeyiz. Ancak bir selamla, bütün önyargılardan sıyrılıp, kardeşlerimizi sohbetlerimize dahil ettiğimiz zaman ne büyük cevherler taşıdıklarını sizler de göreceksiniz.
Büyüklerimiz kuşak analizlerini yapmaya devam etsinler, analiz iyidir. Ancak Resul-i Ekrem’in sünnet-i seniyyesine uyarak, selamın güzelliğine yaslanıp gençlerle sahici ve samimi teması elden bırakmamaları zannımca daha önceliklidir. Eminim ki her biri Müslüman gençlerin gönüllerinde kor gibi taşıdıkları samimi niyetlerine ve hasbi gayretlerine şahitlik edeceklerdir. Bizler de yani gençler de kendilerine tepeden bakarak, kötü genelleyerek, nesneleştirerek değil, selamla yaklaşan büyüklerini gördüklerinde onların tecrübelerinden faydalanmak ve sorunlarını paylaşmak yolunu tercih edeceklerdir.